content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

03 Şub

“Utanç Anıtı” Kaldırıldı

Uludağ Yayınları arasında, üçüncü baskısı yapılan,“Evliyaları ve Âbideleri ile Şehirler
Sultanı Bursa kitabımızda yer alan Bursa’da Unknown Object“Yunan Mezalimi” ve Bir Anıt başlıklı bölümde Bugün hâla düşman olarak gösterilmeyen, dost ellerinin uzandığı Yunan Mezâlimi ve Osmangazi Türbesi önüne kasıtlı olarak dikilen “Utanç Anıtı” için şöyle demiştim
“Milletler, hedeflerini şahıslar gibi kısa mesafeler içinde tayin ettikleri takdirde,hüsrana uğramaya mahkumdurlar. Uzun hedefler içinse tarih şarttır.” Diyen bir yazar isabetli bir noktayı bize hatırlatmaktadır. Düşman ve düşmanlarımız, tarihin ilk çağlarından bu yana hep aynı düşmandır. Hak ile batıl kıyamete kadar çarpışacaktır. Unutmak ve affetmek yüzünden düşmanlara sayısız fırsatlar verilmiştir. Tarih seyrinde verilen fırsatlar büyük felaketler meydana getirmiş, açılan maddi ve mânevî yaraların kapanması güç olmuştur...
Ne demek istediğimizin, yukarıdaki cümleler içerisinde anlaşılacağı yanında, eğer bir mukayese yapacak olursak, Kurtuluş Savaşı’nda akla hayale gelmez zulüm ve işkenceleri yapan, çocuk ve kadın demeden kesen canavar Yunan kafalı aynı kafalıdır, Kıbrıs Rum eşkıyasının da bu palikaryalardan hiçbir farkı yoktur. Rumlar, Ermeniler, Yahudiler, Yunanlılar, Bulgarlar ve Moskoflar; başlangıçtan bu yana Türk’ün ve İslam’ın ezeli düşmanı olmuşlar, ellerinden gelen canavarlıkları yapmaktan bir an bile olsa vazgeçmemişlerdir. Salibin mümessili bu zihniyetler için “Dost” ve “dostluk” kelimelerini kullanmak, sadece ve sadece kelimelerin mânâlarına hakarettir. Felaketlerden, azılı düşmanlardan ve salibin zihniyetinden kurtuluşun ve korunmanın yegane temeli; millî şuur uyanıklığı ile imân yüklü fikri hareket hazırlığıdır. Bunlara sahip olmayan milletlerin geleceği hüsrandır, karanlık olacaktır.

Yunan mezalimi, Türk’ün kara kitabını meydana getirmiştir. Marmara Bölgesi’nde, bilhassa Yeşil Bursa’mızda, iki sene iki ay, birkaç gün katliam yapan Yunan kopillerinin mezalimi, tarihin bile utandığı lekeler olarak gelecek nesillere intikal etmektedir. Hain papaz Hirisostomos’un Atina’da İzmir’e müteveccihen dikilen devasa heykelini görenler, Kadir Mısıroğlu’nun kâleme aldığı “Yunan Mezalimi” kitabında yer alan vesika ve resimleri tetkik edenler, doğan çocuklarının kulaklarına “Megale İdea”yı okuyan ve nesillerini bu iştahla yetiştiren Yunan’a karşı kin ve intikam duymaktadır...
Bursa ili ve kazaları, en fazla zulüm görmüş beldelerimizdendir. Dahiliye Vekaleti’nin resmi tahkikat hülasasında belirtildiğine göre, Yunanlılar Bursa ve havalisinde 15.977 ev ve bina yakmışlardır. Ordumuzun seri hareketi yüzünden; Bursa ile Mudanya, Kirmastı ve Gemlik’i yakmağa vakit bulamamış, fakat Karacabey kasabasını baştan başa yakmış, kazalara bağlı elliyi aşkın köyü yağma etmiş, halkına çeşitli zulüm yapmıştır.

