TV’de Dizi Kaos’u
Hayatımızda televizyonun ne kadar yeri var. Ne garip öyle değil mi? Ülkemizde her yapılan soru halini aldı. Sorgulamadan bir konunun içeriği hakkında yorumlar yapamıyoruz. Olumlu ya da olumsuz eleştirilerin için de bir çıkmaz içindeyiz. El değmeyen bir konu yok ki bu ülkede. İnsanımızın aklının sömürüldüğü diziler, bunun en önemli kanıtı değil mi? Hasta ve bezgin bir anlayışla RTÜK’ün sadece kınamalarla üzerine set çektiği ahlak dışı diziler.
Toplum yapısını ikilemlere düşüren pespayelik. En dindarımızından, en ahlaklımıza kadar herkesin yaptığı işlerden, ödün vererek izlediği iki üç sahnelik, hayat alan tulanı.Vaktimizi boşa harcamaya o kadar çok “vaktimiz var ki!” sabahtan akşama kadar tekrarlarını bile izlemekten usanmıyoruz.
Heyhat!diyorum yetmedi mi? Bu topraklardaki sevgi çiçeklerinin kafalarını karıştırdığınız. Türk edebiyat romanlarını beyaz perdeye taşıyanlar, kimi düşünüyorlar edebiyatımız mı? Gel de inanma!
Evet geçmişten geleceğe edebiyatımızda sadece, Behlül’le Bihter’in ahlak dışı aşkını anlatan romanı vardı. Yaprak dökümündeki batının kararan yüzüne yüz tutan bir aile portresi yazılmıştı.
Komedi diye çoluğa çocuğa izledikleri TV arkasına bile konmayacak senaryoları, bu halkın gözüne soka soka izletiyorlar. Avrupa yakasıy’la başlayan bu düzeysiz espiri anlayışı, şimdiler de kuzu ailesi denilen ,ne konuştukları belli olmayan, dil adabıyla devam etmekte. Türk Dil Kurum’u bu diziyi geçenlerde mahkemeye vermiş...Vermişti ne olmuş...Koca bir hiççç.
Çocuklarımız güzel Türkçey’le büyüyemiyorlar.Osmanlı’nın ve Türk tarihinin bize emanet ettiği temiz ve duru olan her konuda, yokuş aşağı sürükleniyoruz. Dizilerden ne öğreniyoruz.. Aşkın arsız ve ahlaksız perdesini.
Nerde o eski Türk filmlerindeki utanılan sevgili tabloları.!
Nerde sevgilisi için can veren kadınlar!
80’lerde bu topraklarda kaos vardı, ama bu karmaşanın içinde sevgi ve birliktelik vardı. Yokluk vardı, ama yüzler Kemal Sunal filmlerin sahneleriyla tebessüm ediyordu.Belden aşağı espirilerin yapılmadığı bir zamandan geliyorum ben ve benim dönemimin çocukları .
Bizlere ağır gelen de bu olsa gerek. Diziler ve TV filmlerinin kalitesizliği, artık mührünü vurdu.Buna RTÜK denilen kendine bile hayrı olmayan kurumun, el atması gerek. Lakin önce kendinden başlaması şart! Bu toplumu bu hale getirenler utansın..
Kadınların ilgi gösterdiği evlendirme programlarını eleştirenler bile ,artık oturup 70 yaşındaki dedelerin kendilerini nasıl kötü durum düşürdüğüne kahkalarla gülüyorlar. Bu da ayrı bir rezillik.Bunları nerden mi ?biliyorum .. Arada bir bastığım TV’nin tuşundan dolayı.
Ben TV izleyicisi değilim. Seviyesizliğin üst seviyelere ulaştığı ,bu kültür anlayışında gözlerimin kıymetini TV izlemeyerek veriyorum.
Hepimizin geleceğimizden sorumluyuz. Kabul ettiğimiz bu anlayışla sarsılan gelenek ve göreneklerimizi, kaybetmenin eşiğindeyiz. Zaman ötesini anlatmaktansa, gelişen ve küreselleşme adı altında çılgınlık etiketini, bedenlere vuran bu gaflet sancısından kurutuluşun yollarını aramalıyız. Ne istiyor, ne bekliyor bu insanlar, onlara göre programlar çekilmeli. Geleceğimiz olan çocuklarımıza bırakacağız bir sözümüz, yapıcı fikirlerle oluşan güzelliklerimiz olsun.
Madden ve Manen parçalanışı yaşamak ve yaşatmak bizlere yakışmıyor.Nesil arası farkları kültür emperyalizmiyle, yok etti TV dizileri ve yeni versiyon sinema filmleri. Türk sinemasında çok film çekilecek diye, birileri rant sağlayacak diye, toplumun insani yapısı harap etmenin bir mantığı yok.
