content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

01 Eki

Tüsiad mı Yoksa Müsiad mı?

Ülkemizde sanayi alanında iki önemli sivil toplum kuruluşu var. Bunlardan biri Tüsiad, diğeri ise Müsiad’dır.
Tüsiad 1971 yılında kuruldu. Kuruluş bildirgesinde ve vizyonumuz bölümünde evrensel değerlerden, küreselleşmekten, Atatürk’ün göstermiş olduğu hedefler doğrultusunda yürümek, inanç ve fikir özgürlüğü, laik sistem gibi söylemleriyle; Sisteme uyumlu ve onunla birlikte hareket eden bir kuruluş olduğunu ifade ve ima eder.

Müsiad 1990 yılında kurulmuştur. İnternetteki sayfasındaki vizyon bölümünde evrensel değerlerin yanında yerel değerler ve aynı zamanda ulusal değerleri korunması gerektiğini ifade ediyor. Hak, hukuk, adalet kavramlarını sıkça kullanarak kapitalizmden kendini soyutluyor. Aynı zamanda dini değerlere de atıfta bulunmuş oluyor. Yine kendini tanıtırken 15000 civarında küçük ve orta ölçekli işletmenin üyesi olduğunu belirterek, bunla küçük ver orta ölçekli yani kobilerin temsilcisi olduğunu ima ediyor.

Bundan bir hafta kadar önce CNNTÜRK tv kanalında Aykırı Sorular programında Tüsiad başkanı Ümit Boyner’e program yapımcısı “Turgut Özal’dan itibaren Anadolu sermayesi güçlenmeye başladı. Bu sizde bir tedirginlik yaratıyor mu?” Sorusuna Başkan Boyner ağzında bir takım cümleler geveleyerek kendileri için Anadolu sermayesinin tehlike arz etmediğini, (yine sistem ağzıyla konuşarak) demokratik bir ülkede tüm kesimlerin birbirlerine tahammül etmeleri gerektiğini ifade etti.

Bugün hınzırlığım üzerimde ya;
Eğer bir ülkede sermaye kendini siyaseten kendini bir yerlere ait görüp yerleştiriyorsa ve diğer bir sermaye kuruluşunu ötekileştirip “birbirimize demokrasinin gereği tahammül etmemiz gerekir” diyorsa;
O ülkede suyun başını tutma ve ona hâkim olma savaşı var demektir. Ve o subaşını tutmak için sadece ticari alanda savaşılmaz. (siyasi, bürokratik ve kültürel) Tüm alanlarda güç mücadelesi var demektir.
O zaman biz vatandaşlara sermayenin arkasındaki gücü sorgulamak gibi bir hak doğar ki; Bu da bizi ülkemizde yapılan gizli açık tüm operasyonların ve özellikle ordunun yaptığı darbe ve muhtıraların perde arkasının nerelere vardığını ve aslında bu darbelerin gerçek de ne anlama geldiğini gözlerimizin önüne serer.
Ve hatta;
Devlet eliyle palazlandırılan bu sermaye ve grupların çalışma alanlarını, izledikleri ticari yollarını, bağlantılarını takip ederek devletimizin kimler tarafından organize edildiğini, yönlendirildiğini bulabilir, devletin kuruluş ve yönetiliş felsefesini anlayabiliriz.

Ve bize dikte edilen bir takım ideolojik yaptırımların neden dikte ettirildiğini de keşfedebiliriz.
Mesela şunları görme ihtimalimiz olabilir mi? “Bize çağdaşmış gibi gösterilen ve hatta (Atatürkçülük gibi) kutsallaştırılan birtakım kavramların aslında düzmece ve toplumu uyutarak sevk ve idare etmek için kullanılan argümanlar olduğu”.
Dolayısıyla, bazen asıl tehlikenin “bak” denilen ve fazla yaygara koparılan yerde değil de tam aksi yönünde olduğunu görmemiz gerektiğinin bilinmesinin doğru olacağını düşünenlerdenim. Yani bölünme tehlikesinin aslında doğudan değil de batıdan gelebileceğinin kaygılarını yaşayan biriyim.
Yine hep şu sorular zihnimi tırmalamıştır;

Onlar neden İstanbul’dan dışarıya adımını çok atmazlar? Neden Anadolu onlar için Kaf dağının ardıdır? Neden ülke insanlarının değerleri onlar için önemsenmez ve yok hükmündedir?
Hâlbuki devletin onlara sağlamış olduğu kredilerde ve onların bize sattıkları ürünlerde bizim de hakkımız ve alın terimiz yok mu?
Ve bir soru daha zihnimi kurcalıyor;
Ülke dara düştüğünde İstanbul dukalığının tavrı ne olur? Sıkıştıklarında onlardaki kesip atalım yüzdesi acaba nereye kadar varır?

Etiketler : ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank