Usta – Çırak ve Bakan Muavinleri
Seçim sabahı
Çocuğunun okumayacağına kanaat getiren
baba evladını “Eti senin kemiği benim” sloganıyla altın bilezik dediğimiz
sanatı öğrensin ve hayata atılsın diyerek ustasına teslim eder.
Kendisine emanet edilen usta da; makinesinin
yanına çektiği çırağın babasına; “Gözünüz arkada kalmasın” sözleri arasında
çocuk, küçük ellerin hüzünlü sallamasında babasının uzaklaşmasını gözyaşları
arasında izler.
Hayatın yaman başlangıcıdır bu okul…
Burada ne defter, ne kitap, ne de öğretmenlerin anlatımı vardır. Burada
yalnızca makinelerin dişlileri tıpkı karşımıza çıkacak engeller gibidir. Bazen
sıkışıveririz dişlilere acımasızca… Gürültülüdür ve birkaç saniyenin olası
gecikmesinde üretim hallaç pamuğu gibidir.
Çırak adayı baba evinin rahatlığından sıyrılıp kime, ne için çalıştığını
bilmeden oyun zannederek tornavidayı eline alır… Artık işçidir… Alın teri damla
damladır sümük çekmelerinde… Annenin özenle baktığı ve koruduğu pamuksu eller
birazdan yağlanacak, belki de kesilecek veya nasır tutarak hayatı yoğuracak,
yorgun bedenlerde…
Yeni çırak birazdan ustanın eli ayağı olacak
ve onu makinenin karşısında izleyecek, zamanı geldiğinde de onun makamına
kaçamak oturup makinesine ürkekçe dokunacak ve “Acaba yanlış yapsam ustamdan
dayak yer miyim?” korkusuyla tedirgin olarak haftalık alacağı günü bekleyecek. Bazen de; “Ben ne zaman kalfa olacağım?” diye
içinden geçirip duracak… Ve ustası ilk günden alın teri arasında kıskıs
gülerek; “Oğlum bakkaldan minare gölgesiyle davul tozunu çabuk al da gel” diye
eşek şakasını yapacak. (!)
1977-1980 yılları arasında faaliyette
kalan ve kendi kitaplarımızı basmak adına babamın kurduğu matbaamızda ben çırak
olmadan usta olanlardanım. Üç yıl içinde önce tüm ustalarımızı uzaktan göz ucuyla
izledim. Onlar akşam evlerine döndüğünde ben, dizgi makinesinin klavyesini
kartona çizip boş zamanlarımda üzerinde pratik yaptım. Boyaları elime yüzüme
bulaştırarak kitap kapaklarını bastım. Bastığım kitap formalarını harmanlayıp,
kesip biçip, kapaklarını takıp kitap çıkarttım. Makinelere oturup bilmediğim
yerleri bozulma pahasına kurcaladım. Potanın 180 derece kurşun erimesinde yüzüme
sıçrayan yanıklarda yılmadan çalıştım. Ellerimi
esirgemedim benzin, yağ ve matbaa mürekkebinin kirlenmesinde ve makinelere
kaptırmalarda… Top top kâğıtları
sırtlandık belimin ağrımasında. Gündüzler yetmedi çalışmalara ve makinenin
kasnakları sabahlara kadar döndü. Delicesine gelen uykuyu, kırpıntı kâğıtların
üstünde fare gelir korkularına aldırış etmeden birkaç saatliğine geçiştirdik.
Kirlenmek güzeldir, kirlenmek
öğrenmektir ve üretmektir…
Kirli eller medeniyetin aynasıdır…
Evet, kendini usta ilan eden Sayın
Başbakan Erdoğan seçim öncesinde aldığı “Kanun Hükmündeki Kararname” yetkisine göre
“Bakanlar Kurulu”na ince bir ayak çekti…
Neydi bu ayar? Seçim telâşesin de henüz
tartışma fırsatı bile bulamadan TV’de yaptığı konuşma arasına sıkıştırdığı
Bakan Yardımcılarının dışarıdan atanabileceğini ve bu atamalarında üniversite
mezunu olmalarının gerekmediğini, başarılı ilkokul mezunlarının da bu göreve
getirilebileceğini söyledi. Maaşlarının da 10 bin TL’ye yakın olacakmış bu
Bakan Yardımcılarının. Evet, Türkiye’mizde ilkokul mezunu olup da çok başarılı
insanlarımız her alanda var. Ancak devlet işleri o kişilerin çalıştıkları
alanlara hiç benzemez. 28 yıl şef olarak hizmet verdiğim PTT’de 5584 sayılı
Posta Kanunu’nu yanı sıra çalışma alanımız ile ilgili kanun, genelge ve
tamimleri bilmeden görevi sürdürmek mümkün değildi. Bunlarda ekstra çalışma ve
katıldığımız eğitimlerle mümkün oluyordu.
Şimdi alt yapısı buna uygun olmayan
ilkokul mezunu birisinin Milli Eğitim Bakan Yardımcısı olduğunu düşünün. Şu
halde YGS gibi birçok sınavı eline yüzüne bulaştıranlar böyle bir yardımcı, ne
kadar faydalı olur dersiniz? Sizce ülkemiz eğitimde başlarda yarışır mı?