Mustafa Kemal Atatürk’ün, gençliğe hitabesinde olduğunu gibi ,bu aziz milleti yıkmak için uğraşacak, hem içte hemde
dışta düşmanlarımız olacaktır. Evet! Dışa gerek kalmadan kendi kendimizi yok ediyoruz..İnsani duygularımızı iki paralık dizi karakterlerine benzemek adına yitiriyoruz.
Yeni nesil sizlerin eseri olacaktır diyor Mustafa Kemal öğretmenlerimize.. Hangi öğretmenlerimize; ozaman ki idealist, savaş görmüş, vatan yahut silistre diye can verenlere mi! Yoksa şimdiki dizi başından, kalkmayanlara mı!
Bu sözlerim de alınacak ,gücenecek bir taraf yok. Bir ülke de aydın kesim bile TV gafletine boğun eğiyorsa, değmeyin gerisine .
Hasta ve çökmüş bir devrimin asaletini, tekrar ayaklandırmak adına, ilim yuvalarına arka sıradakiler dizisindeki gençliği değil, kurtuluş savaşı aslanları izletmeli ve onlarIn hayatlarını yaşatmalıyız. Artık tarihimizle ilgili çekilen dizilerde, aşk dizileriyle yarışır gibi, depresyon geçiren bir asker ve savaş maduru bir kadının aşkından ileri gidemiyor.
Bir telaşe her gün yeni bir kadro ve diziyle ekranlarda boy gösteren kendini bilmez yönetmenlere ve senaristlere sesleniyorum... Yeter artık kendinize gelin ki! halkta kendine gelsin!
Bir zamanlar politikacı peşinde sürü olan bu zihniyet; artık Behlül’lerin, Yaprak Dökümler’in, adı şanı bilinmeyen bir sürü hayal kahramının peşinde gitmesin.
Bu topluma ilim gerek
Yüreklere fikir gerek
Gerçeğin Nü’ye baktığı
Akıllara bilim gerek
Behlül değil Yunus gerek
Mevlanayı bilen gerek
Dizi filim afetinden
Kurtulmuya Kemal gerek..
Selam ve Dua ile
Aslında yanlış anlaşılmayacağından korkmasam şöyle yazardım bu yazıya yorumumu:
Cumhuriyet'in temellerini atan yeni
rejimin banisinin etrafında türedi yazarlar mantar gibi kabarmıştı !
Bu rejime "yeni bir konsept" gerekiyordu ilk zamanlarda.Yeni Rejim ,bir kaide üzerine oturmalıydı .
Rejimi ve toplum hayatını seküleştirme yöntemlerinden biri de edebiyatı ve şiiri ,islami kimliğinden soyutlamak yeni nesle Batı tarzı bir yaşam standardı getirmekti.
Aysun Hanım ,köşkte danslı balolar düzenlendiği o günlerde,işte senin de serzenişte bulunduğun,adını anmaktan hicap duyduğun, bu Behlul ve Bihter'li aşk-memnu dizilriyle Türk toplumunu rayından çıkarak gayri meşru bir hayat empoze eden yazarlardan biriydi rejim banisinin etrafındaki bu yazar(Halid ziya,Reşat Nuri vs..)
İşte hendek işte deve,hadi "zaplat" bakalım gücün yeterse televizyon dizisinden bu Milletin "mihrabına".
Tahribat devam ediyor ...
Onlar kanazdılar...
Vesselam
Ağustos 24th, 2010 at 15:36Aysun hanım
Yazınızda tabiki çok haklısınız.
80 YILDA TOPLUMUMUZUN İDEALİSTLİĞİNDEN BU KADAR YOZLAŞMASINA BENDE HEP HAYRET ETMİŞİMDİR.
yOZLAŞMA HER KONUDA VE HER ALANDA SON HIZLA GİDİYOR.
Bunu analiz etmeye kalkarsak çok etken buluruz. Küreselleşme ve şirket istilaları belkide en etkenlerinden biri olabilir.
Yüzyıllar önce şirketler yokken de haçlı seferleri adı altında bu yine yaşanıyordu.
Mevlana hazretlerinin Mesnevi de dediği gibi beyaz sancaklı ve siyah sancaklı iki gru tarih boyunca mücadele ediyorlar. Yaratan sistemi böyle kurmuş.
Aslında yazacağım çok şey var. Behlül ve Ferhunde konusunda benimde bir kaç yazım var.
Ben dizileri vakit buldukça izlerim. Kafama sarmadımı hemen zaplarım başka kanala. Aslında en sevdiğim Türk sanat müziği ve müzik yarışmalı sohbetli programlar. Mesela dün gece trt 4 de Emel Sayın programı vardı. Kulaklarımızın pası gitti.
Ağustos 24th, 2010 at 15:39Selam ve dua ile