Vesvese, Fısıltı, Whisper… Beynimde Neler Oluyor?
Tedirgin, gergin ve... Yalnızdı.
- Uzanın lütfen...
- Ne kadar sürer?
- On, oniki dakika.. Başınızı daha yukarı koyun, omuzlarınız dayansın... Gözlerinizi kapatın; hiç hareket etmeyin. Biraz
gürültü olacak o kadar... Hiç hareket etmeyin...
- Tamam...
Yavaşça, yatay yoldan yukarı doğru vücudunun ilerlediğini hissetti. Gözleri kapalıydı... Açmaya korkuyordu... ama merak ediyordu "nasıl bir yerdeyim?"... Işıklarla dolu bir yer olsa gerek... Zemin durdu... Şov başlıyor olmalıydı. Dinledi... Nefes alış verişleriydi sadece duyduğu... Oniki dakikanın ne kadar uzun olabileceğini düşündü... "Fazla değildir, herhalde" umudu ile nefes alış verişini kontrol etmeye çalıştı... Sonra birden boşlukta bir kapı çalındı:
- Tık, tık, tık, tık, tık... Beyninin sol üst kapısıydı çalınan... Biri içeri girmek için izin istiyordu...
-Kim o?
- Tırrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrr, tak, tak, tak, tak....
Sol kapının kenarında bir çalışma başladı...
- Gıırrrrrrrrr, gıırrrrrrrrrrrrrrrrr, gırrrrrrrrrrrrrr; tak tak; gırrrrrrrrrrrrrrrrrrr, gırrrrrrrrrrrrr, puffffffffff, puffffffffffff, gırrrrrrrrrrrr, tak tak.....
Herşeyi soldan duyuyordu ama duyan şey kulağı değildi; beyniydi... Sağ beyni yabancı bir komşu gibi tüm bu olanları pencereden seyrediyordu. Şiddetli bir dürtü gözlerini açtırmaya çalışıyordu.
-Gözlerinizi kapatın, hiç hareket etmeyin, demişti adam... Bir kerecik açsa ne olurdu? "Hayır hayır açmamalıyım", dedi, içten içe... Nasıl bir yerdeydi acaba? Kabirde miydi? Kabirde olsa, gözlerini perdeleyen göz kapaklarının ardında beyazlık değil, kara bir delik olmalıydı... Şimdi ise beyaz ışıltılı bir deliğe gözlerini yummuştu... Beyaz delik onu çağırıyordu ve bakmalıydı... Gözleri kapalıyken bu beyaz deliğin güneş olduğunu; serinliğin, uzandığı çimenler olduğunu düşündü... Ama burası haddinden fazla serindi... Eğer bu, göz kapaklarının arkasında olan şey güneş ise, üşümemesi gerekmez miydi? İç sesi hiç durmuyordu. "Bu yalancı bir güneş olmalı... soğuk bir yer burası... Ne yapmalıyım, bir dua okumam gerekir mi, kendimi sakinleştirmek için"...
-tsssssssssssss, tsssssssssssssss, tak tak tak tak, gırrrrrrrrrrrrrr, tak tak tak tak, gırrrrrrrrrrrrrr...
- güm güm, güm güm...
- Kalp atışlarım da ritme katıldı... STOMP'un konserinde ritim organı olarak kalbimi koymuşum sanki "tak, tuk, fışşş, pışşş, tızzz, gırrr, gurrrr" ların arasına... Ritim o kadar yükseldi ki, heyecandan kalbim duracak gibi oldu... Nefesimi tuttuğumu farkettim ve onu bıraktım.... Eyvah gözüm açıldı! Hemen kapadım. Yunus balıkları geldi aklıma... Havuzlarda gösteri için eğitilen yunus balıklarından artık bu hayata dayanamayıp intihar edenler varmış.... Son bir defa eğiticisinin gözlerine o doğal gülümsemesiyle acı acı bakar ve nefes alırmış... o nefesi bir daha geri vermezmiş...
-Nefes al! Nefes al! Biri beynimde konuşuyor!
- Yaren hanım, hiç hareket etmemeniz gerikiyor. Gözünüzü kırptınız herhalde, görüntüleriniz bulanık çıktı... Lütfen dikkat ediniz...
- Hay Allah! Al baştan mı yapacaklar acaba? Dikkat et! Dikkat et! Tamam sakinleşiyorun... Rüyanı hatırla... yüzün sadece duvarın köşesine dönüktü... Başını hiç haraket ettiremiyordun... Çok istiyordun başka bir yöne dönmeyi veyahut bu köşeden kurtulmayı... Ne demiştin? Allah'ım sensin benim vekilim, kurtar beni! Ve kurtulmuştun... İşte şimdi o tek yönde çakılı durumdasın, et hadi duvanı! Allah'ım sensin benim vekilim, kurtar beni!
Dııııırrrrrrrrrrrrrrrrrrrrr, dırrrrrrrrrrrrrrrrrrrr, dır, dır, dır, dırrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrr.... Tak, tak, tak, takkkkkkkkkk, vızt, vızt, vızt.... taka tiki, taka, tiki....
-Allah'ım sol tarafımı hissetmiyorum.... uyuştu!! Hareket ettiremem! Ya hareket etmiyorsa zaten!? Kolumu kaybediyorum yavaş yavaş... Belim çoktan beton olmuştur... tabuttayım... ama canlıyım... Uma Thurman'ın tabutun içinden çıkma sahnesi gözümün önüne geliyor...
Sonra dün akşam konuştuklarımız...
-İsa'dan sekiz bin yıl önce başlamış insanların gömülmesi... çok ilginç değil mi?
Böylesi bir bilgiyi ilk defa duyuyordu... Ama içinden bir ses "Allah, Ademe dünyadaki hayatın hepsini öğretmişti.
Mutlaka onlar için -hâlâ bizim için de- sürpriz olan ölümün geldiği an, ruhumuzun bıraktığı bedenimize ne yapacağımızı öğretmiş olmalı..." Buna bir şekilde emin gibiydi...
Ama bilgisi yoktu bu konuda... Sadece Hacer ve İsmail'in mezalarının olduğunu ve bu kişilerin Hz. İsa'dan gerçekten çok uzun yıllar önce yaşadığını söyledi... Arkadaşı,
-Tamam işte, insanlık evrimini tamamlayıp, bağ oluşmaya başladıktan sonra ölülerini terketmek, yakmak, yüksek bir yere bırakmak yerine gömmeyi seçtiler.
Oysa insanoğlunun ilk katilinin Kabil; ilk öleninin de Habil olduğundan haberi yoktu. Habil ve Kabil... İlk insanın ilk ikiz çocukları... Yer yüzünün gördüğü ilk katili ve ilk maktüldü.....
Maide suresinin ilgili ayetlerinden haberi yoktu, niceleri gibi:
.... "Andolsun ki sen, öldürmek için bana elini uzatsan (bile) ben sana, öldürmek için el uzatacak değilim. Ben, âlemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım."
....."Nihayet nefsi onu, kardeşini öldürmeye itti ve onu öldürdü: bu yüzden de kaybedenlerden oldu. Derken Allah, kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini ona göstermek için yeri eşeleyen bir karga gönderdi. (Katil kardeş) "Yazıklar olsun bana! Şu karga kadar da olamadım mı ki, kardeşimin cesedini gömeyim" dedi ve ettiğine yananlardan oldu..... Peygamberlerimiz onlara apaçık deliller getirdiler; ama bundan sonra da onlardan çoğu yine yeryüzünde aşırı gitmektedirler."
İç sesi konuşmaya devam ediyordu: "Kabir böyle bir yer olabilir mi? Sağ kolumu artık hiç hissetmiyorum... Sanki az önce bir kol vardı ama şimdi sadece boşluğu var" ve fısıltı halinde devam etti:
-veSveSe.. veSveSe... veSveSe... whiSSper, whiSSper... nassSSS... nassS... malikin nassS... İlâahinnâaS.... Min şerril vesSvâaSil hannâaSsss, ssssssss, pıssss,, pısssss... " "Sığınırım isanların Rabbine insanların malikine,insanların ma'buduna o sinsi şeytanın şerrinden,ki o,insanların göğüslerine daima vesvese verendir gerek cinden,gerek insandan....
- Bitti... Geçmiş olsun...
-Öldüm mü, uyandım mı?