Üzüntü
Hiç bir zaman varlığını istemediğimiz, hep kaçmaya çalıştığımız, her zaman bizden uzak olmasını istediğimiz Üzüntü duygusu gerçekten bu kadar olumsuz, zararlı, kötü bir duygu mudur? Gerçekte üzüntü nedir, neden vardır, hayatımıza ne şekilde etki eder hiç düşündük mü?
Rivayetlerde en büyük üzüntüleri Peygamberlerin yaşadıkları ifade edilmektedir. Belki de en büyük üzüntüyü Muhammed Mustafa (SAV) yaşamıştır. Tasavvuf ehli dualarında Allah'tan sıkıntı ve üzüntü istemişlerdir. Bu durumda Yüce Allah'ın en sevgili kullarına verdiği ve en sevgili kulların da dualarında istedikleri üzüntü, korkulacak ve istenmeyecek bir duygu değil, tam tersine arzu edilecek, talep edilecek bir duygu olmalıdır. Konu teferruatıyla incelendiğinde gerçekten bu düşüncenin çok doğru olduğu anlaşılır.
Çünkü takvanın yeri mahzun gönüllerdir. Ruh ancak hüzünle olgunlaşır. En olgun ve en temiz ruhlar en büyük üzüntüleri yaşayanlar olmuştur. Üzüntü ilaca benzer, acıdır ancak şifa verir. Üzüntü sükûnete sebep olur, sükûnet ise ruh ve bedeni huzura kavuşturur. Ruhun en büyük iki düşmanı hiddet ve şehvettir; hiddet ve şehvetin Azrail’i ise üzüntüdür. Üzüntü ne kadar çoksa hiddet ve şehvet o kadar azalır.
Temiz suyun bedeni temizlemesine benzer şekilde gözyaşı da ruhu tertemiz yapar. Gözyaşı ne kadar çok olursa ruh o kadar pak olur. Bir bitki nasıl suyla büyüyüp olgunlaşırsa ruh da gözyaşlarıyla olgunlaşır. Çekilen acılar, yaşanan üzüntüler ruhu olgunlaştırarak; daha mantıklı, daha dengeli, daha inançlı kılar insanı.
Bir cerrahın operasyonu gibidir üzüntü, önce acı çektirir ama sonrasında tedavi eder. Üzüntü insanın maneviyatını kuvvetlendirerek insanı ibadetin özü olan duaya yönlendirir. Ve üzüntüye maruz kalmış ruhların duası çok daha makbuldür Allah katında.
Yüce Allah üzüntünün hâkim olduğu mekânlarda gizlidir. Mahzun gönüllerdedir Yüce Yaratıcı. Yetimlerin öksüzlerin kalplerinde, özlemle yanıp tutuşanların gönüllerinde, pişmanlıkları sebebiyle hüzne boğulanların duygularındadır. Elinden oyuncağı alınan çocuğun gözyaşlarında, fukaralıkları sebebiyle emellerine ulaşamamışların buğulanan gözlerindedir. Zorluklar karşısında biçare kalmışların mahzuniyetlerindedir Yüce Allah.
Tüm bu değerlendirmeler göstermektedir ki üzüntü, korkulacak ve kaçılacak bir duygu değil, tam tersine aslında yerine göre muhtaç olduğumuz, hem çok değerli, hem de çok gerekli bir duygudur. Hem ruhumuzun doktoru ve hocası, hem dünya sınavımızın önemli bir parçası, hem Yüce Yaratıcımızın bizi unutmadığının ve sevdiğinin bir ispatı, hem de gerekli sabır ve metaneti göstererek ödülü hak edebilmemizin bir fırsatıdır üzüntülerimiz. Bu durumda Yüce Allah'ın yaşamamızı takdir ettiği üzüntüler de bir ceza veya eza değil, bir ilaç ve ihsan niteliğindedir. Bu sebeple de üzüntüler karşısında Allah'a hamd etmek önemli bir kulluk görevimizdir. Yüce Allah'a nihayetsiz hamd-ü senalar olsun...