Varlıklar Âlemini Kapsayan Bir Gerçek: SEVGİ
İnsan olarak kullandığımız soyut kavramlardan biri de sevgi kavramıdır. Yemek sevgisi, kadın sevgisi, mal sevgisi, makam sevgisi ve ilim sevgisi gibi çeşitli olgularla bağlantılı olarak kullanırız bu kavramı. Bu beş olgunun, içimizde yer ettiğinden en ufak bir kuşku duymayız. Bu olgularla ilgili olarak "sevgi" kavramını hep aynı anlamda kullanmamızda da hiç şüphe etmeyiz. Hiç kuşkusuz, burada lafzî ortaklık değil de, bir anlamsal ortaklık söz konusudur. Ayrıca bu kavramın mısdak*ları arasında farklılığın söz konusu olduğu da kuşkusuzdur. Acaba bu farklılık türsel midir, yoksa başka bir durum mu söz konusudur?
Yemek sevgisi üzerinde düşündüğümüz zaman örneğin meyveleri ele aldığımızda, bunların beslenme gücü ile bağlantılı olmalarından dolayı sevildiklerini görürüz. Eğer bu gücün etkinliği olmasaydı ve eğer insanın bu güç aracılığı ile bedensel yetersizliğini tamamlaması söz konusu olmasaydı, bunlar sevilmezlerdi ve sevgi olayı gerçekleşmezdi. Dolayısıyla gerçek anlamda sevgi, beslenme duygusu ile bu duygunun pratize edilişi ve eylem sırasında duyulan lezzet arasında söz konusudur. Lezzet derken, bununla tat alma lezzetini kastetmiyoruz. Çünkü bu duygu, beslenme gücüne ve duygusuna hizmet eden bir duygudur, onun kendisi değildir. O, beslenme duygusunun faaliyeti anında duyumsadığı özel bir hoşnutluktur.
Aynı şekilde kadın sevgisini de deneysel bir gözleme tâbi tuttuğumuzda, onlara yönelik sevginin gerçekte birleşme ile ilintili olduğunu görürüz. Kadınların kendilerine yönelikliği ise, ikinci derecede bir durumdur. Cinsel birleşme, canlılara yerleştirilen bir duygunun sonucudur. Tıpkı beslenmenin canlılardaki bir duygunun sonucu olması gibi..
Buradan da anlaşılıyor ki, bu iki sevgi aynı kaynağa dönüktürler. O kaynak da iki güç ve iki gücün faaliyetleri yani fiilî tekâmülleri arasındaki var oluşsal ilintidir.
Bu durumda sevgi kavramının bu iki olguyla kurulan özel bir bağlantıdan ibaret olması ve bu ikisinin dışında herhangi bir hususla ilintili olmaması muhtemeldir. Fakat sonuçlar üzerinde gerçekleştirilen deneyler bu yaklaşımı reddetmektedir. Çünkü sevgi adını verdiğimiz bu ilginin sahibinin üzerinde de etkili olması söz konusudur. Bu da gücün onu yitirdiğinde hareketi ve fiile yönelik ilgisi, bulunduğunda ise terk etmeğe yönelik ilgisidir. Bu iki özelliği ya da bu tek özelliği, sahip olduğumuz tüm duyularda ve bunlardan kaynaklanan eylemlerde bulabiliriz. Çünkü görme, işitme, algılama ve düşünme gibi açık ve gizli duyularımızın tümü –gerek etkin ve gerekse edilgen durumda olsun- bu niteliktedirler. Tümü de fiilini sever ve ona ilgi duyar. Bunun nedeni, duyuların sergilediği fiillerin onların bütünleyicileri olmasıdır. Bu fiiller aracılığı ile eksikliklerini ve doğal ihtiyaçlarını giderirler. Bununla, mala, makama ve ilme yönelik sevgi de anlam kazanıyor. İnsanoğlu mal, makam ve ilimle bir bakıma kendini tamamlıyor.
Buna göre, sevgi, insan ile tekâmülü arasında yer alan özel bir ilgi ve belirli bir duygusal çekim gücüdür. Eserler ve özellikler üzerinde yapılan incelemeler bu duygunun insan türünün dışındaki canlılarda da bulunduğunu ortaya koymuştur. Yine açık biçimde ortaya konmuştur ki, bunun nedeni sevenin sevdiği fiil ve sonuca etki etmesi ya da ondan etkilenmesidir. İkinci derecede de etki etme ya da etkilenmesi ile ilgili her türlü sonuçla bağlantılı olmasıdır. Nitekim yemek ve meyve örneğinde bu husus üzerinde durmuştuk. Eğer bilinçle birlikte bir tekâmül de söz konusuysa, bu durumda hayvanların dışındaki canlılar da benzeri bir konumdadırlar. (Bitkilerin güneşin ışığına olan sevgileri gibi)
Başka bir açıdan konuya yaklaşacak olursak; sevgi, seven ile sevilen arasında yer alan var oluşsal bir ilgidir. Dolayısıyla ikisi arasında bir bağ işlevini görür. Dolayısıyla sevgi, fiili ile ilintili bulunan malûlün illeti bilinçli bir varlık ise, illeti devamlı kendisinde bulunan bir sevgi ortaya çıkar. Elbette kendisinin de özde bağımsız bir kişiliğe sahip olması gerekir.
