11 Oca
Az ve öz konuşmasıyla bilinen Cemil Çiçek’in ifadelerinin anlamsız olmadığını bütün bir ülke olarak biliyoruz artık!
Dini, gizlediği emellerine alet ederek, 40 yıllık süreçte devşirdiği kimseleri, devletin asker, polis, yargı ve bürokratik kadrolarına yerleştirip, toplumsal tabanı olmadan darbeye kalkışması, kalıcı bir sonuç ortaya çıkarmasa da ağır hasar verdiği kesin.
Halen görevde olan yüksek rütbeli bir subay şunları anlattı: “Bunlar kuvvet komutanlıklarına kadar gelebilmek için her yolu deniyorlar. Hanımları açık, namaz kılmıyorlar, oruç tutmuyorlar, içki içiyorlar ya da şöyle ifade edeyim ‘dindar’ olmayanların hayat tarzından farklı bir yaşam biçimleri yok. Ama biliyoruz ki, bunlar Gülen’in adamı. Korkarım ki birkaç on yıl sonra komuta kademesini ele geçirirler…”
Ortak bir dostumuz aracılığıyla tanıştığımız komutan, bu gizemli yapının, Humeyni’nin Paris dönüşü benzeri bir sürece hazırlandığı, hatta ikametgâh için Ankara’da dev bir malikâne yaptırdığını aktarmıştı.
Fatih Altaylı’nın 2000’de “Neo İslamic masonlar” olarak tanımladığı bu yapıyı, -17 Aralık’tan önce- konuştuğumuz komutan da “US Kaide” olarak adlandırmış ve eklemişti: “Şayet bunlar bir darbe yaparlarsa hepimiz o gün, 27 Mayısçıları dahi ararız”
Söylenenler ne kadar gerçek ve ordu içinde ne kadar etkinler bilmiyoruz. Ama var oldukları kesin. Altaylı’nın 13 yıl önce ifade ettiği ve Gülen’in de kabul ettiği üzere, Masonlar gibi yapılandıkları da...
Sahi, Humeyni’nin Paris dönüşüne benzer bir tören mi bekliyor bizleri? Ankara’da yapılan dev malikâne bu amaçla mı inşa ediliyor?
Komutanın aktardıkları doğru ise; KCK, MİT, 17 Aralık, 25 Aralık ve 7 Ocak operasyonları öncül ve bizi daha büyük depremler bekliyor. Maazallah, askeri bir darbe şimdilik güç, ama ihtimal dışı değil. Bu yapının kuluçkaya ilk olarak orduda yattığını ve aradan 30-40 yıl geçtiğini asla unutmamalı. Bu nedenle projektörleri -şimdilik pek ilgi görmeyen- bu veçheye çevirmek gerek!
CHP, MHP veya diğer tuzu kuru liberal, solcu, ya da şucu bucular –yaşadıkları akıl tutulması yüzünden- bugün arka çıktıkları yapının, kendilerine hayat hakkı tanıyacağını mı sanıyorlar?
Bugün tenyaların yol açtığı hasarın sadece ekonomik kayıplarından söz ediliyor. Bu, meselelere bakış sığlığımızın göstergesi.
İslam coğrafyasındaki ekonomik tetikçiliği ile ün yapan John Perkins, "Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları" eserinde, borçlarından arınmış ve kendi kendine yetebilen ülkelere, küresel çakalların nasıl musallat olduğunu anlatır.
Saddam örneğinde olduğu üzere, insan ve ülkelerin başına nelerin gelebileceğini gösteren ibret hikâyeleriyle dolu bu eserde anlatılanlar, tetikçinin yazabildikleri. Birde gizlediklerini bilsek, bugün yaşamakta olduğumuz krizin nerelerde nasıl tezgâhlandığını, hangi melek görünümlü baronların rol aldığını, kimin işbirlikçi, kimin taşeron olduğunu görebilsek galiba aklımızı oynatırdık.
Hatta başbakanın güvendiği birçok kimsenin nasıl da kendisine ihanet ettiğini, ihanetini bir tenya gibi nasıl gizlediğini anlayabilsek, sanırım kıyameti iple çekerdik.
“Beylerin etrafını kötüler çevirirse, memlekette tamamen kötüler hâkim olur” diyen merhum Yusuf Has Hâcib, 1070’de kaleme aldığı ‘Kutadgu Bilig’ adlı meşhur eserinde yöneticilik mesleğini şöyle anlatır: “Halka baş olmak büyük ve ağır bir iştir; daima başa dert olur ve insana eziyet verir. Nereye baksan orada bir tehlike vardır; sevincini sorsan o daha azdır. Sevmeyeni çok, seveni nadirdir; didinmesi çok, rahatı azdır.”
Kabul etmeliyiz ki, Türkiye’yi idare etmek Amerika’yı idare etmekten kat be kat güç. Bu ülkenin uzun zamandır sefalet sürmesi, yönetici sınıfının çoğunun kapasitesiz ve de ihanet şebekelerinin kuklaları olmalarından...
Bugün dünyanın en büyük Baronu’nun Türkiye temsilcisi olan kişinin, RAND ve Dünya Bankası tezgâhından geçtiğini, Tesev ve Tüsiad’ın yanı sıra, Koç’tan Vestel’e kadar onlarca şirkette rol aldığını, Mesut Yılmaz’ın ekonomi danışmanlığını yaptığını bilince, karmaşık ilişkiler ağını anlamak biraz daha kolaylaşır.
Ne zamanki birçok hatta bazen affı imkânsız hatalarına rağmen, milletle barışık yöneticiler gelip, yarışta “bende varım” derse, işte o gün darbe kaçınılmaz olur. Bugünde olup biten bundan ibarettir.
Tayinler yaparak bu tuzak ve cinayetler zincirine son vermek ve de karmaşık yapıyı tasfiye etmek mümkün değil. Yeni atananlardan, en azından bir bölümünün, örgütün deşifre olmamış elamanları olmadığından nasıl emin olacağız?
Kendini “cemaat” olarak takdim edip, Papalıktan FBI’ya kadar her türlü açık veya gizli yapı ile işbirliği içine girmiş bir oluşumun, ülkeyi böyle bir kargaşaya sürüklemesi karşısında, örgüt üyesi olanlar dışında kim sessiz kalabilir?
Bu yıkımda, hiçbir ilkesi ve tutarlılığı olmayan muhalefetten kelimize merhem çıkmayacağı açık. Buna rağmen çözümün tek adresi yine Meclis!
Gelinen noktada tek çözüm; Ak Parti ve BDP’nin hiçbir kırmızıçizgi ileri sürmeksizin bir araya gelerek, yeni bir anayasayı meclisten geçirip referanduma götürmesidir!
Bu iradeye karşı, MHP ya da içinden bazı milletvekilleri de bigâne kalmayacaktır.
Olası referanduma halktan en az yüzde 75 destek çıkar.
Yaşadıklarımız iyi değerlendirilebilir ise, “yeni Türkiye” için büyük bir fırsat. Dileriz, vakit geçirilemeden yeni bir anayasa yapılıp, yeni Türkiye inşa edilir.
Bunda rol alanlar tarihe altın harflerle geçmekle kalmaz, mahşeri vicdanda aklanırlar.
Etiketler : darbe, dini, gizlediği, Kaide, us