Var mıyız? Yok muyuz?
Bir süredir; bütün kararlar zincirinde eksik halkalardan biri biz idik … Böyle inşa ettiler bize dair her şeyi… Bu bir hakikat fakat yine de “feminist tütsüler” yakacak, kadına dair bütün metinlere ve nazariyelere tenkit üretecek bir yazı değil okumakta olduğunuz.
Malumunuz; kadının toplumdaki yeri, maalesef gözkarartıcı bir düşüşle dibe vurdu. Özellikle de örtülü kadın, aktif yaşamın içinde“yok” oluşunun bedelini ağır ödedi. Gitmediği ve olmadığı her karar mekanizmasından çıkan “hayır”a boyun eğmek zorunda kaldı. Yer bulamadı; uzunca süre okulunda, resmi dairelerde hatta yaşadığı ülkenin meclisinde…
Daima haklarımızın teslim edilmesinden bahsettik. Haklar nasıl teslim edilirdi? Buna dair düşünürken, bir “ilk”olan son derece mühim bir kitaptan da bahsedeceğim.
Düşünelim; hangi kararın alınmasında örtülü kadınlar vardı ki? Kadınlar aile kurdu, çocuk baktı, ev korudu, mücadele zamanlarında mermi taşıdı, yara sardı, sonra çağ atlayınca yine aile misyonumuzu yerine getirdik, oy da topladık, söz de aldık lakin kararlarda yer al-a-madık.
Bu duruma dair bariz bir şekilde kötü niyetlerini ifade edenler olsa da , yazımın amacının o niyetin sorgusu ya da yaygarası ile de bir münasebeti yok!
Ben yine ; daha çok iyi niyetle kadını korumak isterken, hata edenlerle birlikte düşünerek bir farkındalık inşasında birkaç kelamı not etmek, arzusundayım. Şimdi vereceğim örneği dikkatle okuyalım. Niyet iyi de olsa hatalı karar verilmemesi için kadına dair alınacak kararlarda kadının da yer almasının önemini bu örneğin arz edebileceğine inanıyorum.
Hz. Ömer’i dinleyen ve onun konuşmasında yanlış bir ifadeye rastlayarak onu uyaran bir hanımın örnekliğinden bahsedilir. Nisa, 4/20. 256 ayette bahsedilen “kantar kantar mehir” konusunda Mesruk’tan gelen bir rivayete göre , bir gün Hz. Ömer cemaate şöyle seslendi: Kadınlara vereceğiniz mehirler kırk ukiyeden fazla olmasın . İsterse Zu el-Asaba -yani Yezid b. el-Husayn el-Ha-risi’nın kızı olsun. Her kim bundan daha fazla mehir verecek olursa, bu fazlalık beytü’l-mal’e konulacaktır. Kadınların bulunduğu taraftan uzunca boylu burnu bir parça basık bir kadın kalktı ve: Senin böyle bir şeye yetkin yoktur, dedi. Hz. Ömer, “neden?” diye sorunca kadın şu cevabı verdi: Çünkü yüce Allah: “Onlardan birisine yüklerle (mehir) vermiş olsanız bile ondan geri hiçbir şey almayın.” (en-Nisa, 4/20) diye buyurmaktadır. Bunun üzerine Hz. Ömer dedi ki: Bir kadın isabet etti, bir adam da yanıldı.
Bu olayda dikkatini çeken hususları yazar beş madde ile açıklamış;
- Hz. Ömer’in meclisinde kadınlar bulunmaktadır.
- Kadınlar, o dönemde söylenenleri dinleyip, görüşlerini açıklayabilmişlerdir.
- Burada söz alan kadının kendi görüşünü ayete dayandırarak açıklaması önemlidir. Görüşü ancak bu şekilde isabetli bulunmuştur.
- Hz.Ömer, söz alan kadını dinlemiş ve hatasını anlayıp görüşünden vazgeçmiştir. Açıkca da kadının isabetli olduğunu dile getirmiştir.
- Bu olay ilk asırda kadınlarda saf Kur’an kültürünün ne kadar canlı olduğunu ispatlamaktadır.
Yukarıda alıntıladığım satırlar “Kur’an’ın İlk Kadın Yorumcuları” kitabından… Yazar Serpil Başar bu kitap ile bir ilke imza atmış. Yine kendi ifadeleriyle ; “ İlk asırda yaşamış ve Kur’an’a ilk muhatap olmuş kadınları ve onların vahyi anlama-yaşama yolculuklarını araştırmış. Günümüzde hanım âlim olarak akla kolay kolay bir isim gelmezken, tefsir ilminde ilk asırda bir ölçüde kadınların varlığından söz etmek mümkündür, diyor yazar … İlk asırlardaki kadının ilim öğrenme çabası, yeni zihinsel yapılanmaya daha etkin ve zengin açılımlarla katılımı, dinin pratik anlamda güncellenmesinde ve sağlam olarak bir yaşam biçimine dönüşümünde nasıl önemli bir unsur olduklarını ortaya koyuyor. “
Aslında her şeye rağmen toplumun çoğunluğunu temsil eden bir ayna olarak örtülükadın derbeder bir ruh hali de sergilemedi. Hiç bu “son” demedi. Birçok farklı sahada ve özel sektörde varolma çabasını sürdürdü. Bugün o çabayı sürdüren kadınlar arasında çok başarılı olanlar da mevcut. Üstelik başörtüsü yasağının özellikle üniversitelerde kayda değer bir biçimde değiştiğini de söyleyebiliriz. Fakat hâlâ yasal bir düzenleme de yapılmış değil!
Kadın; etkin ve yetkin bir biçimde hayatın içinde yer alması gerektiğini belki bilinçli, belki de bilinçsiz olarak gerçekleştirmeye başladı . Ancak şu da bir gerçek ki ; bu farkındalık; yine de temsil ettikleri kadar büyük bir çoğunluğun algısı haline gelmiş değil!
Ezcümle ; ilim öğrenmek, yeni bir zihinsel yapılanma , etkin ve zengin açılımlarla hayata katılım yani “varolmak” için elzemdir! Bu zamana kadar sahabe zamanından sonra (etkin) kadın müfessirlerin olmaması da son derece vahim! İlmi yeterliliği tasdik olunmuş kadınlardan oluşan bir çalışmanın yapılabilmesi için kadınlardan oluşacak böyle bir meclise de ihtiyaç vardır. Bakmakla ve yapmakla yükümlü oldukları bütün işler için bu çalışma süresince destek olunması ve hertür katkının sağlanması ile bu işin gerçekleştirilmesi kanaatimce daha fazla ihmal edilmemelidir.
Yine yukarıda bahsi geçen kitabı, yazar Serpil Başar şöyle tamamlar ; “Kadın olsun, erkek olsun asıl hedef Allah (c.c ) ın rızasını kazanmaktır. Dine muhatap olma bakımından eşit olan kadın ve erkek, dini öğrenme, anlama ve gereklerini yerine getirmede birbirine destek olmak durumundadır. Bu konuda şu ayet bize daha fazla söz bırakmaz “ Sizden erkek olsun, kadın olsun, hiç birinizin çalışmasını boşa çıkarmayacağım. Zaten siz birbirinize eşitsiniz.” ( Al-i İmran ,3/195 )