12 Eylül 1388 tarihini taşıyan Müdde-i Umumi Hüsnü, Belediye Tabibi Mehmed Ali ve fotoğrafçı Ali Sakip imzalarını taşıyan tahkikat heyetinin birinci raporu aynen şöyledir (Rapor metni, Kadir Mısıroğlu Bey’in Yunan Mezalimi isimli eserinden alınmıştır):
Bursa köylerinde işlenen çok feci cinayetler (Rapordaki vak’alara İtalya’nın resmi memuru da şahadet eylemiş ve şehitlerimizin küllerini bizzat görerek tasdik etmiştir).
“Yunan ordusu geri çekilmesi sırasında yollarına rastlayan bütün Müslüman köylerini yakmış, katliam yaptıkları haber verilince tahkikat için vilayet emri ile meydana getirilen aşağıda imzaları olan tahkik komisyonu İtalya devleti fahimesi, Bursa mümessili Mösyö Fucar refakatiyle Maskara Hasan Köyü’ne azimet etmiş ve giderken yol üzerinde ilk rastladığı Molla Yunus Köyü’nden Şefik Bey’in çiftliği ve on Müslüman’ın ve köyde oturan bütün Hıristiyan halkın evlerinin yanmış olduğu görülmüş, bir zabit kumandasında sekiz Yunan askerinin bu köyden hicret eden Hıristiyan ahali ile birlikte mezkur binaları yaktıkları anlaşılmıştır. Bundan sonra Maskara Hasan Köyü’ne gidilmiş ve seksen evden ibaret olan bu köyde yalnız iki ev kurtulup geri kalanın tamamen yanmış olduğu görülerek kül ve enkaz içinde şaşkın ve perişan dolaşan ve hayatlarını kurtarabilen halktan köyün nasıl yakıldığı soruldukta 11 Eylül’de öğleden sonra gelen piyade kıtaları tarafından muhtelif cihetlerden köy ateşlendiği ve köy etrafı asker tarafından çevrilip köy haricine kaçarak ateşten kurtulmak isteyen halktan bağlı listede isimleri yazılı 28 erkek ve 12 kadın süngü ve kurşun ve bomba ile şehid edildiği ve bunlar meyanında da Halil oğlu Ahmet, 8 yaşında Hacı Ethem oğlu Mustafa, 13 yaşında Ali oğlu Ahmet ile kadınlardan 8 yaşında Şükriye ve 8 yaşında Hüseyin Kerimesi diğer Şükriye isimli çocuklarda bulunduğu ve kadınlardan Emir zevcesi Zeynep ve Hacı Mehmed zevcesi Latife’nin karınları süngü ile boydan boya yarılmak suretiyle şehit edildiği ve yine köyden camiye iltica eden Hacı Bağdatlıoğlu Ali Osman, Mülazim Halil Efendi oğlu Hüseyin cami ateşlenmek suretiyle yakıldığı ve köy halkından Salim kurşun ve süngüyle yaralandıktan sonra henüz ölmeden petrol ile yağlanıp yakıldığı ve sekiz kişinin muhtelif yerlerden süngü ve kurşun ile yaralanıp ve halen hayatta olduğu ve köy halkından yirmi nüfusta kaybolup hayat ve mematlarından haber alınmadığı anlaşılmış, gerek camide yakılan üç şehidin ve gerekse Hacı Mehmed’in evinde şehit edilerek yanan Hacı Mehmed ve Hacı Ethem oğlu Mustafa ve Hacı Mehmed zevcesi Latife ve Emir zevcesi Zeyneb’in Penç Köyü’nden burada misafir ismi bilinmeyen bir şahıs ile Hacı Ethem oğlu Ahmet’in tütünlükte kezalik şehit edilerek yanan muhacir İbrahim Dayı, Kuru Ali’nin Mustafa ve oğlu Ahmet, Kahya Mustafa’nın Zahid ve Mahmud ustanın ve kül halinde olan köyün fotoğrafı alınmış ve yanan evlerle birlikte halkın bir senelik yiyecekleri olan ve henüz ambarlarına attıkları hububat ve zâhiralarin ve bütün eşyalarının tamamen yanması dolayısıyla halkın kelimenin bütün mânâsıyla aç ve perişan bir halde enkaz üzerinde kalmaları her veçhile kayda şayan görülmüş ve gecenin hululüne binaen ileriye hareket kabil olmamasıyla ertesi günü devam edilmek üzere Bursa’ya avdet edilmiştir.”
Unutulmayacak ve affedilmeyecek sadece bir rapor bu. Daha niceleri var, daha nice büyük işkence ve zulümler var aziz kardeşim. Yunan; aynı alçak, aynı hırsız, aynı çapulcu, aynı eşkıya ve aynı palikaryadır. Bunun mezalimini unutmak ve olanları bir kenara bırakarak dostluk ve affetmekten bahsetmek en büyük alçaklık ve şehitlerin kemiklerini sızlatacak bir mesuliyettir.

