Ümmet Kavramında Siyaset
Siyasi tartışmaların, kavgaların bir kısmının sürdürülmesinde, açıklanmasında anahtar kavramlardan birisi de ümmet kelimesidir. Ümmet’in kökü e-m-m’dir. Çoğul hali “ümmühatün” veya “ümemün” biçiminde yazılır.Bazı dil bilimciler ise ümmühatün biçiminin insanlar için çoğul hali, hayvan vb varlıklar için ise çoğul hali olarak “ümmat” diye kullanıldığını savunmuştur. Kendilerine bir peygamber gönderilmiş olması, belli bir amaçla bir mekanda bulunma, belli niteliklere sahip olma, iman, şirk, küfür ve nifak gibi ortak unsurlar, ortak özellikler insanları ümmet yapar. Dilleri, adetleri, yaşayış tarzları ile ayrı gruplar, taifeler olan topluluklar sayılan bu ortak özellikleri iledir ki bir ümmet olurlar.
Kur’an’da tekil ve çoğul haliyle ümmet kelimesi 64 defa yer almıştır. Sözlük anlamı ise; sınıf, tür, topluluk, halk, millet, grup, cemaat, taife, fırka, parti, hizip, mensubiyet demektir. Yol, niyet anlamına da gelir. Türkçede ise daha çok bir peygambere inananlar, semavi dinlere inanmış topluluklar anlamında kullanılır.
Ümmet kelimesi herhangi bir şeyin bir araya getirdiği topluluğun karşılığı demektir. Bir araya gelme ise dine, zamana, mekana veya doğal nedenlere bağlı olabilir. Hayvan vb canlıların topluluk hali bir seçime,bir bilince bağlı değildir. Onların topluluk / ümmet hali bu yüzden doğal veya fıtri yahut yaratılış özelliklerine bağlıdır. Yani iç güdülerine bağlıdır. “iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki sizin gibi birer ümmet olmasınlar (Enam 6/38) ayetinde yer alan durum bunun bir açıklaması olmalıdır. Elbette kuşlar ve diğer hayvanlar da tek bir ümmet (topluluk) değildir. Diğer canlılarında yaratılışta, ölümde, rızıklanmada, diriltilmelerinde insanlara benzer özellikleri vardır. Yine kendi aralarında farklı sınıfları / ümmetleri vardır. Ama onların yürüyen, sürünen, uçan veya yüzen gibi apayrı türler halinde olmaları kendi isteklerine, seçimlerine bağlı değildir. Tümüyle ilahi tasarrufun bir sonucudur.
Din bakımından kullanılan ümmet kelimsi ise doğrudan bir seçime bir rızaya bağlı topluluk / ümmet halidir. Çünkü insanlar her hangi bir dini kabul edip etmemekte serbest bırakılmıştır. Seçilen din yanlış olsa bile, yanlış bir dini seçim yapmış olan insan topluluğu için ümmet kelimesi kullanılmıştır: “İnsanlar bir tek ümmet idiler.” (Bakara 2/113). “Eğer rabbin dileseydi insanları tek bir ümmet kılardı.” (Hud 11/118). Ayetinde ise doğru bir dini seçime / hidayete işaret edilmiştir. Doğru bir dini seçim yaparak Müslüman olanların tümü yerine bazen onların içinden bir gruba bir hizbe karşılık gelen ümmet kullanımı örneğine de rastlanır: “İçinizden hayra çağıran bir ümmet bulunsun.” (Al-i İmran 3/104). Yine “Biz babalarımızı bir ümmet üzere gördük.” (Zuhruf 43/22) ayeti de ilim ve salih amelleriyle insanları hayra, doğru yola çağıran bir topluluktan / ümmetten söz etmektedir. Yine ehli kitaptaki farklı eğilime sahip olanlardan söz eden bu ayette büyük topluluk içinde yer alan bir grubun karşılığı olarak kullanılan ümmet kavramının açıklayıcı örneklerindendir: “Hepsi bir değildir, ehli kitaptan istikamet sahibi bir ümmet vardır ki…” (Al-i İmran 3/113).
