Ülkemizde Her İki Kişiden Biri Depresyonda
Sağlık bakanlığının resmi verilerine göre Türkiye’de 38 milyon kutu depresyon ilacı satılmış. Bu resmi rakam gayri resmi rakam ile de bunun 40 milyon olması mümkündür. Bu da demektir ki 73 milyon nüfusu olan ülkemizde her iki kişiden biri depresyon hastasıdır.
Depresyon hastası olmayan da henüz doktora gidemediği için depresyon hastası olduğunun farkına varamamıştır demektir.
Bana göre depresyon hastalık değil yeşil çamın merhum kemal sunalın bir filminde dile getirdiği gibi uyuz hastalığı nasıl ki boş kalmaktan ve hiçbir şey ile uğraşmamaktan kaynaklanıyor ise depresyonda boş olan ve hiçbir iş ile uğraşmayan insanların yapacak bir işleri olmadığı yada yapacak işi olduğu halde tembellik edip işini yapmadığı için boş durmaktan kendi bedenini düşünmekten kendi kendine oluşturduğu bir hastalıktır. İşi ola adamın tam kendini düşünüp depresyona gireceği zaman birinin ona işini görev ve sorumluluklarını hatırlatması yada kendi kendine yetiştirmesi gereken işlerinin olduğunu düşünüp işine dönmesi ile depresyona girecek ve kendine zarar verecek kadar boş kalacak zamanı olmuyor.
Ama şimdinin gençleri ve teknolojin bilinçsiz tüketim ve kullanımının etkisi ile ve yanlış yaşam tarzının çocukluk yetişmesinde olan etkisi ile artık dilini bile yutan kesik ve harflerin seslerin yutulduğu bir dille konuşur oldu insanlarımız. Selam olmuş slm. Merhaba olmuş mrb.
Gibi dilin kendi kendince katledildiği bir neslin dili nasıl olsun, başarısı ilerlemesi gelişmesi değişmesi nasıl olsun ki?konuşmaktan bile bu kadar bezmiş ve sıkılmış nesiller odalarına geçiyor mp 3-4’lerini kulaklarına takıp müzik dinliyorlar. Ellerinde cep telefonları ayda 10 bin mesaj bedava, işte tüm bu olumsuzlukların ve boş işlerin içinde olan çocuk ve genç depresyona girmesinde ne yapsın, o girmesinde kim girsin? Annesi seslense gelin yemek hazır diye bu bedava mesajları tüketmek için adeta mesai yapan çocuk anne sofrayı koy geliyorum diye cevap verir.
Anne sofra hazır yemekler soğuyacak der olsa aman anne ne var bir daha ısıtırsın diye hazır cevap verir. Misafirliğe gidilen yerde denk gelirsiniz evde 14-15-16 -17 yaşlarında af buyurun kazık kadar gençler var ama çayı ve ikram servisini babaları yapar. Evde var yine o yaşlarda kız hizmeti anne yapıyor.
Yazıklar olsun demekten insanın kendini alıkoyamadığı bir garabet halin içinde yaşayıp gidiyoruz.
Sonumuz hayır ola. Ne olacak bu çocukların ve gençlerin hali, kızlara bakıyorsun bir alem, erkeklere bakıyorsun apayrı bir alem.
Evin yanı başındaki bakkaldan ekmek alamayacak kadar beceriksiz ve üşengeç olan bu gençler akşam 5-6 gibi çöp atamayacak kadar acizler. Bu tür işleri yaptıracak olsan bu evin hizmetçisi ben miyim diyor.
Ama kendi istediği en ufak bir şey olurda aynı anda almada gör bakayım bu çocuk anne ve babayı ne hale getiriyor. Ülkemizin üzerinde oynanan tüm oyunların altında yatan en büyük etken gençlerimiz.
Her güç yada dünyada güç ve denge kurmaya çalışan devlet ve sistem dünya ile kendini kıyas ederken tek varlığı ve öz sermayesi olarak elindeki genç nüfuz ile diğer rakipleri olacak olanların genç nüfuzunu kıyaslar.
Avrupa birliğinin resmi rakamına göre 2020 yılında Avrupa’da sokakta dolaşan her iki kişiden biri 60 yaşın üzerinde olacak. Oysa aynı dönemlerde Türkiye’nin en yaşlı nüfuzu yaş ortalaması 30 olacak. Avrupa ‘da fabrika ve şirketlerin çalışması için 100 milyon insana ihtiyaç vardır. Nereden getirecekler bu insanları tabi ki entegresi en kolay olan bizim içimizden tedarik edecekler.
Çin’den yada Hindistan’dan değil. Niye diyorlar ki sizi 2020 yılında Avrupa birliğine alacağız. Gelip ayaklarımıza kapanacaklar aslında bizim birliğe girmemiz için. Şuan Hollanda ‘da 220 bin şirket varissizlik yüzünden kapanmak üzere.