Yunan mezalimini Bursa’mızın kurtuluş yıldönümünde bir kere daha dile getirirken, 11 Mayıs 1921 tarihi mazbatadan vesikaları yayınlamaya devam edelim. Yunan askerleri ile silahlandırılmış yerli Rum eşkıyalarının işledikleri zulümlerden dağlara kaçmak suretiyle canlarını kurtarabilen Orhan Gazi Belediye Reisi Mehmed, eski Belediye Reisi Hasan Tahsin Bey’lerle Çakırlı Köyü’nden Şerif Süleyman’ın tahkik heyetine verdikleri ifadede şunlaryer almaktadır:“Orhangazi’de bin evlik yangından ancak beş ev kurtulmuştu. Bunlardan birisi Türk cesetleri ile dolu idi. Üst üste yığılmış cesetlerin arasından inleme sesleri geliyordu. Heyet azaları kan içinde olan bu cesetleri birbirleri üzerinden indirerek hayatta kalanları ayırmak istedi. Ancak koma halinde ve nabızları durmak üzere olan bir ihtiyarla, 16 yaşında bir genci ayırabildi.

Diğer bir sokakta ağzına el bombası konulmuş bir delikanlı bulundu. Gözleri açık kalmıştı. Biraz ileride karnından bağırsakları dökülmüş bir genç kadın cesedi vardı. İki adım ötesinde iki yaşında başsız bir çocuk bulunuyordu. İleride gübre yığınları üzerine 12 yaşlarında ırzına geçilmiş ve Kezban isimli bir kız güçlükle konuşabiliyordu. İç sokaklardan birinde 60 yaşında olan Huriye Hanım’ın ırzına geçilmiş ve öldürülmüştü.”
Katliam programını Yunan Subayı Yüzbaşı Dimitri Gregorya idare etmişti. Bilhassa Yalova köylerindeki canavarca işlenen cinayetleri ve katliamları idare eden bu üniformalı gangster yanında, Venizelos’un oğlu olan kumandan Sofoklis, devletimizin kurucusu Osman Gâzî Hazretleri’nin sandukası üzerine tekmelerini vurarak “ Kalk da milletini kurtar” şeklinde Cennet mekana çeşitli hakaretler yağdırmış, bu resim kartpostal olarak bastırılarak dünyanın her tarafına dağıtılmıştı. Aziz vatan evladı ve damarlarında Türk kanı taşıyan her fert bu olayı ve Yunan mezalimini nasıl unutur ve palikaryaları nasıl affeder?...
15 Mayıs 1921 tarihli rapordan devam edelim: “Saat 6. 30 sıralarında Narlı, Kapaklı ve Karaca Ali’den yükselen alevler insanın içine korku veriyordu. Kadınlar ve erkekler Karaali’nin mezarlığına toplattırılmış, üzerlerinde ne varsa alındıktan sonra, kocalarının gözlerinin önünde ikiyüz Yunan askeri tarafından kadınların ırzına geçilmişti. Neticede kadın ve erkekler kurşuna dizilmişlerdi.”
“Hamidiye köyüne giren iki yüz Yunan askeri evvela evlere saldırmış, bütün halkı anadan doğma soymuş, erkekleri kasatura ve baltalarla öldürmüş, kızları kirletmiş ve çocukları süngü ile delik deşik etmişlerdir.”
“Murad Oba köyüne giren üç yüz Yunan askeri, erkeklerin hepsini bir kahveye, kadınları da köy camiine doldurmuşlar, camiye gaz dökerek ateşe vermişler, erkeklerin bulunduğu kahvehaneyi de tam yarım saat makineli tüfeklerle taramışlardır. Irza tecavüzler burada da en korkunç hadde varmıştı.”
Geçelim Sultaniye köyüne. 209 numaralı raporda aynen şunlar yazılıdır. “Armutluya bağlı Sultaniye köyüne akşam üstü giren 115 Yunan askeri ikişer ikişer evlere girerek erkekleri dışarı çıkarmışlar, şarapçı Foti’nin deposundan aldıkları tenekelerle şarapları Türk kadınlarına zorla içirerek âlem yapmağa mecbur etmişlerdir. Bunlardan hiçbir Türk kadını bu zevke alet olmamış, Emine adlı genç bir kadın kocasının av tüfeğini yatak altından çıkararak iki Yunanlıyı öldürmüş ve kendisi de ekmek bıçağı ile intihar etmiştir. Yunanlılara itiraz eden ve teslim olmayan diğer kadınlar da bu sefer erkeklerin bulunduğu yere getirilerek gece yarısı birbirlerinin yanında kurşuna dizilmişlerdir.

Yarı gece köyü terk eden Yunanlılar sabahleyin saat sekizde tekrar köye girmişler ve sağ kalan bütün halkı tüfekle öldürmüşlerdir. Köy kadınlarından Hasene, can çekişen kocasına su verirken yakalanmış, tekmelenmiş, fakat kadın kendisini tekmeleyen Yunan askerinin boğazına sarılarak dipçik darbesi altında olduğu halde onu boğmuştur. Hasene’nin parça parça edilmiş cesedi kocasının yanında bulunmuştur.”
“Orhangazi’de bin ev mevcutmuş. Bir tanesi dahi sağlam bulunamadı. Mukavemet etmek isteyenler derhal öldürülmüş, ses çıkaramayan silahsız Müslümanlar bir yere toplattırılmış, çırılçıplak edilerek kırbaçla dövüldükten sonra Türk erkeklerine sopalar verilerek kendi hanımlarını dövmeye zorlanmışlardır. Bu arada Sebile Hanım adında 70 yaşındaki bir ihtiyar kadın bir çok Yunan askeri tarafından tecavüze uğramış ve sonra öldürülmüştür. Yunanlılar kasaba halkını çıplak vaziyette Gemlik’e doğru yola çıkarmışlar ve sıra ile evvela genç kızlardan başlayarak canavarlıklarına alet etmişlerdir. Erkekleri de teker teker öldürmüşlerdir. Gemlik’e gelinceye kadar kafilede ancak bir kişi kalmıştır. Orhangazi tamamen ateşe verilmiştir.”
19 Ekim 1921 tarihli raporu ibretle ve dehşetle, tutuşan kinle okumaya devam edelim: “Yeniköy, Cihanköy, Dontluca, Reşadiye köyleri dolaşıldı. Yeniköy’de gördüğümüz manzara hakikaten dehşet verici idi. Bu kadar insan başının bu köye ait olacağına inanamadık. Başlar; yollara, sokaklara, adeta serpilmiş gibi, çiğnememek için aralarından dikkatle geçmeğe çalışıyorduk. Bir çok başların gözleri oyulmuştu. Kolsuz, bacaksız, vücutların edep yerleri kesilmiş veya oyulmuştu. Birkaç tanesine de barut doldurulmuş ve parçalanmıştı. 70 yaşında bir kadın cesedinin üzerine erkek uzuvları konulmuştu. 13 yaşlarında kadar olan bir genç kızın memeleri delinmiş, deliklere tahta parçaları sokulmuştu. Dontluca erkeklerini öldüren Yunanlılar ölümden evvel gözlerini oymuşlar ve kadınlara süngü vererek kocalarını vurdurmuşlardır. Yapılan cinsi sapıklıklar hudutsuzdur.”
Yunan kopilinin mezalimi o kadar çok ki, yazmakla bitmez. Yazılanlar tüylerimiz diken diken olmasına ve gözlerimizden kanlı yaşlar akmasına vesile olur. Arzu eden okuyucularımız Kadir Mısıroğlu Bey’in “Yunan Mezalimi” isimli kalın hacimli eserinde, göz yaşlarını mendilleri ile kurulaya kurulaya okuyabilirler. Kahraman Mehmetçik’in Yunan piçlerini pire gibi ezdiği yavru vatan Kıbrıs topraklarında, soydaşlarımıza yaptıkları mezalimler, yirminci asrın medeniyet anlayışı içerisinde az mıdır sanki?...
11 Eylül 1922 yılında Türk ordusu tarafından Yunan ordusu, merhum Akif’in “Bülbül”ünün inleyişleri arasında buradan atılmıştı. Verilen kayıplar hariç, resmen tespit edilen ölü ve yaralı sayısı şöyledir: 445 kişi ölü, 177 kişi de yaralı Bunlar sadece sivil halktandır, işkence ile öldürülmüşlerdir. Yunan mezaliminin yeşil Bursa’mızdaki tahribatı; halen Bursa-İnebey Kütüphanesi’nde kayıtlı bulunan “Bursa’da Yunan Faciası” isimli eserde, çok daha acı olarak okunabilmiştir.

