Varlık Alemi
Varlık âleminde güzellik namına her ne varsa, insanda da o güzelliği görebilecek, anlayacak, takdir edecek, ölçecek, biçecek, inceliklerini, özelliklerini keşfedecek, bütün bunlardan zevk alacak, kendisine pay çıkaracak, belli bir ölçüde de ve gerektiği yerlerde onu taklit edecek bir yetenek mutlaka vardır.
Bu âlemde herkes kendine yakışanı yapar. Kim neyi doğru buluyorsa hayatını o şekilde yaşar. İnsan aileden başlayan eğitimle kendini geliştirir. Daha sonrada aldığı eğitim ve çevresi bütün hayatını geleceğini etkiler. Herkes kendi rüzgârlarında savrulur, yerini, değerlerini belirler. Bu hayat akışında kimi kendi selinde boğulur, kimi kendi yelinde yıkılır, kimi de yüreklerde yerini alır yükselir, yücelir. Kısacası kişi kendi değerini kendisi belirlemiştir. Yaptığı doğru veya yanlış seçimleri, aldığı kararlar yönlendirir. Hayatına şekil verir.
Benim annemin çocukluğunda kız çocukları kız gibi erkek çocukları erkek gibi yetiştirilir, herkes benliğini böyle kazanır hayatını böyle şekillendirirdi. O dönemin imkânlarıyla kız çocukları bezlerden bebek yapar onlarla evcilik oyunu oynayarak annelik duygularını geliştirir evlenmek, çocuk doğurmak gibi duygularla yetiştirilirdi. Erkek çocukları ise güçlü, koruyucu evine bakabilecek babalık duyguları ile büyütülürdü. Bu duyguların %90 ı eskilerde kaldı diyebiliriz. Şimdiki neslin dediği gibi aut oldu. Günümüz çocukları teknoloji ile büyüyor gençlik ise magazin gençliği oldu. Kız çocuklarımız da erkek çocuklarımız da aynı yetişiyor. Teknoloji çağıyla beraber öncelikler ve hayat tarzımızda değişti. Bayan erkek ayrımı yapılmadan yaşam savaşı başladı. Kadın erkek eşitliği diyoruz ya hiçbir zaman olmadı olmayacakta. Kadın ve erkek biyolojik olarak zaten farklı ve eşit değil. Fakat eğitim, yaşam şartları, hukuki ve siyasal hakları, iş imkânları açısından eşitlenebilir. Ancak bilinçli nesil yetiştirerek bu eşitlik sağlanabilir.
Hayat savaşında aynı cephede sırt sırta savaşıyoruz. Eskiden erkek çalışır eve bakar geçimi sağlardı. Bazı yerlerde kadınla beraber tarlada bahçede çalışılırdı. Diğer bölgelerde ise erkeğin kazancıyla yetinilir kadın evi idare ederdi. Aileler sahip oldukları bütün imkânları çocuklarına seferber ediyor sıkıntı çekmesinler diye kendi hayatlarını bir tarafa bırakıp çocukları ve gelecekleri için koşuşturuyorlar. Çocuklarıyla hayallerini gerçekleştiriyor, kendi yapamadıkları, yaşayamadıkları hayatı çocuklarına yaşatma gayretindeler.
Şimdi kız ve erkek çocuklarımız yarış atı gibi yaşam mücadelesi verecek ekmeğini kazanacak eşine evine katkı sağlayacak, kendi ayakları üzerinde duracak şekilde ama önce kariyer olacak biçimde yetiştirilip hayata hazırlanıyorlar. Kadın belli değil erkek belli değil. Ne kadın kadınlığını yaşayabiliyor nede erkek. Hep yarış, özenti içerisinde koşuşturmaca bir hayat. Bu günkü hayat şartları bunu gerektiriyor diyenler olacak. Ne yazık ki hayatı bu hale getiren yine bizleriz.
İyi bir eğitim, iyi bir iş ve sonra evlilik duruma göre de çocuk. Çoğu insan gelenek göreneklerden çıkıp uçuk hayat yaşama çabasında. Bizlerin örf ve adetlerine, ahlaki değerlerine ters gelse de onların düşüncelerine ve seçimlerine karışmıyor saygı göstermek durumunda kalıyoruz. Kimse kimsenin hayatına karışamıyor müdahale edemiyor. Günümüzde insanların tercihleri ve öncelikleri değişti. Belirsizlik karamsarlık stres dolu yaşansa da sonuç önce ekonomik güce iş ve kariyere bağlanıyor. Sonra aile olmak düşünülüyor.
Eskisi gibi annelerimiz dönemindeki kadar fedakârlık yok denecek kadar az bazı kesimlerde ise sadece günü kurtarma yaşam tarzı devam etmektedir.
Aslında bu durum yalnızca belli kesimlere değil ülkenin en ücra köşesinde bile kendini göstermeye başladı. Her insanın kendine göre öncelikleri değişmiş aileyi toplumu hatta ülkeyi etkiler hale gelmiştir.
Çoğu insan mutluluğu lüks yaşamlarda arar olmuştur. Oysa mutluluk huzur insanın ruhunu gülümsetebilecek şeylerde gizlidir. Yeter ki bakmasını görmesini bilelim. Değişen değerini kaybeden gelişen teknolojik hayat mı? Yoksa insan mı? Sizce?