Ünye’de Acı Su Çeşmeleri
Ünye’ye ilk geldiğimde öğrendim “acı su” ifadesini. Adı acı ama kendisi tatlı mı tatlı bir su. Tatlı dedikse Ünyeliler bilir bu tatlının anlamını. Suya şeker falan katılmış değil yani.
Kendine has bir tadı olan “acı su” gerçekten farklıydı. Özellikle acı su ile yapılan çayların tadına doyum olmazdı. Her ne kadar çay dost meclislerinin vazgeçilmez içeceği olsa da acı su ile demlenmişse çay daha da bir anlam kazanıyordu.
Daha çeyrek yüzyıl öncesi çok kişi ellerindeki su kapları ile acı su çeşmelerinin önünde sıraya girer, elindeki kabın hacmi kadar suyu evine götürmek için çeşme önünde beklerdi. Bu arada hatırı sayılır sohbetler edilirdi. Su kuyruğunun vazgeçilmez sohbet konusun başında yine acı su gelirdi.
Su muhabbeti esnasında tevatür derecesi yüksek sohbetler edilirdi. Bin bir türlü hastalığa deva olduğunu söyleyenden tutun da suyun ilk keşfinin kendi akrabalarından biri olduğuna dair konuşmalar çok çeşmenin önünde yapılırdı. Kısaca acı su sırası beklemek ayrıca bir keyifti.
Ünye’nin nüfusu bugünkünün üçte biri kadar olduğu zamanlar çeşme sayısı bugünkünün üç katından çok fazlaydı. Zamanla bazı çeşmeler kurudu. Su vermez oldu. Sularının yokluğu ile birlikte çeşme önü sohbetler de tarihe karıştı.
Suların azalması da değişik yorumlara sebep oldu. Kimisi küresel ısınmanın su kaynaklarının azalmasına sebep olduğundan bahsetti. Kimisi su miktarının artan nüfusun ihtiyacını karşılamadığı fikrini savundu. Laf aramızda ben diyenlerin yalancısıyım evlerine acı su çekenlerin olduğundan bile bahsedildi.
Dil bu her şeyi söylüyor işte. Şairin “Kemiği yok ki dilimin/Ondan ne kadar bizarım” dediği gibi dil akla gelen her şeyi sansürlemeden söylüyor işte.
Küresel ısınma acı su kaynaklarını ne kadar etkiledi bilemem. Artan nüfus su ihtiyacını karşılamasa bile suyun azalması gerekmez. Sadece bekleme süresi artar. Evine gizli gizli su çeken var diyenlere de benim bir çift sözüm var. Madem bazıları evine gizlice su alıyor peki siz bunu nasıl biliyorsunuz?
Öyle veya böyle ortada bir hakikat var. Sebebi nedir Mevla bilir. Bilinen o ki acı su çeşmeleri gün geçtikçe azalıyor. Ünye’nin sembollerinden biri olan acı suyu korumak hatta “kurtarmak” lazım. Özelliklerini öve öve bitiremediğimiz acı su eski şaşaalı günlerine geri döner mi bilmem. Ancak bu hususta her Ünyeli bu işin takipçisi olması lazım.
Yok olan sadece acı su ve acı su çeşmeleri değil. O bir tarih ve kültürdür. Asıl onları korumamız lazım. Çeşme önü sohbetleri, acı suyla demlenen çaylar ve o çayların içildiği mekânlar korunmalı. Şehrin yazılı olmayan tarihi canlandırılmalı. Gelecek nesillere efsane değil miraslar bırakılmalı.
Ünye’ye yerleştiğim günden beri acı su dâhil bazı şeylerin hayatımızdan çekildiğini görmek hakikaten hüzün verici. Peki, biz yarınki nesillere ne anlatacağız, ne bırakacağız? Muhafaza edemediklerimizin hesabını kimden soracağız? Bazı şeyler neden yok diye sorulduğunda onlara nasıl cevap vereceğiz?
Zaman bize sormadan geçiyor. Bazı şeyleri ardımızda bırakıyoruz. Maalesef adına “acı su” dediğimiz o tatlı sularımız geride bir “acı” hikaye bırakarak hayatımızdan çekiliyor.
Acı suyu geçekten “acı su” haline getirmeyelim. Halimize acırlar sonra…