Vatansever Ordular!
Mısır şu anda kaynıyor. Otuz yıllık Mübarek yönetiminden sonra, geçen yıl ki başkanlık seçiminin ardından ilk sivil başkan olan Mursi Mısır Ordusu tarafından alaşağı edildi. Gerekçe Mursi’nin tiranlığı.
Mısır Ordusu gibi vatanını, milletini seven ordular(!) dünyada bir hayli çoğunluktadır. Ve bu orduların bulunduğu ülkelerin ortak özellikleri; ya az gelişmiştirler ya da toplumsal sınıfların ve etnik grupların haklarının yerli yerine oturtulamadığı, her an patlamaya hazır toplumsal yapısı olan ülkeler ile ideolojik devletler olmalarıdır.
Onların öncelikli görevi vatanı dış saldırılardan çok, iç düşmanlardan(!) yani sözde rejim düşmanlarından korumaktır. Günün şartlarına ve modasına göre de rejim düşmanlarının şekli, kimliği ve rengi değişebilmektedir. Bu kimi zaman komünizm olur, kimi zaman ise dindarlık hatta milliyetçilik dahi olabilir.
Ve hatta ülkemizde de olduğu gibi, demokrasiyi ve milliyetçiliği kurtarıcının-ülkemizde Atatürk- sözde tanımlamasını esas alarak toplumu hizaya getirirler. Yani onlar için her demokrasi, her milliyetçilik doğru değildir. İlla kurtarıcının tariflerine uymak zorundadır. İşin garip tarafı, kurtarıcının tariflerinin zamana ve şartlara göre de değişiklik gösterebilmesi, onlar tarafından yeniden tanımlanıp yazılabilmesidir.
Bu tür ordular, vaktiyle bizde de gördüğümüz ve şimdi de Mısır Ordusunun beyan ettiği gibi; vatanın selameti için, yönetimine el koydukları ülkeleri için her zaman ölmeye hazırdırlar(!)
Bu arada belirtelim,
Dünyada görev esnasında yani vatan savunmasında sağ kalma garantisi almış hiçbir ordu mensubunun olmadığını hatırlatmakta fayda var. Kaldı ki bu savaş kendi ülkesinin vatandaşları dahi olsa bile. Yani bir profesyonel askerin herhangi bir çatışmada ölmeme/öldürülmeme garantisi alması mümkün mü? Bunun sorgulanması bile gülünçtür. Bunu maaşlı profesyonel bir askerin bilmemesi mümkün değildir. Öyleyse amaç nedir? Yaptıkları işin kursallığını, yüceliğini ve ülke için yaptıkları sözde fedakârlığın derecesini anlatabilmek içindir.
Lakin ihtilal yapmak o kadar da kolay değildir. Bu işin sonunda başarılamayıp hapislerde çürümek ya da daha kötüsü asılıp canından olmak vardır.
Burada şunu anlatmak istiyorum. Hiçbir asker savaşmadan yani ölüm riski olmadan, maaşını tıkır-tıkır alabilecekken neden riske girip rejim sevdasına düşsün? Zaten rejim öyle de olsa, böyle de olsa nasıl olsa maaşını alacaktır.
Öyle ise bu “rejim, demokrasi, vatan, millet” aşkı nereden geliyor?
Bu yazıyı yazmadan evvel Mısır Ordusu hakkında bilgiler edindim. Mısır Ordusu Mısır ekonomisin tahminen yüzde yirmi beş ile kırkını kontrol ediyormuş. Bu ekonomik faaliyet sadece savunma harcaması veya sanayisi ile alakalı değilmiş. Ülkede turizmden, deterjan imalatına kadar aklınıza gelebilecek her türlü ekonomik faaliyeti varmış.
Öyleyse Mısır Ordusu gibi orduların vatan, millet ve demokrasi aşkı neden olmasın? Kaldı ki olmaması aptallık olmaz-mıydı? Çünkü rejimin el değiştirmesi demek bu devasa ekonomik faaliyetin başkalarının eline geçmesi demek değil midir?
Yine mesela, İran Devrim Muhafızlarının kontrolündeki devlet şirketleri İran’ın en büyük şirketleridir. Yani İran’ın ekonomisi rejimin bekçisi Devrim Muhafızlarının kontrolündedir.
Türkiye’de durum nasıldır?
Ordu Yardımlaşma Kurumu yani OYAK 1962’de kuruldu. En büyük ve en çok ortakları ordunun astsubayları olmasına rağmen onların söz hakları çok azdır ve göstermeliktir. Çoğunluk söz hakkı generallerdedir. Devletin sadece maliye ve Savunma Bakanlarının nezdinde genel kurulda temsilcileri vardır. Onların da genel kurulda oy hakları yoktur. Mali denetimden tamamen bağımsızdırlar. Danıştay dâhil hiçbir kurum mali ve diğer yönlerden denetleyemez, denetleme yetkisi yoktur.
Şu anda (Investment & Pensions Europe) dergisine göre bin küresel yatırımcı kuruluş arasında 433’cüdür.Yine S&P’nin 05 Nisan 2011 tarihinde yayımladığı analiz raporunda Avrupa ve Ortadoğu’da faaliyet gösteren yatırımcı/holding kuruluşları arasında ilk on dört kuruluş arasındadır.
Yine bir bilgi daha vererek okurlarımıza bir şeyler işaret edip, dikkatlerini çekmeye çalışarak yazımızı noktalayalım.
OYAK’ın Danıştay ve Mali denetimlere açılması gerektiği talep baskılarına rağmen Tayyip Erdoğan hükümeti tarafından bu istekler ısrarla gündeme getirilmemektedir.
Bu aşkın nereden geldiğini bilmem anlatabildim mi?