Şirketleri de köpekler yönetemediğine göre bu şirketler kapanacak. 220 şirketin sahibinin çoluğu çocuğu olmadığı için bu vahim durum yaşanıyor.
Gelin bizi kurtarın diyecekleri bir duruma geldikleri zaman bizi birliğe alacaklar. Gazete manşetlerine düşen bir habere göre hollanda’lı bir iş adamı köpeğine 16 milyon dolar miras bıraktı. Adamın bırakacak başka kimsesi yok.
Hollanda’da ayda değil yılda bile birkaç tane çocuk dünyaya gelmez. Hollanda hükümeti vatandaşları çocuk yapsın diye paket üstüne paket açıklıyor sevgili vatandaşlarım gelin çocuk yapın göçmenler ülkeyi ele geçirdi yüzde 40 olan göçmen nüfuza bakılrısa 10 yıl sonra hollanda’da göçmen başbakan olacak.
Geleceğinden endişe mi ediyorsun yap çocuğu ben her ay hesabına 1000 euro yatırayım. 18 yaşına gelince 220 bin euro 500 milyar bu limiti devlet çıkarabildiği en üst limit ayda 3 bine bile çıkarmasına rağmen kimse çocuk yapmaz. Herkses üçer beşer köpek beslemeye devam eder.
Oysa bizim memlekette çocuk başı 50 euro desen vallahi nüfuzda patlama olur. 2020 yılında her iki kişiden biri 60 yaşın üstünde olan avrupa’ya karşı bugün güzelim ülkemde 18 yaşın altında 27 milyon genç nüfuz var.
Nüfuzun yüzde 75i 35 yaşın altında bir Türkiye gerçeği var. Almanya bu sorunun üstesinden gelmek için hastanelerine arkadan girilen mikro dalga fırın kapağı gibi bir kapısı olan kulüpler yapmış bebek kulübü yap çocuğu getir bırak ister meşru ister gayri meşru yap çocuğu getir buraya bırak biz senin yerine bakalım diyor.
Siz gidin hayatınızı yaşayın biz sizin yerinize çocuklarınıza bakarız. Bizim çocuğumuz yok ve dolayısıyla gencimizde yok var olanlarda alkol uyuşturucu bağımlısı manyak ,bunlar gelecek mi gelecek ama bu gençler tarihleri ile kültürleri ile inançları ile kimlikleri ile şahsiyetleri ile tarih şuur ve bilinçleri ile gelirlerse bunlar öyle dedeleri gibi Viyana’dan falan dönmezler.
Anamızı ağlatırlar. O zaman bizim bunları gelmeden önce bu gençleri kendi gençlerimiz gibi yapalım. Anadolunun herhangi bir yerinde ile Avrupa sokaklarında gezen bir genç arasında bir fark kalmayacak duruma geldik nerede ise. Hatta bizimkiler onlardan bir adım önde o da rezillikte.
Ülkemizde son zamanlarda gözler önüne çıkan rezillik avrupa’nın çoğu yerinde yok maalesef. Amaç o gidecek pırıl pırıl gençleri hedefsiz, amaçsız, kimliksiz, karaktersiz, şahsiyetsiz, geçmişine, tarihine kültürüne yabancı ve gelecekten bir haber yaşayan magazin kültürüne yakışır hale getirmektir. Yiyip içip gezip tozup eğlenmekten başka hiçbir işe yaramayan bir hale getirmektir.
Becerdiler mi evet bence şimdiki duruma bakılırsa becerdiler. Gençlerin hali kısmen ortada. Sokakta yürüyen çocuk annesine öyle cümleler kullanıyor ki insanın kulağını kapatıp duymamak isteyecesi geliyor.
Of anne, sıkıcısın anne, gıcıksın anne, saçmalama anne, bıktım anne, katil mi edeceksin beni anne, cennetin ayakları altında olduğu anneye katil olacak yada olmayı dedirtecek ne hale geldik? Baba içeri giriyor çocuk ayakları yavana dikmiş içeri baba mı girdi, şambabası mı girdi iskele babası mı girdi belli değil. Baba bu başka bir şey değil. Gitti mi fotokopisi yok.
Bana göre babası içeri girdiğinde ayağa kalkmayan kişi şimdi örneklerini toplu taşıma araçlarında gördüğümüz gibi yaşlıya hastaya ve engelliye yer vermeyen birey olmaya adaydır. Ve nitekim bugün toplumda denk geldiğimiz örnekler hep bu tiplerdir.
Anası babası atası büyüğü içeri girdiğinde ayağa kalkmakla kaybedeceğin bir şey olmaz. El öpmekle dudak aşınmadığı gibi saygıda kusur etmemekle de bir şey kaybetmediğin gibi aksine saygınlık ve sevgi kazanırsın.