İstanbul’da denizle karanın birleştiğine şahit olmuştuk ama Ankara’ya, deniz olmasa da göl geleceğini hiç tahmin etmemiştik. Bir zamanlar siyasilerin “Ankara’ya Deniz Getireceğiz” vaadi, rakip partililerce saçma bulunurdu ama kazın ayağı hiç de öyle değilmiş. Bizler de yanıldık! Hayaldi gerçek oldu!
Yıllar öncesinde uslu uslu yağan yağmurlar şimşekleriyle insanların yaptıklarına kızarak birden yeryüzüne deli gibi boşalıyor. İnsanlar, ne yapacaklarını şaşırdılar. ‘Altımız şeş hane üstümüz tabak hane’ misali birçok şehirlerimizde olduğu gibi başkentimizi de çiçeklerle süslerken alt yapımızı unuttuk. Hatta meydana dikilen dinozorun kafa sallayışına takılı kaldık! Çünkü siyasiler için ‘alt yapı yatırımı’ demek gözlerden ırak, kaybolan oylar demekti. Oysaki seçmenlerin araçlarıyla aktığı yerlere döşe bakalım milyonluk çiçekleri, bak o zaman “Vay be! Belediyemiz de nasıl çalışıyor, halel be!” dedirterek bir sonraki dönemi de garanti altına alırsınız!
Avrupalı, şehirlerinin altına, araçların girebileceği büyüklükte kanalizasyonlar yaparken ve buraların içinden gerek elektrik gerekse telefon vb. şebekelerini geçirirken bizler doğayı tahrip etmek için bakın neler yapmışız. İsterseniz önce insanların en önemli yaşam kaynaklarından olan ağacın yani ormanların öneminden başlayıp, nerelerde kaç ağaç kesilmiş onlara bir bakalım. Sonra da denizlerin doldurulmasına geçeriz.
Senoz Vadisinde 400 yıl ayakta kalan şimşir ağaçları, HES’lere kurban gitti.
Sarıyer Belediyesi, villalara yol açmak için 50 yıllık çam ağaçlarını kesti.
Antalya’da eşsiz doğa güzelliğine sahip Hasançandır’da açılan bir mermer ocağı nedeniyle 800 yıllık sedir ağaçları kesildi.
Manisa’nın Soma ilçesinin Yıtça Mahallesinde kurulacak termik santralı için 6 bin zeytin ağacı kesildi. Köylülerin büyük mücadelesi ve Danıştay’ın kararı ile durdurularak 5 bin ağaç daha kesilmekten kurtuldu.
İşte en büyük kıyım, 3. Köprü ve 3. Havaalanı için 2 milyon 330 bin ağaç kesildi ve Bu projeler bittiğinde toplam 10 milyon ağacın kesileceği belirtilmekte.
Amasya’da bir termik santral ve kül depolama sahası için 77 hektar için yaklaşık 63 bin ağaç kesilecek,
Artvin Borçka’ya bağlı Camili Vadesi’nde sekiz ayrı HES için 165 hektar alandaki 165 bin ağaç kesilecek,
Fatsa’da HES ve Baraj için 87 hektarlık alanda 254 bin ağaç yok edilecek,
Artvin’in Cerattepe’de 20 yılı aşkın madencilik tartışması hala sürüyor ve şirket ilk etap da 50 binden fazla ağacı kesecek ve bölge halkının büyük mücadelesi ile şirketin faaliyetleri durdurulmuş ancak 4 bin hektarda eğer madencilik faaliyeti devam ederse, 5 milyondan fazla ağaçta yoklar listesine girecek.
Mersin’de yapılacak Akkuyu Nükleer Santrali için 220 bin ağaç da kesilmeyi bekliyor,
Biga’da 6 santral için 360 bin, Çaldağı’nda 40 milyon ton nikel madeni için 1,5 milyon ağaç kesilecek,
Kırklareli Demirkay ile Vize ilçelerindeki santraller için de 300 bin ağaç sırasını bekliyor.
Şimdi ‘enerji tüketimi çok ve enerji üretmek zorundayız’ diyenleriniz mutlaka olmuştur. Bu konuyu tartışmadan önce Ormanlar ne işe yarar kısaca ona bakalım, sonrada denizlere geçelim.