Ümmet bilinçli/iradi bir seçime bağlı olduğundan, özgür iradeyle kabul edilen bir isteğe bir amaca ulaşmak için bir araya gelen topluluk için kullanıldığı gibi bu tür özellikleri taşıyan yalnızca bir kişi içinde kullanıldığı örnekleri vardır. Türkçede de bunun karşılığı olacak belki en uygun örnek: “Tek başına ordu gibidir” deyimi olabilir. Normalde ordu kavramı topluluk için kullanılır iken, üstün savaşçılık ve cesaret özelliğine sahip olan bir kişi için de “ordu” deyimi kullanılır. “İbrahim gerçekten hakka yönelen Allah’a yönelen bir ümmet idi.” (Nahl 16/120) Topluluğun karşılığı olan ümmet bu ayette yalnızca bir kişi için, Hz. İbrahim için kullanılmıştır.
Genel olarak Müslümanların yani İslam Ümmetinin vasıfları şu ayette yer aldığı şekliyle özetlenebilir: “Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmet oldunuz. Marufu emreder, münkerden nehyedersiniz ve Allah’a inanırsınız.” (Al-i İmran 3/110). İslam’ın diğer emirlerinin çoğunluğunda olduğu gibi bu ayette öngörülenlerin de yapılabilmesi için İslam Ümmetinin yada Müslümanların siyasal, sosyal bir toplum düzenine sahip olmaları kaçınılmazdır. İslam Ümmetinin sahip olacağı siyasi ve toplumsal düzenin siyasi bir içeriğe, amaca dayanması da kaçınılmazdır.
Zaten insan cinsinin oluşturduğu topluluk / ümmet diğer canlıların (sürünen, yürüyen, uçan, yüzen) meydana getirdiği ümmetten oldukça farklıdır. Çünkü diğer canlıların oluşturduğu ümmet doğaldır ve fıtri özelliklerinin bir sonucudur. İsteseler de aksini yapamazlar. Hem aksini dileyebilme, seçebilme hem de onu yapabilme iktidarına sahip değillerdir. Oysa insan cinsinden olanların oluşturduğu ümmet bundan oldukça farklıdır. Yaratılış özelliklerinin bir sonucu değildir. İç güdülere bağlı değildir. İslam dininin mensupları yani Müslüman Ümmeti, aynı amacı seçerek ona yönelmişlerin cemaatidir.
T
ürk Dil Kurumu’nun (TDK) Türkçe Sözlüğünde: “Hz. Muhammed’e inanarak, onun yaptıklarını ve söylediklerini uygulayarak çevresinde toplanan Müslümanların tümüne ümmet” denir. “Ümmetçi; Ümmetçilik yanlısı olan kimse iken, Ümmetçilik; Bir İslam topluluğu olarak kalmak amacını güdenlerin görüşü” diye açıklanmıştır. TDK’nda yer alan bu açıklama aslında bu kavram etrafında oluşturulan siyasi tartışmalarında bir özet açıklamasıdır. Çünkü Cumhuriyet Türkiye’sinde en çok anlamı bozulan, tahrif edilmeye çokça olumsuz anlamlar yüklenen kavramların başında muhtemelen Ümmet kavramı yer almıştır. Bu tartışma ve bozmanın temel nedeni ise Türkiye’de halkın “İslam topluluğu olarak kalmasının” ülke için bir tehdit ve kötü bir özellik olarak kabul edilmesidir.
Kemalist anlayışın ümmet kavramına olumsuz bakışı, temsil yeteneği de olan Niyazi Berkes’in şu açıklaması da dikkat çekicidir: “İlkeğitimin geleneğin temsilcisi olan kişilerin elinde bulunması, toplumlarda doğal bir eğilimdir. Kişi toplumsal benliğini bu gelenek kanalıyla edinir. Fakat Osmanlı-Türk tarihinde ulemanın temsil ettiği kültür geleneği,ulusal nitelikten yoksun olan evrensel ümmet geleneğidir. İmparatorluğun Hıristiyan milletlerinin dinsel eğitimi, onların ulusal benliklerini yaşatmakta yada diriltmekte önemli bir rol oynadığı halde, İslam geleneğinde bunun böyle olmayışı dinin Türk halkının ulusal kültür yanlarına yabancı kalışının ürünüdür. Bu dinsel eğitimi İslam uygarlığından çağdaş batı uygarlığına geçme çabasında olan toplumun gelişmesine aykırı düşmüştür.”
