Vahiyle Hayatı İnşa-etmek İstiyorsanız {I}
Vahiyle Hayatı İnşa-etmek İstiyorsanız Kum Tepelerinden İnin!
Kur’an’ın temel amacı, vahiyle toplumsal hayatı adil ve eşitlikçi bir şekilde inşa etmektir. Kur’an hayatı inşa ederken, ortaya en güzel örneklik olarak inşaya sokaktan,
mustazaf/ezilen halkın bağrından başlayan peygamberi koymaktadır. Peygamber Kur’an ile hayatının inşasına ise ‘her aşamada toplumun bizzat içinden, hayatın atardamarları olan sokaklardan ve caddelerden’ başlamıştır.
Daha Kur’an’ın ilk ayetlerinde elbisesini temiz tutmasını ve din üzerinden mal/mülk edinme derdine düşmemesi noktasında uyarılması ve bunlara ömrünün sonuna kadar çok hassas bir şekilde uyması oldukça önemlidir. Temel hedef burada mal/mülk ile insanın ilişkisini ortaya koyması bakımından ilk örneklik peygamber üzerinden verilmiş, peygamberde bu uyarı üzerine asla mal mülk edinmemiş, Hz Hatice’den kalan malların hepsini kölelerle, yetimlere ve yoksullara harcamıştır…
Ortada dosdoğru bir örneklik olmasına rağmen son yıllarda İslamcı camiada sosyal hayata etkisi olmayacak bir şekilde yükselen ‘vahiyle hayatı inşa etmek’ söylemlerinin altının boş kaldığını görmek ve her dönem olduğu gibi bu dönemde de ‘vahiyle hayatı inşa’ etmeye çalışanların. Kendi burjuvalarını ortaya çıkartarak kendi içlerinde sınıflaşmaların oluşmasına zemin oluşturmaları oldukça üzücü bir durumdur…
İslamcı camianın içinden alevlenen mal/mülk edinmek ve etkileri üzerine gelişen tartışmalar bize gösteriyor ki; İslamcıların söylemi çarpıtılmış bir Kur’ani yaklaşım olmakla beraber eylemleri de ne yazık ki Emevilikten devşirilmiş fetişist, ‘DAR!’ İslamcı şekilsel bir uygulamadan başka bir şey değildir.
Örnek olarak peygamberi sunan İslamcı camianın ağabeyleri her nedense iş mal/mülk mevzusuna gelince peygamberi örnek alamaz, Ebu Zer’i tekil diye dışlar “ama Abdurrahman bin Avf’ta mal sahibidir” deyip kendisine model olarak dünyalık edinen bir sahabeyi peygamberin örnekliğinin önünde bir örnek olarak koymaktan da geri durmazlar.
Ey Hacı ve hocalarımız, yazar ve düşünürlerimiz, lüks evlerinde, TV ekranlarında, dernek ve vakıf salonlarında hayatı vahiyle inşa etmeye çalışanlar İslamcı entelektüel ağabeylerimiz! Eğer gerçekten hayatı vahiyle inşa etmek istiyorsanız kurulduğunuz o rahat ve konforlu mekânlarınızı terk edip kendilerine vahyi anlattığınız/dayattığınız insanların dünyasına inmelisiniz. Son model jiplere binerek, lüks dekoratif vakıf salonlarında anlattığınız o eylemsiz çarpıtılmış afyon haline getirdiğiniz sinirleri alınmış sahih söylemlerinizi. Kimler dinlemeye geliyor bir bakın; altında jiplerle gelenler olduğu gibi yol parası olmadığı için yayan gelmek durumunda kalan yoksullarda vardır. Ama siz bu durumda bile durmadan İslam kardeşliğinden dem vurursunuz ve o yoksullarla rızkınızı paylaşmazsınız, sorunlarına kalıcı çözümler üretmezsiniz. Her zamanki gibi Allah yardım etsin deyip size gelen talepleri ‘yoksulluk bir imtihandır’ sihirli sözcüğü ile geri çevirirsiniz… Türkiye’nin herhangi bir yerinde insanlar evlerine ekmek götüremediği için intihar ederken, sizlerin son model jiplerle konferans salonlarında islamı anlatmaktan haz alarak sorumluluklarınızı yerine getirdiğinize yönelik iç huzurunuz bizi şaşırtmıyor. Çünkü radikal siyasal söylemlerinize rağmen mal/mülk konusunda Muaviye’nin geliştirdiği saltanatçı Emevi İslam’ından besleniyorsunuz…
Peygamber her zaman olduğu gibi bayramlarda da yoksulları, yetimleri, öksüz ve sahipsiz insanları arar bulur ihtiyaçlarını ve sıkıntılarını giderirdi. O hiçbir zaman bunları vicdanını susturmak için yapmazdı. Bunu görev ve sorumluluk bilir, bunu yaparken kimseye minnet etmezdi. En yakınından en uzağına uzanırdı. Gönül isterdik ki bayramlarda siz âlim yazar-çizer ve düşünürlerimizde Anadolu’nun yollarına düşüp bu bölgede on yıllardır ezilen, asimilasyona uğrayan insanlarla bayramınızı geçireydiniz. Ama nerde sizde o incelik. Ancak yazarsınız, çizersiniz. Kardeşliğiniz sadece ürettiğiniz kitap sayfalarında kalır. Kısacası sahih söylem faşistliğinden başka bir anlam ifade etmez tutumunuz. Öyle uzakta durup masa başında analizler yaparak hayatın gerçekleri arasında paralellik kuramazsınız. İnmelisiniz hayatın merkezine; sokağa, caddeye, varoşlara, köprü altlarında sokağa terk edilmiş çocukların, yaşlıların, sahipsizlerin dünyasına inmelisiniz…
Peygamber, içinde bulunduğu toplumun sosyal adaletsizlik ve şirk yapısı itibariyle kız çocuklarının diri diri toprağa gömülmesine, kölelerin haksızca ezilmesine, yoksulların, yetimlerin, güçsüzlerin tefeci bezirgânların ellerinde horlanıp aşağılanmasına, zulümlere karşı savunmasız olmasına çareler aramak adına Hira’ya sığınıyordu. Tek başıma ne yaparımın hesabında iken, Rabbi ona Mekke’ye, sokaklara, caddelere, hayatın atar damarları olan ticaret merkezlerine, panayırlara yürümesini, insanlığı uyarmaya ve vahyi inşaya buralardan başlamasını emretmiştir. O sizlerin yaptığı gibi hemen bir dernek/vakıf kurmamış, evine kapanıp kütüphaneler oluşturmamış, tarih araştırmalarına girmemiştir. O direk yüzünü sokağa, caddeye dönerek, yepyeni bir adalet, kardeşlik, eşitlik ilkesi ile toplumu buralardan başlayarak vahiyle inşa etmiştir…
Siz ise vahiyle inşayı hayatın gerçekleri olan sokak ve caddelerden uzak kitaplara, TV ekranlarına, konferans salonlarına gömülerek inşa etmeye çalışıyorsunuz. İnsanlardan istediğiniz yaşam biçiminin tam tersini yaşıyorsunuz. Adalet kardeşlik dersiniz ama kardeşleriniz yıllardır asimilasyonlara, sürgünlere, faili meçhullere, zorunlu göçlere, tecavüzlere uğrarken hep sessiz kalmayı devlete karşı çıkmamayı kendinize yol edindiniz… Durmadan kitap, dergi, gazete, dernek icat ettiniz. İnsanlar aç perişan halde iken siz hayat standartlarınızdan ödün vermediniz. Mal üstüne mal mülk üstüne mülk biriktirdiniz sonrada çıkıyor, “Ben Müslüman’ın zengini severim” yalan hadisine sarılıyor, bu boş sözü peygambere isnat edip dilinize doluyor ve buradan çıkış yolu arıyorsunuz. Peygamberin örnekliğinden dem vurup Abdurrahman bin Avf’ın zenginliğine sığınıyorsunuz. ‘Ebu zer tekildir’ deyip lanet okuduğunuz Muaviye’ye arka çıkıyorsunuz. Ama bakın o defalarca okuyup durduğunuz kitapta Rabbiniz ne diyor…
DEVAMINI BİR SONRAKİ YAZIDA...