Ülkenin Tek Sahibi
“Koca kafa içi boş, tut kulağından çifte koş!” derdi Nine’m, sözden anlamayan, yanlışında, inatla ısrarcı olanlar için… Çocukluk algısıyla, bir tekerleme gibi gelirdi bu söz bize… Özünü, büyüdükçe kavradık!.. Meğer; ne çok kulağından tutulup çifte koşulacak adam(!?) varmış!.. * Neylersin ki; bilmek çözüme yetmiyor… Çözüm için, güç gerek (beklide çokça yürek)!... Hayıflanmadan edemiyor insan: “Ya keşke hiç bilmeseydim; ya bilince gücüm yetseydi..!! ( ya da, bilenler güçlerini birleştirmesini bilseydi!.” * Sözü getirmek istediğimiz nokta şurası: Demokrasi ve seçim… Çifte koşulacak kafalar bile; anlar ki; seçimsiz demokrasi olmaz; demokrasi de, seçimsiz olmaz!.. İşte; işin hem düğümü, hem de çözüm noktası burası!... Ne var ki; mühürlü beyinlerin a l g ı l a m a m a k t a ısrar ettiği, ya da algıladıkları halde; çarpıtarak kullanmak işlerine geldiği için sulandırdıkları ve bu sulandırmayı demokrasi, hatta ileri demokrasi olarak yutturmaya çalıştıkları kara propaganda da tam noktadan başlatılmakta… Çifte koşulacak kafalara çaka çaka bir kez daha yineliyoruz: “seçimler demokrasinin olmazsa olmazıdır… ancak, seçim, demokrasinin her şeyi değildir!.. Eğer; seçim sistemi, metoduna, uygulamasına ve kurallarına hukuksal-eşitlikçi-katılımcı-insani erdemleri katmamış ise, o seçimin sonunda gelen sistemin adı demokrasi olmaz!.. * Bu gün siyaset sahnesinin dili, çarpıtmayı doğru kılmak üzerine inşa edilmiştir ve sürdürülmek istenen de bu’dur!.. İkide bir; %50 ile gelmiş olma vurgusundaki asli amaç da budur!... Özetle: Mutlak muktedir olmanın gerekçesine meşruiyet kazandırma!... Seçimsiz demokrasi olmayacağı gerçeğini anlamak kadar, seçimin demokrasi için tek koşul olmadığını anlamak ve inanmak da, üstün zeka gerektiren bir algı değildir!...Bunun aksini iddia etmek ise halkı, aldatmak ve bir adım ötesi de, aptal yerine koymaktır!.. “Seçimle gelme” saygıdeğerdir… Ama saygıyı gerektiren tek değer değildir… Seçimle gelmiş olmanın ardından başlamaz mı…; başlamamalı mı asıl demokrasiye inanmışlık!?.. Her seçim sonrası yapılan bir balkon konuşmasıyla bu görevin ifa edildiğini zannetmek, halkla alay etmek değilse, halkı yok saymak değil midir!?.. Devamında, seçilmişliğini dayanak yaparak; parmak hesabıyla hakimiyet kurmaya, dayatmaya ve ben yaptım oldu’ya, antidemokratik uygulamaları kendisine hak saymaya gel de demokrasinin gereği penceresinden bak da; hak ver bakalım, eğer “tutmalardan” değilsen!. Öncelikle ve ivedilikle; seçilmiş iktidarın kendisine soracağı ilk soru şu olmalıdır: Ülkenin tek sahibi, iktidara oy verenler midir!?... Arkasından da mutlaka şu soru gelmelidir: Seçimden amaç, iktidara mutlak hakimiyet mi teslim etmektir, yoksa, günü geldiğinde, gelecek seçimin galibine, yönetimi, aldıklarından daha iyi koşullarda teslim etmek üzere emanet etmek midir!?.. Bozulmamış maya, siyaseten kirlenmemiş edep ve haya, bu sorulara cevap verirken, bir elini şakağına, diğerini vicdanına koymalıdır!... Vicdan, akıldan daha doğru tartar her şeyi!... Evet, seçilmişlik kutsaldır!... Halk iradesidir!.. Seçilmişlerin al aşağı edilmesi siyaseten aşağılıktır…Çünkü; demokrasilerde seçim gerekliliğin ötesinde vazgeçilmezliktir!.. Ne var ki; seçilmişliğin sonrasındaki antidemokratik dayatmalar da, seçilmişleri alaşağı etmekle farklı değerde değildir bizim gözümüzde!... *** Direnmeyi, hak kılan da, meşru kılan da, haklı ve güçlü kılan da; budur!.. Bu hakkın kullanımını, tek taralı yargılarla, sadece seçilmişliğe karşı durmaya indirgeyerek, direnişlere yorumlar getirmek, art niyet değilse bile, olaya at gözlüğüyle bakmak demektir!.. En açık biçimde GEZİ direnişi göstermiştir bunu!... İşte bu nedenle; GEZİ sonrası başlatılan cadı avı da, yukarıda tanımını bulan bakışın uygulamaya konulmuş şeklidir!... Hazmedilememiş demokrasinin tarihlerde yer alacak yüzkarası bir örneği!... ------- İkinci örneği de halihazırda MISIR’da yaşananlardır!... Katliam bir insanlık ayıbının çok ötesinde, insanlık suçudur!... Bu katliama neden olan kirli siyasetin temellerinin, askeri harekattan önce atıldığını görmemek için de Nine’min tarifine uyan sıfatları taşıyor olmak gerekir!... Seçimle gelmiştir Mursi… Meşrudur!... Meşruiyeti; seçim sonrası, tek taraflı politik dayatmaları ile giderek zaafa uğramış ve giderek de; “ülkenin tek sahibi, iktidara oy verenler midir!?” sorusuna muhatap aratmaya ve sorgulatmaya başlatmıştır.
Sorgulamanın muhatap ve karşılık bulmaması; yeni direnmelere sertleşmelere, neden olacak zemini yaratmıştır. Demokratik haklı taleplere kulak tıkamanın ürünüdür, kanlı hesaplaşma. * Nasıl ki; “Türkiye’de de “Gezi Parkı Nümayişleri” RTE’nin bütün apoletlerini kopardı attı.” (C.Ülsever) yorumları ve benzerleri, toplumun taleplerine bir dayatmanın sonucu olarak ortaya çıkmışsa; Mısır’da da; devrik Mursi’ye karşı çıkan 14 milyon gösterici, 22 milyon imzanın taleplerine karşı, Mursi’nin “kendinden olmayanları yok sayan” İslamcı politikalarını dayatmaları; bu kanlı tablonun ortaya çıkmasına neden olmuştur. Durumdan ve konumdan yararlanma içgüdüleri ile geliştirilen davranışlar; ne kişileri, ne de toplumları selamete götümüştür… İşte tam da budur “içi boş… çifte koş!” diyerek Ninemin özetlediği, algı yoksunu kafa!... Siyaset öngörü ve geleceği kestirme sanatıdır!... Maya; edep ve haya… ise temiz siyasetin olmazsa olmazıdır!.. * Bir politikacıyı, “güçlü” kılan, iktidarda kalabilmek adına çevirdiği dolaplar, seçim hileleri erzak torbalarıyla taraftar yaratmak, parmak hesabıyla bir gecede torbalar dolusu yasalar çıkarmak, rant yaratmak, her seçimde yeni mağduriyet konuları bularak, halkın duygularını ve kutsallarını istismarda kullanmak….. değil; seçilmiş olmanın kutsiyetini, demokratik ilkelerle güçlendirip, seçeni kadar seçmeyeni de, yandaş kadar muhalifi de aynı insani duygularla kucaklaya bilmektir!...Öfke, siyasete en az yakışandır!.. Seçilmişliklerine rağmen; tarihin demokrasi sayfalarında yer bulamayacaklar olanlar; “Demokrasilerde, seçim her şey değildir” sözünün altındaki kerameti, göremeyenlerdir… Bunca eksiklikler bir Adeviye selamı ile giderilemez!...