Burada göze çarpan ilk husus, İslam’ın evrensel özelliğinin bir zaaf gibi algılanmasıdır. İkinci husus ise çağdaş Batı uygarlığına geçişte İslam’ın bir engel sayılmasıdır. Bu hususlar sadece Türkiye’de değil bütün İslam Dünyası’nda ulusalcı çevrelerin ortak şikayetleridir. Çünkü bu görüşe göre İslam Uygarlığı, İslam Dünyası’nın geri kalmasının da ana nedenidir. Çağdaş Batı Uygarlığına geçiş, gerilikten ilerlemeye de geçiş demektir. Türk toplumunun “ümmet bilinci”, “ümmete mensubiyet duygusu” kendisini ilerletecek olan çağdaş Batı uygarlığına geçişin de en önemli engelidir. Bu yüzden ümmet kavramı, ümmet duygusu en çok eleştiri konusu yapılan en çok kerih görülen kavramlar arasında yer almıştır.
Yer yüzündeki bütün Müslümanlarla ortak bir amaca, ortak bir niyete sahip olmak, Türk toplumu veya diğer Müslüman topluluklar için gerçekte bir zaaf nedeni değil tam aksine bir kuvvet nedeni sayılmalıdır. Ümmet kavramı herkesin “Arap olmasını” içermediğine göre, herkesin doğuştan sahip kılındığı iradi olmayan özelliklerini ile kalarak ama bununla yetinmeyerek, bunun yanında evrensel olana da iradi bir seçimle sahip çıkmasıdır. Böyle bir seçim, kişiye ve onun iradesine dayalı olduğu için onu yok ederek onu nesneleştirmez aksine onu kişilikli ve kimlikli kılar. Onu kuvvetli ve dirençli yapar. “Ümmet olma bilinci” ortak bir sorumluluğu ortak bir amacı kaçınılmaz kıldığı için ilerletici, değiştirici bir özellik taşır. Fakat bunun çağdaş Batu uygarlığı denilerek yüceltilmeye çalışın sömürgeci batılı değerlerle uyuşmak bir yana çatışacağı kaçınılmazdır. Bu yüzden sömürgeci batılı değerleri savunanlar “Ümmet Bilincinin” de amansız düşmanıdırlar. Türklerin tarih boyunca yüzlerce yıl savaştıkları, Yunanlılara, Fransızlara, İngilizlere, Ruslara vb. karşı duydukları yankılığı diğer Müslüman topluluklara karşı asla duymazlar. Dikkat edilirse bu görüşün sahipleri içerde Kürtlere dışarıda ise Araplara karşı özel bir husumetin sahibidirler. Ama aynı çevreler İslam’la sorunlu olan Kürd’e ve Arab’a karşı benzer husumete sahip değillerdir.
S E Ç İ L M İ Ş K A Y N A K Ç A
1-Ali Şeraiti, Toplumbilim Üzerine, Türkçesi: Kenan Sökmen, Bir Yayıncılık, İstanbul 1985.
2-Ali Ünal, Kur’an’da Temel Kavramlar, Beyan Yayınları, İstanbul 1986.
3-Ahmet Fidan vd, Örnekleriyle Türkçe Sözlük, MEB Yayınları, Ankara 1996.
4-Fikret Karaman vd, Dini Kavramlar Sözlüğü, DİB Yayınları, Ankara 2006.
5-Ragıp El-İsfahani, Müfredat / Kur’an Istılahları Sözlüğü, Çevirenler: Abdülbaki Güneş – Mehmet Yolcu, Çıra Yayınları, İstanbul 2006.
6-M. Nihad Çetin, Ümmet / Umma, C.13, İA, MEB Yayınları, İstanbul 1993.
7-Niyazi Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, Yayına Hazırlayan: Ahmet Kuyaş, YK Yayınları, İstanbul 2002, s.204.
8-Şükrü Haluk Akalın vd, Türkçe Sözlük, TDK Yayınları, Ankara 2005.