Ve Yine Değişmeyen Kadın Tasviri
Kadın varlığıyla bir roman gibidir hayatı içinde taşıyan ve hayatın içinde yaşayan. Kadın hayallerin ardındaki kahramandır, rüyalara renk veren cazibe. Kadın ay’dır ona âşık olan sa güneş. Kadın gecenin içindeki aydınlık, gündüze yansıyan bir çift gözdür rengi belli olmayan…
Şiirler yazılır, paragraflar sıralanır kadınlar için. Bu da yetmez hayatına olmayacak anlamalar verilir mübâlağalar yapılarak. Ama nedense gerçekleri söylemek için hep beklenir. İltifatlarla bir ömürlük kuşandırılan kadın bir süre sonra bakar ki kadın olduğuna dair yazılan yazıların, şiirlerin: söylenen sözlerin hiçbir anlamı kalmamış. Her şey almış başını çıkmış yollarından. Hayaller içinde dolaşmanın gerçek dışı bir canavara dönüştüğünü o gün görür.
Kadın olmak demek güzel sözler beklemek değil, birilerinin hayatına bağlanıp o hayattan ona kalanlarla yaşamak değil, gerçekleri güzel iki çift söze satmak değil; kadın olmak hayatı dolu dizgin yaşamak ve özgürlüğünden asla ve asla taviz vermemek demek. Özgürlük dediğimiz kelime bizlere hayatı zindan ediyorsa bu esarettir, bu ömrümüzü tekelleştiren bir sürecin kahkahalarının sonudur.
Kadınsal düşlerimizi gerçeklerin ardına gizlemeden yaşamak ve başkalarına bizler de bu hayatın içindeyiz sonuna dek” diyerek ve işleyerek; zamana/zamanlara karşı ayakta durmayı bildiğimizi göstermeliyiz. Aslında hayatı ikincil öğe olmaktan çıkarak yaşamayı öğrendiğimizde zaten bunu da gerçekleştirmiş olacağız. Hükmedenlerin fikirlerine ve düşüncelerine ve hayallerine asılacağımıza biz nasıl hükümdar olacağımızı hesaplamalıyız.
Dünyanın neresinde olursa olsun ve hangi meslek çatısı altında koşturursa koştursun, kadınsal hislerimiz bizleri yanılma noktasına getirebiliyor. Yaratılışın verdiği hikmetle biz böyleyiz değişemeyiz laflarıyla geçirdiğimiz zamanları hiçbirimiz inkar edemeyiz. Kadın şöyledir, kadın böyledir istediğiniz kelimeyi sıkıştırın size söylenen “şöyle ve böyle” kelimelerinin yerine. Hep muhtaçmışçasına yaşar ve yaşama ayak uydurmaya çalışırız. Vazgeçilmeziyizdir hayatın herkes için. Erkeklerin üzerimiz(d)e kurdukları duygusal hakimiyeti aşamadan bitiririz bu yolculuğumuzu.
Beğenilmek hoştur her birimiz için, bunu erkekler bilir ve düz mantıklarıyla sanki yaşama duygusal bakarmışcasına kadına yaklaşırlar ve kazanmaya çalışırlar. Bunu da başarırılar çoğu zaman. Anneyse kadın; evlat bilir onun hisselliğini ve nerede, ne zaman olursa olsun hükmeder anne dediği bu kadına. Anneler yumuşak yaratılışlı varlıklardır çünkü. Kardeştir kadın dayanılmaz bağlayıcı duygular taşıyan. Arkadaştır, dosttur, vatandaştır, meslektaştır yani şudur ve budur. Ama HERŞEYİYLE KADIN KADINDIR hayatı dolu dizgin bedeninde taşıyan.
Gerçek hayatın şu ya da bu şekilde arkaplanına atılan/atılmak istenen kadın, oysa ki kendini arka plana atanların ya ANASI, ya karısı, kızı ya da kardeşidir.
Ellerinde koca dünyaları taşıyan bu varlıkların görülmeyenlikleridir insana dokunan ve canını acıtan. Saçının rengine göre karakteristik özellikleri bile belirlenebilen kadınlar acaba gerçekte nedir yada nasıldırlar diye bakmak gerekmiyor mu?
Ayrıca bedensel yapısıyla cinsel obje olmaktan çıkamayan dünya güzeli cismâniyetin sevildiğini sandığında bile yine yeniden bu tekrarları yaşadığını da tecrübeler ortaya koymaktadır. Cinsel temalarının ins'elliği kapattıkça yada kapatılmak istendikçe bozuk zihinlerin yaklaşımları da modernizmin en sahte cilasıdır.
Dini, düşüncesi, ırkı, rengi ne olursa olsun ve kadın hangi noktada olursa olsun bakış tarzı değişmemiştir.
DEVAM EDECEK….
Not: Bu yazı özellikle 8 Mart kadınlar gününde yazılMAMIŞTIR!
Bu düşüncelerin sorumlusu kim acaba? diye de sorgulamak gerekir konuyu...güzel anlatımınızla birlikte düşüncelerinize katılıyorum Aysun Hanım... dilerim uyanır artık uykudaki hemcinslerimiz... uyanınca da özgürlük adına ipin ucunu kaçırmamaları dileğimle...selam ve sevgiler.
Nisan 11th, 2011 at 00:51BEŞİĞİ SALLAYAN EL DÜNYAYA HÜKMEDER DİYORUM AMA HANGİ EL. KİM BİLİYOR O ELİN KIYMETİ:(
Nisan 12th, 2011 at 20:04