Bursa’nın Tophane semtinde Osman Gâzî Türbesi’nin hemen yanıbaşına dikilen “Fetih Şehitleri Anıtı” vardır. Anıt üzerinde eski yazılarla bir metin bulunmaktadır. Kitâbe Türkçe’ye çevrildiği zaman, Yunan ismi kaldırılmış, düşman olarak adeta onun yerine Osmanlı Türkleri konulmuş, kendi emaneti olan bu güzel şehri korumak için canlarını veren ve Osman Gâzî’nin nûrani ağuşuna terk edilen şehitlere Osman Gâzî’yi düşman gibi gösterir bir ifade kullanılmıştır. Müteaddit defalar, selahiyetli kimseler bu meyanda çeşitli yazılar yazdıkları ve ilgililerin dikkatlerini önemle bu noktaya çektikleri halde, şimdiye kadar değişen bir şey olmamıştır.

Kitâbe özet olarak şöyledir: “Burada yatan şehitler öyle bir harpte şehit olmuşlardır ki, bu harp neticesinde düşman kovularak Bursa tekrar alınmış ve kadim Osmanlı Devleti yıkılarak yerine Cumhuriyet Hükümeti kurulmuştur. “Dikkat edelim sayın okuyucularımız ve sayın ilgililer, burada Bursa’yı işgal eden düşman, yani Yunan yok. Yunan’ın ismi bile geçmiyor bütün yazı içerisinde. Türk; Türk Milleti Orta Asya’dan beri devam eden Selçuklu, Osmanlı Devletlerini de, Osmanlılardan Bursa’yı kurtarıp ilk olarak devlet kuran bir türedi milletmiş gibi bir anlam akla getiriyor. Bu kitâbedeki yazı gelecek nesillere yanlış bilgi aktaran ve Türk dostluğundan çok Yunan Dostluğu’na yakın bir ifade taşımaktadır. Osman Gâzî Hazretleri’ni ve fetih şehitlerini ziyaret eden binlerce ziyaretçi aynı şekilde dert yanmakta, şikayetçi olmakta; şehitlerimizi, Osman Gâzî’yi daha fazla üzmemek ve gelecek nesillere yanlış bilgi aktarmamak için ilgililerin bu kitâbeyi düzeltmelerini beklemektedirler. Sayın Valimiz, Garnizon Kumandanımız ve diğer ilgililerin dikkatini biz de önemle bu noktaya çekmek isteriz. Yunan kopillerinin, şehid kanları ile sulanmış temiz topraklarımız üzerinden çekildiklerinin mutlu bir yıldönümünde bu kitâbe düzeltilmeli, yanına da Türkçesi ayrı bir tablo olarak yazılmalıdır. Aksi halde mübarek şehitlerimiz ile köklü devletimizin kurucusu Osman Gâzî Hazretleri bizlerden davacı olacaklardır.
İbret alınmadığı için tekerrür ettiği söylenen Tarih; zaman zaman yalan söylese, gerçekler yazılmasa dahi, bir gün geliyor, tabular yıkılarak, perdeler aralanarak gerçekler gün ışığına çıkıyor.

