Vicdanlı İslami ve İnsani Duruş
İnsanlık tarihi süresince temiz fıtrattan uzaklaşan insanlığa öze dönüşün sağlanması için, zaman elçiler, örnek şahsiyetler, ortaya çıkarak zalimlere, zulme ve ahlaksızlığa karşı insanlığın izzetini ve onurunu ayakta tutmak için insana yaraşır nasıl dik bir duruşun ortaya konulması gerektiği noktasın da, vicdan sahibi insanlar olarak ortaya güzel örneklikler koymuşlardır.
Tarih gösteriyor ki; bir bireyi veya toplumu kendi çapında güçlü kılan en güzel özelik hiç kuşkusuz aktif bir vicdana sahip, adaleti ve temiz ahlakı özümseyen, insani dik bir duruşu ortaya koyabilen örnek bir ahlaka sahip olmaktır.
Müslümanlar olarak bu konuda bizim için en güzel model ise hiç kuşkusuz son nebi Hz Muhammed(a)in kendisidir.
Hz Muhammed’in (a.s) hayatında gördüğümüz yüksek ahlaki örnekliği ve vicdani duruşunu çağa taşımanın yolu ona bol bol salâvat getirip hadislerle anmakla olmaz.
Ona olan sevgimizi ancak onun örnekliğini yüksek ahlakını, temiz vicdani ve adaletli duruşunu, çağımızın bireysel ve toplumsal sorunlarına çözüm üretebilecek bir akıl ile onun örnekliğinde insanlığı düştüğü yerden kaldırmanın mücadelesini vermekle gösterebiliriz.
Çağın sorunlarına çözüm üretecek bir algıya sahip olmak, kimlik ve statü ayırt etmeksizin zalimlerin karşısında dikilmek, zulmün karşısında dikilirken dinsel, mezhepsel ve çıkarsal kaygıların endişesini taşımadan, hakkaniyete uygun bir adaleti esas almak, mazlumun yanında saf tutmak elbette böylesi bir ahlaka sahip olmakla mümkündür. Ancak bütün bunları yapabilmek ise aktif vicdana sahip dünyalık hesapların peşinden koşmayan, hedefinde dünyayı cennete çevirmek olan insanların yapabileceği bir iştir.
İnsani bir yürüyüşü gerçekleştirmek için yapılması gereken şeylerin başında hayata bakış açımızı insanileştirmek, vicdanlarımızın üstünü örterek işlevsizleştirebilecek davranışların esiri olmadan dinsel, siyasi, ekonomik, sosyal ve ideolojik çıkarlar endişesi ile davranmadan. Her şeyden önce insan onurunu ve izzetini ayakta tutmak için her ne şart altında olursak olalım adaletli bir duruşu ortaya çıkarmanın onurlu mücadelesini vermektir.
Kendimiz için istemediğimiz şeylerin başkasına yapılmasına göz yummayacağımız gibi kendimiz için istediğimiz güzel şeyleri de başkaları içinde arzu etmeli bununda mücadelesini verebilecek bir ahlaka sahip olmalıyız..
İslam literatüründe zulme rıza dahi zulüm görüldüğü halde, islamı kendisine dava edinmişlerin zulme rıza göstermeleri, zalime sessiz kalması, Müslümanların zalimleşmesi veya zalimden taraf durması büyük insani bir krizdir. Bu krizin tek sebebi inandık diyenlerin inandık iddialarına rağmen dini işlerine geldikleri gibi algılamış olmaları ve gerçekten dine dair psikolojik problemlerini aşamamış olmalarından kaynaklanmaktadır.
Bu psikolojik travmalar aynı zamanda insanların kendilerine uyan bir Allah arama sonucunu ortaya çıkarmaktadır. Bu durum şöyle bir sonucu beraberinde getirmektedir.
Müslüman’ım veya (Müslüman/Hıristiyan/Yahudi vs ) dindarım diyenler kendi ahlaki zafiyetlerini, rahmetti geniş bir Allahın affına tevdi ederken kendilerine uydurulmuş bir Allah psikolojisi ile rahat bir yaşam içinde yaşamaya çalışırlar. Bu tipler Allahın dinine değil kendi yaşamları ile dinleştirip Allaha hasrettikleri bir yaşam biçimi ile adeta inandıkları Allah’ı parmaklarında onatan bir ahlaksızlığın pençesinde şizofreni bir hastalığa duçar olmuşlardır.
Bir insan gerçekten hiç çıkarsız Allahın/İnsanlık dinine iman etmişse bu insan’ın zalim olması veya zalimden taraf durabilmesi ancak baskılar ve dayatmalar altında ve göreceli olarak olabilir aksi halde asla mümkün değildir.
Müslüman’ın beslendiği kaynaklar ilahi murada insan fıtratına uygun ve adaleti esas alıyorsa, Müslüman zalim olamaz olmamalıdır. Başta Türkiye’de ki; Müslümanların Kürt sorununa bakış açıları ve roboskiyi bombalayan zihniyete ve bu zihniyette sessiz kalan İslamcı hükümete karşı takındıkları tutum bu noktada sorgulanması gereken bir yaklaşımdır.
Ayrıca Orta doğu coğrafyasında son iki yıl içinde gelişen olaylar karşısın da Müslüman ülkelerin, örgütlerin ve cemaatlerin tutumları ürküntü verici bir boyuta ulaşmıştır. Bu kitlelerin bir kısmının mazlumların safında yer alması içimizi serinletirken, büyük bir kısım aydın öncü Müslüman dediğimiz grup ve ülkelerin son olarak Suriye olayında zalim bir diktatörün safında bir takım dini, mezhebi veya siyasi coğrafi çıkarlar uğruna yer almış olması doğrusu insanlık için ürküntü verici bir tablo oluşturmuştur!
Hangi gerekçe kendi halkını bombalar ile yok eden bir zalimi desteklemeyi haklı çıkarabilir ki?
Allah adına öldürmelerin modallaştırılmak istenmesi, Allah adına öldürmeyi veya öldürülmeleri meşrulaştırmayı doğru bir yaklaşım olarak görmüyorum!. Zalimlere zulümlerini icra etmeleri için mezhepsel kaygılar ile yardım etmek zulümle, zalimle kol kola durmak, hakkı bırakıp batılın safında direniş hattı adına durmak ne insani, ne İslami ve nede vicdani bir duruş değildir.
Müslüman’ın Bir duruşu olmalı, vicdanı aktif, yürüyüşü düzgün, zihni şeffaf ve maskesiz olmalı.
Vicdan sahibi Müslümanların ve insanların olaylara yaklaşımı, her şeyden önce insani ve insanın insan onuruna yaraşır bir şekilde yaşamasını önceleyen bir anlayışa, bir ahlaka sahip ve duruşa sahip olmalıdır…
selam ile
Abdurrahman ALMAZ / yoksulkulhaber