Şimdiye kadar ki açıklamalarımızın sonuçlarını şöylece sıralayabiliriz:
1) Sevgi, bütünleyen illet ya da bunun benzeri bir olgu ile bütünlenen malûl** ya da bunun benzeri bir olgu arasında bulunan var oluşsal bir ilinti ve özel bir çekimdir. Fiillerimizi sevmemiz de bu yüzdendir. Çünkü onlarla bütünleniyoruz. Yediğimiz besinler, birleştiğimiz eşler, elimizde bulundurup evirip-çevirdiğimiz mallar, yararlandığımız makamlar, bize herhangi bir şey bahşeden iyiliksever, bizi eğiten öğretmen, bize yol gösteren kılavuz, bize yardım eden yardımsever, bizden bir şeyler öğrenen öğrenci, bize hizmet eden hizmetçi, bize uyan, itaat eden herhangi bir kimse ve bunun gibi fiillerimizle ilgisi bulunan şeyleri seviyoruz.. Sıraladığımız bu sevgi kısımlarının bazısı doğaldır, bazısı düşünseldir (hayalîdir) ve bazısı aklîdir.
2) Sevginin mertebeleri vardır. Zayıf ve güçlü olması mümkündür. Çünkü sevgi, var oluşsal bir bağdır –var oluş da mertebelerinde, müşekkik yani zayıf ve güçlülüğü kabul eden bir gerçektir.- Bilindiği gibi, tam bir illet ile malûlü arasındaki var oluşsal ilgi, eksik illetlerle malulleri arasındaki ilgi gibi değildir. Ve sevgiyi doğuran tekâmül*** olgusu, zorunlu ya da zorunluluk olmamak; beslenme gibi maddî olmak ya da ilim gibi madde ötesi olmak üzere çeşitli kısımları barındırır özünde. Böylece sevginin maddî olgulara yönelik olduğunu söyleyenlerin iddialarının yanlışlığı ortaya çıkmış oluyor.
O kadar ki, bazıları: Bunun aslı yemek sevgisi, diğer sevgiler buna tâbidir demişlerdir. Bazıları ise; bu hususta aslolan cinsel birleşme sevgisidir. Bunun dışında kalanlar ona dönüktür, demişlerdir.
3) Yüce Allah, nasıl değerlendirilirse değerlendirilsin, sevgiye lâyıktır. Çünkü zat olarak sonsuz kemale sahiptir. Onun dışında varsayılan tüm kemaller sınırlıdırlar. Sonlu ise, var oluşsal olarak sonsuz ile ilgilidir. İşte bu, ortadan kaldırılması mümkün olmayan zati sevgidir. Yüce Allah bizim yaratıcımızdır, sayı ve süre olarak sonsuz olan nimetler bahşeder bize. Bize bir nimet veren herkesi sevdiğimiz gibi O'nu da severiz.
4) Sevgi var oluşsal bir bağdır –var oluşsal bağlar ise, konum olarak varlığın dışında değildirler.- Buna göre, her varlık zatını sever. Daha önce de değindiğimiz gibi, kişi sevdiğine taalluk eden şeyi de sever: Yani varlığının sonuçlarını da sever. Buna göre, yüce Allah zatını sevdiği için yarattıklarını da sever. Nimetlerini kabul ettikleri, yol göstericiliğini onayladıkları için yarattıklarını sever.
5) Sevgi konusunda bilinç ve bilginin zorunluluğu, sevgiye konu olan şeyle bağlantılıdır. Çünkü sevginin gerçeği demek olan var oluşsal bağlantı; haddi zatında bilinç ve bilgiye dayalı bir şey değildir. Buna göre hissetme duygusundan yoksun doğal güç ve ilkelerin, etkilerine ve fiillerine yönelik sevgileri söz konusu olabilir.
6) Bütün bunlardan çıkan sonuç şudur: Sevgi, varlıklar âlemini kapsayan bir gerçektir.
_______________________________
* - Bir şeyin doğru olduğunu kanıtlayan şey, ölçüt..
** - Hasta (kimse).
*** - Olgunluk, olgunlaşma, gelişim, gelişme.