Yukarıda bahsettiğim ve daha birçok eser ve kaynaklarda bilgi/belgelerle dile getirilen YUNAN MEZÂLİMİ’nden tek kelime bahsetmeyen, hilalin bir okun delip geçtiği anıt üzerindeki yazı; yıllarca beyinleri bulandırmış, imanlara yara açmış, değerlere gölge düşürmüş, aziz milletin tarihine ve ecdadına çamur atılmıştır.
1969 tarihinden beri yazdık, söyledik, ilgili makamlara çok sayıda dilekçeler verdik. İbrahim Etem Aral Paşa, takkeci Kazım sert ve diğer mücadele verenleri hürmet ve sevgiyle anmak gerekir.
Osmangazi ve Orhan Hanın türbelerini arasına, alternatif, Devr-i Sabık CHP. Zihniyeti ve ideolojisi gayesi ile yerleştirilen anıt ile, Deliçay/Hacivat köprüleri arasında şehit düşen on askerin kemiklerini alarak, yine aynı gayelerle buraya nakleden arasında bir fark yoktur. Böyle bir cehalet veya ihanet düşünülebilir mi?
ŞEHİTLERİMİZ: BİRİNCİ ALAY BİRİNCİ BÖLÜKTEN:
1-OSMAN OĞLU HÜSEYİN (Ordu) 2-MEHMET OĞLU İSMAİL (İzmit), 3- MUSTAFA OĞLU AHMET (Alaiye) 4- MEHMET OĞLU HALİL (Ilgaz) 5- ARİF OĞLU İBRAHİM (Vezirköy),6-MUSTAFA OĞLU SATILMIŞ(Ankara )İKİNCİ TABUR ALTINCI BÖLÜKTEN: 1-HASAN OĞLU İBRAHİM (Çorum) 2- HASAN OĞLU ARİF (Tosya) 3- HÜSEYİN OĞLU MEHMET (Bozkır) 4-MEHMET OĞLU AHMET (Ayaş) (ERTUĞRUL GAZETESİ'NDEN 27 Eylül 1922 Çarşamba, Sayı: 619 )
1922 yılının 10 Eylül akşamı, Uludağ yamaçlarından şehre doğru akan Milis Kuvvetleri Bölük Komutanı Abdürrezzak Sözgeçiren’dir. Sağlığında kendisi ile görüşmek nasip oldu, Allah rahmet eylesin. Bir sürü isimsiz kahramanın çoğu hayatta yok. Çoğunun kimlikleri bile bilinmiyor. Takım komutanı Hasan Balıksatan ve arkadaşların elindeki şanlı bayrak, Belediye binasında dalgalanıyor. ( Bu listeyi:Bursa Hakimiyet Gazetesi, BURSA ANSİKLOPEDİSİ, 272. sayfada bulabilirsiniz.)
Yılların mücadelesi, tepkisi, hakkın tecellisi neticesinde, ‘Utanç Anıtı’ yeniden gündeme gelmiş, BBP. İl Başkanı Ömer Ünsal ve arkadaşlarının gayret ve çalışmaları sonunda, Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın talimatlarıyla bu anıt yerinden kaldırılarak, Bursa Kültür Vakıflarını Koruma Komisyonu kararı ile müzeye konulmuştur.

Dibâce Şehir Bursa için, daha nice böyle bilgi/belgeler Gün ışığına çıkmayı bekliyor.
5 maddelik özel bir kanunla Osmanlı tuğra ve methiyelerin kaldırıldığı, yağma/talan edilen, yok pahasına satılan, birilerine bağışlanan toprak ve vakıf malları gibi..
Yazımızı, halen Kıbrıs’ta bulunan soydaşlarımızın söyledikleri ve bizlerin de bütün duygularımızla katıldığımız bir şiir ile bitirelim.
Kahpe Yunan bu dünyada durdukça
Bu kin benden vallahi de gidemez
Durup durup köpek gibi gördükçe
Bu kin benden vallahi de gidemez
Bin gavur kellesi bir kin ödemez

Otuz bininin taşla ezsem başını
On bininin pensle söksem dişini
Yüz bininin çaya döksem leşini
Bu kin benden vallahi de gidemez
Bin gâvur kellesi bir kin ödemez

Bütün dünya bilir Türk’ün farkını
Yunan’ın başına yıkan çarkını
Külhanlarda yaksam beş bin kırkını
Bu kin benden vallahi de gidemez
Bin gâvur kellesi bir kin ödemez

Kırk binini süngü ile pullasam
Seksen binini cehenneme yollasam
Yüz binini ipe çekip sallasam
Bu kin benden vallahi de gidemez
Bin gâvur kellesi bir kin ödemez
Aziz şehitlerimizin ruhları şad olsun..Fatihalar gönderiyoruz.

Etiketler : ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank