Umre Yazı Dizisi (3)
İman Aşk İşidir
Medine'de son günümüz...
İmanın bir aşk olduğunu burada anladım.. Belki buna bir keşif de diyebiliriz...
Sabah Medine gezisi yaptık... Uhud savaşının olduğu yere gittik... Peygamberimiz her zaman olduğu gibi savaşın olmasını istemiyor... Ama Peygamberimize ve Müslümanlara tahammül edemeyenler onları bu çoğrafyadan -daha fazla yayılmadan- yok etmek istiyorlar... Mekkeliler, Müslümanların işgencelere daha fazla dayanamayıp, Mekke'den Medineye sürgün edilmeleri yetinmiyor, Medine'de ve olmalarına da dayanamıyorlardı.. İşin en garibi bu işgenceleri eziyetleri yapan kişilerin başını Efendimizin amcaları çekiyordu... Bu ne büyük bir acı! Allah'ın elçisi olduğunu ilan etmeden önce biricik yiğenleri güvenilirlerin en güveniliri, ahlaklıların en ahlaklısı, hakemlerin en hakemiyken Hz. Muhammed onlara Hz. İbrahim'in dininin devamı İslamiyet ile geldiği için baş düşmanları olmuştu.
Baskılar artıyordu ve Efendimizin yanındaki gençler savaşmadan bu işin çözüme ulaşmayacağını, savaşmaktan korkmadıklarını söyleyip, bir şekilde Efendimizi savaşmaya zorluyorlardı.
Uhud dağının eteklerininde mevzilenmiş Efendimiz ve adamları (=Sahabeler: Peygamberimizi görüp onun peygamberlerine ve Allah'a inananlar). Efendimiz 70 okçuyu bugün gördüğümüz Uhud tepesine yerleştirmiş ve bir komutan olarak "bedenlerimizi mızraklara geçirilmiş görseniz benden haber gelmedikçe buradan kıpırdamayacaksınız!" şeklinde çok ciddi emir vermiş. Savaş çok çetin başlamış... Kıran kırana! İşte o tepededik bugün! Savaşın bittiği fısıltısının yayılmasıyla dağılan okçuların Halit Bin Velid kumandasındaki müşriklerin bugün bir küçük dere yatağı gibi gözüken vadiden süzülüp Uhud tepesinde kalan 14 sahabeyi şehit edip arkadan Efendimizi abulukaya almıştı... Halit bin Velid bu savaşta Müşrikti. Yani Allah'a şirk koşan, yani tek yaratıcının varlığına inanmayandı.. Çok yiğit ve zeki bir komutandı. Buradaki boşluğu hemen farkettimiş ve kullanmıştı... Efendimiz de iyi bir komutandı ki bu sepetten sırtını dağa vermiş, müşrikleri karşıdan gören sol tarafındaki tepeye okçuları yerleştirmişti ve kat'i surette buradan ayrılmamaları gerektiğini onlara sıkı sıkı, kudreti büyük örneklerle izah etmişti... fakat, kader tecelli edecekti elbette...
İşte biz bugün bu yerdeydik! Kanlı bir zeminde kulaklarımda kılıç çınlamaları, ok vızırtıları ve gözlerimde yaşlar olan biteni seyrediyordum... Efendimizin etrafını etten bir siper sarmıştı... "Anam, babam sana feda olsun! Canım sana feda olsun!" diyen yüzlerce sahabe, gönül dostunun etrafını sarmıştı... Ve nitekim savaş bittikten sonra Efendimize siper olan şuhedanın bedenlerinde yüzden fazla darbe olduğu görülecekti... kiminin bedeni oklardan delik deşik olacaktı, kiminin ise bir bedeni daha kalmayacaktı....
Bu ne büyük bir aşktı! Peygamber aşkı olmayanın imanı tam olmazmış... Bunu daha iyi anladım...
Aşk işte... İmanın bir aşk olduğunu burada anladım.. Belki buna bir keşif de diyebiliriz... Hani bu sebepten işte hiç bir izahı yok aslında...
Aşk da nasıl mantık aranmaz ise, imanda da bir mantık aranamaz... İslam dini mantık dinidir diyenlerin en büyük yanılgısı burada galiba...
(Hz. Adem'den Hz. Muhammed'e) İslam dini bir aşk diniymiş meğer...