Ama Çalışma Bakan Yardımcısı’nı
ilkokul mezunu ve uzun süre iş aramaktan bunalmış bir kişiyi getirirsek sanırım
duygudaşlık yoluyla ülkemizin en büyük sorunu olan işsizliği de bir çırpıda
bitirmiş oluruz!
Veya Maliye Bakan Yardımcısını yine
ilkokul mezunu asgari ücretle bin bir zorluk içinde Başbakanımızın üç çocuk
diretmesiyle sahip olduğu çocuklarıyla geçinen, yine 700-800 TL emekli maaşıyla
sürünen vatandaşlar arasından atarsak hiç de fena olmaz, değil mi? Duygudaşlık yoluyla
belki de işsizlik düştüğü gibi maaşlarda tavan yapar!
İçişleri Bakan Yardımcılığı’na kimi
düşünüyorsunuz? Ben olsam düşük maaşlara ve çocuğunu işe yerleştiremeyerek
hayata isyan eden ve bunu sokakta protesto ederek biber gazı ile cop yiyen
kişiler arasından seçerdim. Hiç olmazsa hakkını sokakta arayanlar biraz olsun
rahatlardı!…
Gelin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakan
Yardımcısı’nı da Benzin zamlarından bunalan ilkokul mezunu bir vatandaşı
yapalım! Bu vesileyle ucuz benzin gelir mi dersiniz? Birde düşünün Ticaret ve
Sanayi Bakan Yardımcısı’nın çalışmalarını. Hele şirketi ve holdingi olan bir iş
adamıysa demeyin keyfine! Seçilmiş bu işadamı sizce kendi şirketlerini tavan
yapar mı yapmaz mı? Kendi iş yerleri ile ilgili vergi kanunlarının lehine
çıkmasını ister mi, istemez mi? Asgari ücretin artmasını isteyen halkın üzerine
biber gazını yönlendirir mi, yönlendirmez mi?
Bana biraz müsaade, oyumu kullanıp
hemen geliyorum…
Seçim Gecesi
Resmi olmayan sonuçlar belli olmaya
başladı. Kimi partiler, oylarını artırmasına rağmen milletvekili sayılarını
düşürdü, kimileri de hem oylarını hem de milletvekili sayılarını artırdı. Önce
seçimin ülkemize ve dünyaya barış ve mutluluk getirmesini dilerim. Şimdi herkes
kendine göre yorum yapacak. Kimisi “Biz nerede hata yaptık?” , “Neler yapmamız gerekirdi?” diye üzülecek,
kimisi de kazanmanın sarhoşluğu ile sevinecek.
Hangi dalda olursa olsun kazanmak güzeldir. Kazananı da tebrik etmekte
olgun kişiye yakışır. Ama kimse üzülmesin, zira demokrasimiz kazandı. Ne
demişler; “İnsanlar layık oldukları siyasilerle yönetilirler”
Temennim
Kutuplaşmanın ve kavganın olmadığı,
terörün son bulduğu, demokrasinin iyi işlediği, yasama yürütme ve yargının
birbirini özgürce denetlediği, Atatürk İlke ve inkılâplarının benimsenerek çağdaş
medeniyetler arasında yer aldığımız, adaletten kimsenin şüphe duymadığı, tutukluluk süresinin uzun olmadan yargının süratle
sonuçlandığı, hayat şartlarının çalışanların lehine değiştiği, işsizliğin
azaldığı, kimsenin aç kalmadığı, hırsızlığın, düzenbazlığın ve dalaverenin
olmadığı, devlet malının yenmediği ve yolsuzluğun olmadığı, gerek iktidar,
gerekse muhalefetin özelikle ülkenin önemli menfaatleri için fikir alışverişi
yaptığı, liderlerin ve siyasetçilerin
seviyeli siyaset yaptığı, eğitimde ve basın özgürlüğünde dünyanın önde gelen
ülkeleri arasında yer aldığımız, yazarın, çizerin, sanatçının özgürce işlerini
yaptığı, darbenin artık gündemimizden
düşüp, din üzerinden ve artık 1930’lar
üzerinden siyaset rantı yapmadığı gibi hiçbir partinin bundan dolayı diğer partiyi
karalamadığı, herkesin yaşam hakkına saygı duyulduğu ve hiçbir partinin
çıkarını gözetmeyen, özgürlükçü ve demokrasiyi özümseyen en önemlisi de bireyin
haklarını ön plana çıkaran bir anayasanın olduğu, vatandaşın şikâyetinin en
kısa sürede sonuçlandığı, muhalefetin özgürce yapıldığı ve dış politikası ile
dünya barışına katkı sağlayan güçlü ve başı dik bir ülke olması dileklerimle AKP’ye
başarılar diler, artık ustanın da önümüzdeki siyaset yolculuğunda yukarıdaki
temennilerimi gerçekleştireceği arzusu ile yeni meclisin de ülkemize hayırlı ve
uğurlu olmasını yürekten isterim.
Ayrıca, öğrencilerimize de keyifli
tatiller dilerken, öğretmenlerimize de emeklerinden dolayı teşekkürlerimi bir
borç bilirim.
Saygı ve sevgilerimle…