Tuşlara Adanmış Hayat…
Kültür ve sanatı anlatmanın ne kadar zor olduğunu biliyorum. Kültür sanat ve edebiyat derken, insanın yüreğindeki acıya merhem olmuş, nice sanatçılar müzik adamları bestekârlar vardır. Avusturya'da hala unutulmayan her yıl doğumunun miladı olarak alındığı Mozart (1756-1791) Beethoven, Clauda Debussy Fransız (1862-1918) Benjamin Britten, Richard Wagner, bir piyano Virtüözü olan Anjelika Akbar, Johann Sebastian Bach, ve daha niceleri.
Bütün bu kıymetli müzik adamları besteciler, hala unutulmaz hafızalarımızdan silinmezler. Ama baktığım da kendi ülkemde unutulmazlığın adını miras olarak bırakabilecek kaç kişi, kaç besteci, kaç müzik adamı var dersiniz? Altı çizilecek kadar az. Adnan Saygun, Fazıl Say, Münir Nurettin Selçuk, Hikmet Şimşek sayabiliriz. Bunlar klasik müziğin temsilcileri. Ama hala Türkiye'de. Opera ve baleye alışık olmayan bir kırsal kültür sendromuna dönüşen toplumda, bana göre çağdaş sanatın müzikle birleşmesi darında, biz fazla çalışmadık ve klasik müziğin, çağdaşlık anlamındaki yansımalarını yaşayamadık. Türkiye ne yazık ki içine tıkanıp kaldığı, bağnaz kültür den bir türlü kurtulamadı ve kurtulamayacak.
FRYDERYK CHOPİN
Bu gün özellikle bahsetmek istediğim bu önemli besteci, yukarda bahsettiğim bestecilerle yaşamış, hala klasik müzikteki çağdaş anlayışın bir temsilcisi olarak bu güne kadar unutulmamıştır. Chopin'in doğumunun üzerinden bu gün 200 yıl geçti. Bu büyük müzik adamı, hayatının tümünü piyano tuşlarına basarak yaşamış. Onun hayatını anlatan kitapta ''Tuşlara adanmış bir hayat''ta insan okuduğunda kendisini nasıl bir rüyanın etkisinde kaldığını anlayamıyor. Chopin, yaşam öyküsünde yaşadığı dönemdeki insan kalıplarını, farklı biçimde yorumlayarak değişik yaklaşımlara sergilemeye çalışmıştır. Fransa'da başlayan ve yine aynı ülkede noktalan hayatında, Chopin besteciliğinin yanında, sanat tarihi, edebiyat ve Avrupa tarihiyle de ilgilenmiş çalışmalar yapmıştır.
Fryderyk Chopin bu gün 19,yüzyılın en önemli müzik adamlarından biridir. Biz kendi ülkemizdeki yaşayan az sayıdaki müzik adamlarımıza sahip çıkmazken, Chopin gibi değerlere çağdaş sanata müziğe inanmış ülkeler değer veriyordu. Varşova'daki ''Narodowy İnstytut Fryderyka Chopina''Fryderyk Chopin Enstitüsü'nü gezerken, bu büyük besteciye verilen değerin orada sergilendiğini gördüğümde, kendi ülkeme baktığımda ne kadar gerilerde kaldığımızı ve bu gün asla bu değişimi yakalayamayacağımızı düşündüm. Adı geçen Enstitünün başkanı Dr. Artur Szklener'e burada teşekkür etmek isterim bana yardımlarından dolayı. Chopin 19. yüzyılın en gözde aleti olan piyanoyu tüm dünya ya sevdirmişti.1800 lü yıllarda Chopin'in bestelerini okuyan çok sayıda solistler çıktı.
Fransa ona başka ülkede yaşama hakkı vermedi, ya da sanatçının sanatını pazarlaması noktasında, tek söz sahibi olmak istedi. Zor yıllar yaşadı Chopin, ama beklemediği anda ülkesini terk etmek zorunda kaldı, Polonya ve Avusturya konserleri, çok ses getirdi. Yaşamının son anlarını geçirmek için yeniden Fransa'ya dönmek istedi. Değişim sancıları yaşayan Fransa, onun sanat hayatının doruk noktasında kaldığı ülke oldu. Ölümden çok korkuyordu, daha yapacağı ve insanlara sevginin aşkın güzelliklerini anlatacağı zaman kalsın istiyordu. Şu sözlerini unutmak mümkün değildi ''Son yolculuğuma ne zaman çıkacağım, korkuyorum bu yolculuğa çıkmaktan, zira evden çıkarsam bir daha dönemeyeceğimi biliyorum, ama asıl korktuğum şeyde, bir daha eserlerimi dinleyecek insanların alkışlarını duyamayacağım buna üzülüyorum''demişti.
Fryderyk Chopin böyle düşünüyordu, ama bizde hala bu değerli müzik adamının, ölürken bile çağdaşlığı müzikle nasıl buluşturduğunu düşüneceğimize, edebiyatın kültür ve sanatın, buna emek verenlerin unutulduğu bir ülke olmaktan öteye geçemedik. Kitap gazete okumayan bir ülke olmak, her gün içi boş anlamsız diziler seyretmek için saatlerce TV başında oturmak. Bacım edebiyatı yapan, evlendirme programlarıyla toplumun duygusallığını mistiksel anlamda tıkayıp bırakan, kırsal kültür de bırakılan bir toplum olmaktan asla kurtulamayacağız.