“Verimlilik Artsın” Demek; “Sömürü Artsın” Demek Değil Midir?”
Ekonomide verimlilik artsın mı? Evet artsın.
Sektörlerde verimlilik artsın mı? Evet, hemen artsın.
Firmalarda, işletmelerde, kurumlarda, efendim, tarımda, sanayide, şurda burda her yerde verimlilik artsın mı derseniz, evet, hemen artsın, hiç beklemesin...
Peki, bu cümleler her yerde, her koşulda, her ortamda ve her ülkede geçerli midir, doğru mudur, dahası insancıl mıdır?
İşte bu soruyu sorduğumuzda, yanıtlar çeşitlenecek, derinleşecek ve esas tartışma başlayacaktır.
Çünkü, bölüşümün" adil" olmadığı, sendikaların güçsüz ve yetersiz olduğu, verimlilik kazanımlarının toplu pazarlıklarda dile gelmediği ülkelerde; "verimlilik artsın" demek, esas olarak "emek sömürüsünün artmasına" hizmet eder.
Çünkü, artan verimlilik adil bölüştürülmezse artık değer artmakta bu da kar oranlarını yükseltmektedir.
Verimliliği arttırmak bir çok yoldan olabilir. İş sağlığı ve iş güvenliği önlemlerini alarak, makul ücretler ödeyerek, sosyal haklar sağlayarak, yani insanı yücelterek olması en doğrusu, en güzelidir. En kötüsü ise, maliyetleri kısmak adı altında işçiyi hiçe sayarak kar hırsıyla davranmaktır ki, esasen bunun "verimlilik artışıyla" hiçbir ilgisi ve ilşkisi yoktur.
Bunun maliyeti çok büyüktür ve SOMA faciası gibi sonuçlar yaratır.
İşçilerin taşeron, sosyal güvencesiz, ilkel koşullarda ve çok düşük ücretlerle çalıştırılması "en yüksek kar sağlama" davranışı ile olmaktadır.
Elbette bu ne bireyseldir, ne de kurumsal. Yani bunu sadece kişi psikolojisi ile açıklayamayız.
Bu hareketin dayandığı ideolojik bir zemin vardır.
Bunun adı da Yeni-Liberalizm Piyasacılığıdır.
Para her şey, çalışan ise insan değil, sadece işletmedeki bir personeldir. İşgücüdür.
Bu durumda, işgücü verimliliğinden mi yoksa toplumsal üretkenlikten mi söz edeceğiz?
Demek ki, ilk kavramlarımız; adalet, insanlık, çağdaşlık, adil bölüşüm, insan hakları, yaşam ve büyük insanlık olmalıdır.