content

ikradan-mahyaya-aydinlanma

15 Kas

Van Can’dır -I-

Günlerdir yazamadım, başladığım halde devam edemedim. Öyle ya;

Ne/yi yazacaktım ki?

Nasıl sallandığını mı?

Nasıl yerle bir olduğunu mu?

Nasıl yıkılıp toz dumana karıştığını mı?

Evinin başına nasıl yıkıldığını mı yazacaktım? Çok zordu yazmak, daha doğrusu bitirmek çok zordu, bitiremedim işte.

Sen sallandın, biz yıkıldık.

Sen yıkıldın biz enkazının altında kaldık.

Sen enkazın altında bizlere seslendin; “sesinizi duyuyoruuuuum! İyi ki varsınız” dedin kendimize geldik.

Evet,

Sen büyük bir depremle yıkılmıştın.

Sen yıkılırken biz seninle beraber yıkıldık. Zaten komadaydık ölürüz dedik, seninle dirildik.

Kardeşlerimizle ölme günü değil, onlarla yaşama günüdür.

Depremin olduğunu duyar duymaz oradaki dostlarla, kardeşlerle konuştum. Geçmiş olsunlar faslından sonra;

Nasılsınız dedim?

Cevap kendimize getirdi bizleri:

Hamdolsun…

Deprem yemiş ağırından, kime ne olduğunu henüz bilmeden hamdolsun demek, diyebilmek…

Derken 3. gün soluğu Van’da aldık;

Yan yatmış Van’a,

Göle doğru kayan Van’a,

Ha bire sallanan Van’a…

Bu yazı dizisinde duygusallığı bırakıp, gördüklerimizi, duyduklarımızı yazmak istiyorum, tabi duygusallığımı yenebilirsem.

İlk gittiğimizde insanlar büyük bir felaketi yaşamış olmanın derin korkusunun yanı sıra, kriz merkezinin bütün imkânlara rağmen süreci iyi yönetememelerinin üzüntüsünü yaşıyordu. Böyle bir günde hala siyasi g/ayrılıklardan dolayı mağdur edilmelerinin derin üzüntüsünü. Zira hükümet bütün imkânları seferber etmiş, Van'a dünya kadar yardım malzemesi ulaştırılmış ancak BDP’li belediye ile devletin temsilcisi valilik işbirliğine gitmemeyi Van’ın başına gelen musibeti atlatmaktan daha önemli ve gerekli görmüşler. Dolayısıyla Van’lılar depremin enkazı altından kurtuldu ama üç keçiyi dahi sorunsuz güdemeyecek olan yerel ve devlet yöneticilerinin “inatlaşmalarının altında” ağır yaralı.

Hani düşmanlıklar bile dar günde bir kenara bırakılır, yardımlaşmaya gidilir, dar gün geçtikten sonra –eğer gerekliyse- düşmanlığa kaldıkları yerden devam edilirdi.

Vanlı bir vatandaşın ağzından dökülen şu cümleler bu durumu çok net bir şekilde ortaya koyuyordu;

“Abi hele şu halimize bakın, bir de bunların (vali-belediye başkanı) başımıza yıkılan dünyamızın üzerimizdeki hesaplarına bakın, iğreniyorum.”

Evet, daha sonra da aldığımız haberlere göre dünya kadar yardımın Van'a aktığıydı. Ama organizasyon bozukluğu bu yardımları düzenli dağıtmaya yeterli değildi.

Çadır kentin kurulmasını kurtuluş görenlerin yanıldıkları bir nokta vardı, yakında Doğunun ağır kış şartları başlayacaktı. -30 dereceyi aşan dondurucu soğuklara karşı hayat-memat meselesi yaşanacaktı. Yine bir Vanlı kardeşimizin hala hatırladığımda tüylerimi diken diken eden şu söylediklerine kulak verelim;

“Hocam inanın Aralık’a kadar bir çözüm bulunmazsa -Allah korusun- tarihteki Sarıkamış hadisesi tekrar edebilir, ne olur bunu iletiniz” dedikten sonra “işte o zaman hiçbir şeyi açıklayacak mecalimiz kalmaz” dedi. Ben neyi anlatmak istediğini çok iyi anlamıştım, dilerim yetkililer de anlamışlardır.

Çadırların dağıtımındaki başıbozukluk Erciş’te de kendini gösteriyordu. O sıralarda DSİ’de dağıtılan bazı çadırların en fazla 15–20 gün içinde barınmaya müsait olduğunu yine Ercişlilerden duyduk. (Bu arada kardeşim Gültekin’in de hayatını kaybettiğini ve bütün vefat edenlerle beraber sevgili Gültekin’e de sonsuz rahmet, kederli ailesine sabırlar diliyorum)

İnsanımız birbirine benzer, erdemli, fedakâr, paylaşmayı seven bir yaradılışa sahip.

İnsanımız aç gözlü değil, yardımsever, fedakâr ve paylaşmayı sever. Kendisine gelen çadırı başka bir aileye veren Vanlıya "neden" diye soruğumda aldığım o kadirşinas cevaba bakın:

“Bizim çocuklar büyümüş bu ailenin çocukları daha küçük, onların ihtiyaçları daha acil bunun için verdim. Çocuklarım büyük dediğine bakmayın; 3, 6 ve 9 yaşlarındaki çocuklarını değil, tanımadığı 1 ve 3 yaşlarındaki çocuklu aileye çadırını vermesi yardımseverliğimizi ortaya koyuyor.

Ercişliler “bize ekmek, giyecek değil barınma imkânı sağlanmalı, 1 ayı bulmaz donarız” diye yalvardıklarını söylemek zorundayım. Hakikaten katalitik, elektrik ile çadırlarda barınmanın imkânsızlığını daha o günlerde nasıl üşüdüğümüzü görünce anlamamak mümkün değil.

Burada yetkililere sesleniyorum;

Lütfen 10 bin–100 bin çadır verdik diye sorunu çözdük demeyin, çadır sadece kıştan önceki çözüm olabilir. Artık Van kışa girdi ve bu ısınma araçları ile çadırlarda yaşamak imkân dâhilinde değil.

Devam edecek

Etiketler : , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank