Vesayet
Vesayet vasilikten geliyor. Bir kişinin veya kurumun korunması ile ilgili yöntem ve süreci belirler.
Dikkatinizi çekmiştir.
TV camlarına bağdaş kurmuş belli zevat, sürekli bir şekilde “vesayet rejiminden” bahseder. O kadar çok, vesayet sözcüğünden bahseder ki, vesayet anlamını yitirir.
Anayasa’da Türk Silahlı Kuvvetlerine verilmiş her görev onlar için bir vesayettir. TSK görevini yaparken, girdiği her ilişki, söylediği her söz vesayet gereğidir. Onlara göre, TSK’nin girdiği her ilişki, her söz siyasi alanı daraltır. Hukuku daraltır. Velhasıl demokrasiyi daraltır.
Sözlerinden öyle sonuçlar çıkar ki, eğer ordu olmasa sonsuz demokrasi ve hukuk olur.
Ancak, öyle bir vesayet vardır ki, ondan hiç söz etmezler. O da, Amerika’nın ve AB’nin Türk hükümetleri üzerindeki vesayetidir.
Batının her girişimi ve sözü hukukidir. Onu vesayet olarak algılamaz. Olağan bir durummuş gibi anlatır. Yabancının Türk hükümetleri ve siyaseti üzerindeki vesayet, vesayet sayılmaz. Sürekli, sanki darbe olacakmış duygusunu yaratarak, darbe demokrasi ikilemli bir Türkiye varmış havasını yaratır.
Batıdan gelen her talep, demokrasiye uygun ve hukukidir. Bizim her tavrımız ve yaradılışımız, sanki hukuka aykırıdır.
Bu anlamda emperyalizm ile beraber olmak demek, demokrat olmak demektir.
Orduya ve ulusal değerlerimize saygı duyarsanız, hukuka saygınız yoktur. Demokrat değilsinizdir.
Emperyalizmin, işbirlikçileri vasıtası ile uyguladıkları bu sistem başarılı olmuştur.
Bir taraftan Fitnullah medyası diğer taraftan holding medyası, bu durumu o kadar çok işlemişlerdir ki, mantıklar siyah ve beyaz durumuna getirilmiştir.
Değişim dedikleri budur. Batıya, yada emperyalizme ne kadar çok teslim oluyorsan, o kadar çok değişimden yanasın. Mesela, federasyonu savunmak, değişimden yana olmak demektir.
Türk ordusunun Türk hükümeti üzerinde bir vesayeti yoktur.
Keşke vesayeti olsa da, şu sınırlarımızın yabancılara verilmesine karşı çıksaydı. Keşke batının vesayeti yerine kendimizden olan TSK’nin vesayeti olsaydı.