TÜSİAD ve Geldiği Nokta…
Malum olduğu üzere TÜSİAD cumhuriyetin kuruluşundan bu yana sistemin burjuva ayağını teşkil ediyordu. Her ne kadar farklı partileri destekleseler bile, nihayetinde sistemin yanında yer aldıkları için aynı tavanın balıydılar. Hatta sisteme karşı olan unsurları bertaraf etmek için silahlı kuvvetler tarafından yapılan girişimlerin ekonomik boyutunu desteklemiş hatta organize etmiştir.
Bu ifademle TÜSİAD tümden kurum olarak işin içindedir demiyorum şüphesiz. Ama benim “İstanbul Dukalığı” dediğim İstanbul zenginleri yönetiyorlar bu derneği. Yani TÜSİAD bu kesimin temsilcisi…
Ve bu güne kadar ne bu dukalığın ne de içlerindeki zengin taifesinden bazılarının şöyle can-ı gönülden ihtilallara karşı çıktığı da görülmemiştir.
Bu dukalık geçmişte zaman-zaman demokratikleşme adına bir takım girişimlerde bulunsa da sistemin işleyişinden hiç de şikâyetçi değillerdi. Zira devletten yani sistemden nemalanarak zenginlemişlerdi ve Türkiye de onlara pek ala yetiyordu. Nitekim Tansu Çiller zamanında Gümrük Birliğine bu yüzden karşı çıkmışlardı.
Gelelim sadede;
Geçen hafta Başbakan Erdoğan TÜSİAD genel kurulunda artık Türkiye’ye özgü, tamamı yerli tasarım olan otomobilin üretme zamanının geldiğini, bunu isterse Koç grubunun istenirse bütün patronların birleşerek bu işi yapabileceklerini ifade etti.
Mustafa Koç da bunun öyle kolay olmadığını ve üstesinden gelmenin zor olacağını söyledi.
Yine TÜSİAD yönetim kurulu başkanı Boyner referandumda ülkemizde her kesimin yaşam anlayışlarına saygı gösterilmesini istedi.
Geçen hafta ülkemizin önemli gazetelerinden birinin ekonomi sayfasındaki bir köşe yazısında Ülkemizde sermayenin İstanbul sermayesi ve Anadolu sermayesi diye ayrılamayacağını, çünkü İstanbul’daki tüm sermayedarların Anadolu’dan gelme olduğunu belirtmiş. Ve örnekler vermiş, Sabancı Adana’dan, Koç Ankara’dan, vesaire.
Bu zamana kadar yazılmayan, çizilmeyen bu durum şimdi neden gündeme getirildi acaba?
Yukarıda belirttiğim üç hususu bir araya getirirsek;
Başbakan TÜSİAD’a yeni sistemde yerlerini almak istiyorlarsa; artık patent ve teknolojileri dışarıdan alarak bir nevi montaj sanayisiyle üretim yapmamalarını ve Türkiye’nin yeni dışa açılım kavramına uygun olarak kendi marka ve teknolojimizle dış piyasada yerimizi almamız gerektiğini söylemek istediğini düşünüyorum. Başbakanın özellikle vurgulamak istediği otomobilden ziyade Türkiye merkezli teknoloji ve markalarla etkinlik alanlarına açılmamızdı.
TÜSİAD yönetim kurulu başkanı Boyner’in konuşmasını şöyle yorumlamak gerekir.”Yeni sistemi kabulleniyoruz ama yaşam anlayışımıza da saygı gösterilsin.
Nitekim ekonomi sayfasında köşe yazarı da şunu demek istemiştir“Anadolu sermayesi diyorsunuz, onları öz, bizi üvey görüyorsunuz, aslında biz de özüz. Biz de sizin gibi Anadoluluyuz, bizi el görmeyin, bize de kucak açın”.Bunlar köşe yazarının kendi fikirlerinden ziyade TÜSİAD’dın duygularına tercüman ediliyor gibi geliyor bana.
Bir başka husus da şu;
Bilindiği gibi Demokrat Parti genel başkanlığına Namık Kemal Zeybek getirildi. Namık Kemal Zeybek milliyetçi, muhafazakâr bir siyasetçi… Geçmişte DYP ve MHP’de siyaset yaptı. Yani milliyetçi olmasına rağmen merkez sağın içinde de yer almış bir kişi.
DP’nin başına getirilme sebebi ne? Bu konuda çeşitli fikirler üretildi, bir de ben üreteyim.
Bana göre TÜSİAD da yer alan sermayedarlar, artık Türkiye’nin yeni sisteminin oturmaya başladığını ve geriye dönüş olmayacağını anladılar. Bu güne kadar destek verdikleri merkez sağın mevcut politikaları ve kadroları ile halkın tasvibinin alınamayacağını öğrendiler. AKP’nin görevi bitip dağılma sürecine girdiğinde bu politika ve kadrolarla siyasette tutunamayacağı belli olan DP’ye yeni bir çehre kazandırmak istediler.
Demokrat, halkın değerleri ile barışık bir lider ve kadrolarına ihtiyaçları vardı. Yani sözün kısası TÜSİAD yeni sistemdeki yerini yeniden tasarlanmış DP ile almak istedi.
Ne derece isabetli düşünmüşüz? Bekleyip göreceğiz…