Hava kirliliğinin yaklaşık %50’sini ormanlar tarafından temizleniyor. Bir hektarlık Ladin Ormanı yılda 32 ton, Çam Ormanı 40 ton ve Kayın Ormanı ise 68 ton toz emiyor. Yine Ormanlar, 50 metre genişliğindeki bir otobanın trafik gürültüsünü 20-30 desibel arasında azaltıyor. Ve yine 25 metre boyundaki bir kayın ağacı 40 kişinin çıkardığı karbondioksiti yok edebiliyor.
Doğa verdiğini geri alır…
Denizleri doldurma modası hızla devam ediyor. Ne güzel değil mi? Artık toprağımız da genişliyor… Üzerlerine miting alanları, havaalanları, Venedik Olimpiyatlar için, Boğaz Stadı, Su Ürünleri Hali, hatta kilometrelerce sahil yolu yapıyoruz.
Ülkemizin bir deprem bölgesi olduğunu bilmeyenimiz yoktur. Ve yakın zamanda beklenen İstanbul depreminde neler olabileceğini tahmin edebiliyor musunuz? ‘Allah korusun’ diyelim, olası böyle bir depremde İstanbul’da ilk gidecek yerlerden birisi Yeni Kapı Miting alanı gibi denizin doldurulan yerleri olacağını bilim adamları söylüyor. Umarım o gün meydanda binlerce kişi olmaz. Veya sahil yolunda keyifle giden araçlar böylesi bir depremle karşılaşmazlar. Zira daha önce şiddetli yağan bir yağmur sonrası denizin dalgaları karayolunu döverek insanlardan intikamını almıştı.
Neden mi denizin doldurulması ekolojiyi bozuyor? Doldurulan alanların altında canlı bir yaşam var. Toprağın bir santimetre küpünde, yüz binin üzerinde mikroorganizmalar bulunmakta. Her dolguda korbon emisyonu da artıyor. Çünkü denizler, karbonu emiyor ve emmesi engellendiğinde bu kez emisyonu artırıyor. Üçüncü köprü için göl ve göletler yok edildi. Dere yataklarıyla oynandı. Düşünün insanların işleyen damarlarını bir kesin ve içindeki bir organının bölümünü alın bakalım, o zaman sonuç ne oluyor? İsterseniz bu deneye doğanın dengesini bozan siyasilerden başlayalım, ne dersiniz?
Şimdi dönelim yağmur konusuna. Artık Türkiye’nin önemli gerçeklerinden birisi şiddetli yağan yağmurlar ve ardından getirdikleri olacak. Hükumetler bu konuya çok ciddi açıdan bakarak ilgili bilimsel kuruluşlarla bir araya gelerek gerekli önlemleri bir an önce almalıdırlar. İşe dere yataklarındaki yerleşim alanlarını süratle uygun yerlere taşıyarak başlamalıdırlar. Ormanların korunması için ağaç kesilmeden nasıl enerji elde edebiliriz bunu tartışmalıyız. Bazı ülkelerde ağaçları kesmeden de üstünden otoyollar yapıla biliniyor.
Eğer bunlar yapılmaz ise gelecekte ülkemizi gerçekten çok ciddi olumsuz sonuçlar bekliyor. Nasıl trafik kazalarını kanıksamış gibi seyrediyorsak, yarın da selde ölecek insanları böyle seyretmeye devam edeceğiz. Çünkü toplum olarak duyarsız olmak ve başkalarından bir şeyler beklemek bizim genetik yapımızda var! Olanları hemen unutabiliyoruz.
Haydi, o zaman yaşadığınız alanda kişi başına düşün yeşil alanı bir hesaplayın, sonra da çevrenin önemi üzerinde biraz kafa patlatın! Eğer ‘yok, ben bunlarla kafa yormam’ diyorsanız o zaman evinize veya işyerinize bir bot, (sandalda olabilir) ve can yeleklerini aile boyu bulundurmayı unutmayın!
Evinizin önündeki ve ülkenizdeki ormanlarda bulunan ağaçların sizin olduğunu düşünmeyin, onlarda bütün dünya insanlarının hakları var.
Oksijenli günler dilerim…
Not: Bu konuda daha önce yazdığım, “Denizdeki Dolmuş” adlı ironi öyküm umarım hoşunuza gidecektir. İşte linki: http://www.erdoganlaedebiyat.com/index.php/yazilarim/oykulerim/563-oyku-2000014
Ertuğrul Erdoğan
Haziran 2015 /Bursa