Filistin Kimlerin Utancı?
Dışarıdan bakıldığında bazı konuların uzaktan, yakından birbirleri ile alakalarının olmadıkları zannedilse de; aslında çok sıkı bağları vardır.
Mesela, Filistin meselesi ile mazbut bir yaşamdan üç-beş yılda dört çarpı dört
görgüsüzlüğüne düşmek arasında çok sıkı bağlar olduğu gibi...
Ya da tüm yaşam itibarını Filistin üzerine inşa etmek de diyebiliriz buna…
Filistin de taraflardan biri zalimlikle kendine hayat hakkı buluyorsa, diğer taraf ise mazlumların hamisi rolünü oynayarak kendine yaşam sağlıyor.
Her ikisi de zıt karakterlermiş ve biri saldırgan diğeri ise mağdurmuş gibi görünseler de; aslında aynı amacın farklı tarafları değiller mi?
Eğer amaçlar aynı ise araçların ne önemi var?
Hedefe varmak için tercih edilen yol hedefin niteliğini, kalitesini değiştirir mi? Gidilen yolun niteliği ancak hedefi kutsamaya yarar. Yani hedefin niceliğindeki farklılıklar hedefin niteliğini de farklı kılmaz.
Hedeften maksat güçlü olmak, her şeyin hâkimi olmak ya da bütün servetleri kendinde toplamak ve bununla da topluma tahakküm etmekse eğer,
Gidilecek yolun şiddetten, yolsuzluktan, kumpastan, istismarcılıktan, riyakârlıktan ya da hileli hukuki düzenlemelere bağlanarak geçmesi veya meşru yolların tercih edilmesi sadece yöntem farklılığını gösterir. Bu o yolda yürüyenler arasındaki merhamet ya da insani derecelerini belirleyemeyeceği gibi, hedeflerini de seçtikleri yönteme göre meşru veya gayri meşru kılmaz.
Mesela,
Filistin meselesini zalimin zulmü zannederiz… Hâlbuki Filistin İslam Dünyasının düştüğü gafletin ve Müslümanların kendi kendilerine olan ihanetin zulmüdür…
Filistin Yahudilerin utancı değildir… Filistin İslam Dünyasının düştüğü delaletin, aymazlığın utancıdır…
Dolayısıyla Filistin bir Yahudi zulmü, zalimliği sorunu değildir… İslam Dünyasının acizliği, cehaleti, kaypaklığı kısaca ahlak sorunudur.
Dünyanın hiçbir devrinde ve yerinde düşmanın zalimliğinden bahsedip sağa, sola yalvarmalarla ya da kendi halkı karşısında düşmana beddualar yağdırıp; sonra akşam evine yumurtalı pideleri göstere-göstere dört çarpı dörtlerle gitmekle çözülmemiştir/çözülemez de. Veya merhamet duygularını oya tahvil etmekle de mümkün değildir.
Kısaca mazlum hamisi rolünü oynamak sorunu çözmüyor. Bunu mazlumun hamisi rolünü oynayanlar da pekâlâ biliyorlar.
Bu tür duygusal davranışlar, sokağa dökülmeler ya da aynı tür zulümlerde uygulanan çifte standartlar aslında gizli nemalanmaların ve hesapların delilleri değil mi? Bunlara sonradan görme ve mal hırsı ahlaksızlığına çanak tutan toplum mühendisliği mi demek lazım? Ya da siyaseten sahiplenilen bir cenahı daha da muhkemleştirme senaryolarından başka bir şey mi acaba?
Kısaca aradaki fark birinin zalimliği, diğerinin ise zalimin karşısında mazlum hamiliği rolünü oynamasıdır… İşin garip tarafı her ikisi de birbirlerinden nemalanmakta, birbirlerini tetiklemektedirler. Çünkü hedefleri aynıdır… O da güç sahibi olmak… Mülk sahibi olmak…
İşte bu yüzdendir ki zalim ile mazlum(!) Filistin çöllerinde birbirlerine (bilerek) kafa atarlar… Zalim Filistin sayesinde tank yapar, diğeri ise dört çarpı dört alır… Oy devşirir…
Biri teknolojiye yatırım yapar, gelir düzeyini ve dolayısıyla refahını artırır… Diğeri ise dört çarpı dörtlerini, hanlarını, katlarını, yatlarını artırır… Gücünü muhkemleştirir…
Ama olan yine fakire, fukaraya, çaresizlere kısaca mazluma olur.
Uzatmayalım… Ve yazımızın sonunda şu soruyu yüreklice soralım,
Acaba burada hangi taraf ahlaklı? Açık-açık “Ben güçlü olmak için zalimlik yapacağım” diyen mi? Kararan kalpleriyle ellerini kana bulayanlarda mı? Yoksa çaresizin düşkünlüğünden nemalanıp altına dört çarpı dört çekenler ya da siyaset havuzundan daha fazla parsa kapmak isteyenler mi?
Lakin bu sorumun cevabını akşam başınızı yastığa koyduğunuz zaman veriniz. Zira en doğru cevap o zaman verilir.
Bayramı hak edenler,
Umarım bugün İslam Dünyasının düştüğü acınacak durumunda bayramı hak etmenin buruk huzurunu yaşamış-tırsınız.
Ve…
“Yarabbi (asıl) içimizdeki zalimleri ve mazlum hamisi rolünü oynayanları ıslah eyle…”
Yakup HALICI yakuphalici@gmail.com