Unutturulan Türkçüler: Yusuf AKÇURA
Mustafa KÖSE
TARİH BİLİNCİ
YUSUF AKÇURA'DAN HÜSEYİN A. ALPARSLAN'A Türkçü'lüğün Manifostosu'nu yazan büyük Türkçü Yusuf AKÇURA(OĞLU) ve yolunda Hüseyin Avni Bey'in görüşleri bugünde yolumuzu aydınlatmakta ..
Milli Mücadele döneminde, Giresun'da ayaklanmalara ve işgalcilere karşı 3000 silahlı "Alparslan Grubu'nu, Osman Ağa ve Halkımızla oluşturan, Cephelerden "Türk Yurdu" dergisine Alparslan" adıyla makaleler yollayan, Tirebolulu Sakarya Şehidi Hüseyin Avni ALPARSLAN’ın YusuAKÇURA’yla tanıştığı, ona saygı duyduğu, düşüncelerinden etkilendiği ve çalışmalarında, Türkçe ve Türklük konusundaki görüş ve yazılarında benzer çizgiyi takip ettikleri söylenebilir.
Dağılmakta olan Osmanlı İmparotorluğunun ana grubu olan Müslüman Halka, Türk kimliği ve Türklük bilincini kazandırmak ve diğer Asya’daki Türk asıllı topluluklara yönelmek..Geçmiş tarihte Türk Ulusu’nun büyük devletler kuran tarihini ortaya çıkarmak, öz Türkçeye dönmek ve Türk kültürünü yeniden yükseltmek. Cephelerde genç bir komutan olan Hüseyin Avni ayni zamanda bu fikirlere heyecanla bağlı ve yazarak da üretebilmek gayretindeydi.. Ancak, Türkçü'lüğün büyük ustası, Türk Yurdu Dergisinin, Türk Ocağı’nın kurucuları arasında olan ve bilinen tarihimizde Türkçülüğün ilk Manifestosunu yazan Yusuf AKÇURA, daha sonraları büyük ölçüde unutturulmuştur.
Bugün, günümüzde değeri ve düşüncelerinin güncelliği ve önemi artmıştır, açık gerçek budur.
AKÇURA KİMDİR :
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyeti'ne geçişte Tanzimat'la birlikte başlayan ve günümüze kadar süregelen fikir akımlarının büyük önemi vardır. Bu fikir akımları sonradan ortaya çıkan oluşumların temellerimi atmışlardır.Türkçülük fikri de bu akımlardan biridir. Türkçülük fikrini bilimsel bir temelde ilk olarak ele alan bilim adamı ise Yusuf Akçura'dır. Bu çalışmada, Yusuf Akçura'nın hayatı, etkilendiği ortamlar ve fikirlerinin gelişimi ele alınacaktır.
DOĞDUĞU ORTAM, RUSYA'DA TÜRKLERİN DURUMU VE TATARLAR:
Yusuf Akçura, Türk Ocakları tarafından yayınlanan "Türk Yılı 1928" adlı eserin "Türkçülük" bölümünde kendi ailesi hakkında şu bilgileri vermektedir ; "Akçura ailesi; Şimal Türklüğünün kadim ailelerindendir. Bütün aristokrat aileler gibi, Akçuraoğulları da baba ve dedelerini dörtyüz yıl evveline kadar bilmem kaç göbek sayar durular. Yusuf un babası, büyücek bir çuha fabrikası sahibi oldukça zengin Hasan Bey adlı bir fabrikatör idi. Anası, Kazan'ın en maruf bir burjuva ailesi olan Yunusoğullarından Bibi Kamer Banu Hanım'dır. Yusuf 1879 senesi Kanun-u Evveli'nin (Aralık) ikinci günü Volga sahilindeki Simbir (elyevm Olyanovski) şehrinde tevellüd etti. Yusuf henüz iki yaşında iken babasını kaybetti ve yedi yaşını ikmal etmeden anasıyla beraber İstanbul'a geldi." O, ilk Akçura'nın Kırım'dan Kazan'a göç ettiğini büyük amcasından duymuş ancak bunun doğruluğunu tespit edememiştir.
Akçura'nın mensup olduğu Volga Tatarları, Rus egemenliği altında yaşayan Müslümanlar arasında en iyi durumda olanlardı. Bir yabancı yazar buradaki Tatarların Rusların dinsel engellerle giremedikleri Orta Asya ile Batı arasındaki ticarete aracılık ettiklerini böylece zengin bir tüccar sınıf meydana getirdiklerini belirttikten sonra şöyle yazıyor:'"Tatarların bu konumu, Rumların Osmanlı İmparatorluğu'nda oynadığı rolü hatırlatıyordu. Ortodoksların bünyesindeki Rumlar gibi Tatarlar da Rusya Müslümanlarının bünyesinde kültürel ve ekonomik bakımdan seçkin bir kesimi oluşturuyorlardı. Yine onlar gibi, Doğu Batı ticaretindeki rollerinden dolayı, yüksek bir gelişme düzeyi elde etmişlerdi. Rum burjuvazisi papaz ve tüccarlarını Balkanlara nasıl gönderdiyse, tatar din adamları ve tüccarları da Rusya ve Türkistan'daki Müslüman toplulukların arasına öyle yayılmışlardı.Rusya'da mensup olduğu ailesinin toplumsal düzeyi, yapısı ve mevkii İstanbul'a göç eden Yusuf Akçura'nın tüm düşünsel davranışlarını etkilemiştir. Rusya'da azınlık durumunda fakat zengin bir aileye mensup olan Akçura, Türkiye'de o durumda olan unsurlarla, çoğunluğa mensup fakat fakir ve geri kalınış bir milletin üyesi olarak karşı karşıya gelmiştir. Bu durum onun olaylara, Türkiye'de yetişmiş aydınlardan daha gerçekçi bir yaklaşımı sergilemesine neden olmuştur.
Akçura'nın bu özelliği onun bütün Türk dünyasını kucaklayan bir Türkçülük anlayışını geliştirmesinin de en büyük etkenidir.
Yarın: İstanbul'a Gelişi ve Buradaki Yaşamı: