Vergideki Kaybin Vebali Kimin?
Birçok konuda reform niteliğinde uygulamalar hayata geçirilirken ya da geçirileceği dile getirilirken, üzerinde neredeyse tüm kesimlerin hemfikir olduğu vergi adaletsizliğinin üzerine hiç gidilmedi.
Oysa bir ekonomide vergi politikalarının sağlıksızlığını ölçmek için öncelikle dolaylı vergilerin yüksekliğine bakmak yeterli. Ancak vergi sisteminin yapısına yönelik hiçbir şey yapılmadı. Üstelik vergi yapısı, kamu maliyesini kısa dönemde düzeltelim derken daha da bozuldu.
2001 yılı öncesi dolaylı vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki payı yaklaşık yarı yarıya iken, şimdi üçte ikisine denk geliyor. Çünkü devlet gelirlerinden vergi alamadıkça durmadan KDV, ÖTV gibi vergilere yükleniyor
Yani meşhur tabirle Rahmi Koç da sokaktaki vatandaş Rahmi de aynı vergi oranı üzerinden ödüyor.
Bu çarpıklık özellikle krizle birlikte daha çok su üstüne çıktı ve devlet gelirlerinin daha da düşmesine yol açtı.
Çünkü, dolaylı vergilerin ağırlıklı olduğu ekonomilerde, ekonomik durgunluk ya da daralma kamu maliyesini çok daha çabuk alt-üst ediyor.
******
İşte şimdi Türkiye bu durumu üstelik dengelerin en kritik olduğu süreçte yaşıyor.
Bazen yıllardır göze alamadığınız girişimleri veya değişimleri şartlar size yaptırır. Krizler bu nedenle fırsat olabilir çünkü varolan şekilde gidemeyeceğinizi artık görmeye başlarsınız. Sizi doğru sonuca götürecek ancak zorlu bir geçiş gerektiren yollara direksiyonu kırmaktan başka çözümünüz kalmaz.
Ekonomik daralma dönemlerinde, dolaylı vergilerin yarattığı çarpıklıklardan kurtulma ihtiyacı doğal olarak artar. Ama bunu bir düzen dahilinde yapamazsanız, ayrı ayrı sesler duymaya başlarsınız. Tekstilciler ayrı KDV indirimi ister, gıdacılar ayrı ister, taşıt araçları ÖTV indirimi talep eder, reklamcılar sıraya girer…
Vergi sisteminde Türkiye’nin radikal bir değişime gitmesi kaçınılmaz. Herşeyden önce bunu rakamlar anlatıyor:
2009 Ocak -Mart döneminde 96,2 milyar TL gelir tahakkuk etti. Bu tutarın yarısından daha azı, yani 45,6 milyar TL si tahsil edilebildi. Vergi mükellefleri yaklaşık 50 milyar TL'yi devlete ödemediler. 11,3 milyar TL vergi cezası ödenmesi gerekirken, sadece yüzde 5'i, 589 milyon TL tahsil edilebildi.
Kriz ortamında normal diyebilirsiniz ama bu durumun tek sorumlusu global kriz değil. Af bekleyen mükelleflerden tutun, vergi borcunu ödmeyen kamu kuruluşlarına, halkın fiş fatura toplamaya ilgisini kesen eski maliye bakanlarına kadar zincir uzuyor.
******
Ama gerçek olan şu ki, mükellefinden belediyesine, diğer kamu kuruluşlarına kadar vergi artık tüm kesimler için kroniklemiş durumda. Ödeme kabiliyetlerini yitiren çok kurum ve kuruluş var.
Vergi gelirini toplayamayan Hazine ise doğal olarak daha çok borçlanma durumunda kaldı.
Sadece bu yılın üç ayında Hazine’nin kaybettiği (üstelik tüm tahakkuk ve kayıtdışına rağmen), tahsil edemediği rakam 50.6 milyar Tl.
Biz üç yıllık stand-by karşılığında IMF 40 milyar dolar verirse bayram yapacağız, piyasalara moral olacak..
Ne diyelim, en fazla eko-trajedi denilebilir bu duruma…
Türkiye bir toplumsal bölünme ve ayrışma yaşıyor.
İktidarlar, iki ana kesim yaratıyorlar.
Bizden olanlar ve olmayanlar.
Tamamen onlardan olanlar zaten herşeyden muafken, yeterince onlardan olamayan ama oyuyla onlara meşruiyet sağlayanlar ödedikleri vergileri bir kısım yollarla geri alıyorlar.
Geriye onlardan olmayan ezilen kesimler kalıyor.
Bütün vergiler onların sırtında. Ama dediğiniz gibi böylesi dönemlerde onların da alım gücü ancak ekmek su gibi şeylere yettiği için kamu bütçesi tepe taklak gidiyor.
Oysa milletin kazancı % 20lerden fazla düşerken faaliyetleri vergi dışına çıkarılan bankacılık sektörünün kazancı yılın ilk yedi ayında % 35 artmış.
Ben salak mıyım vergi vereyim.
Eylül 15th, 2009 at 21:31Ya da siz? Ya da vergi veren ötekileştirilmiş vatandaşlar...