Turnusol Kağıdı
Yolu bir ortamektepten geçmiş herkes turnusol kağıdının ne olduğunu bilecektir. Malumu ilam gibi olacak ama 'yahu o neydi!' diyerek hatırlamakta güçlük çekenler için kısaca belirtelim. Şöyle parmak kadar bir kağıt parçası.. Bir sıvıya batırdığınızda sıvının asidik veya bazik özellik taşımasına bağlı olarak başka bir renge bürünür. Maraş diline tercüme edersek 'ayı mı gurt mu', olduğunu anlamamızı sağlar. Bu girişin sebeb-i hikmetini de söyleyeyim; bir mani çıkmazsa aralıklı olarak birkaç yazımı, Türkiye ölçeğinde bir turnusol kağıdı gibi gördüğüm bir meseleye hasretmek düşüncesindeyim.
Ülke genelinde büyük şehirlerin göbeğinden en ücra köylere kadarfarklı yoğunlukta 7/24 faaliyetini sürdüren bir sosyal laboratuvardan söz edip bir takım gözlem ve tespitlerimi paylaşarak değerlendirmeyi sizlerin takdirine sunacağım. Bu laboratuvarın kurulu olduğu yeri, zemini ve mahiyeti sosyal hayat ve davranışlar, tepkimeye girenleri de birer 'sosyal element' olan insanlardır.
Bu karmaşık tepkimeye giren her insanın "davranışı" da sahibinin gerçek kimyasını ele veren, 'ayı mı gurt mu' olduğunu anlamamıza yarayan birer turnusol kağıdı hükmündedir. Öyle ki burada, en kısa ifadesini en başta söylemek gerekirse; kişinin, derûnunu gözler önüne seren ve kendi elleriyle çektiği -tabiri caizse- anlık röntgen görüntüsüyle, kendisini, esfel-i sâfilînden âlâ-yi ılliyyîne uzanan insan/kemâl skalasının hangi noktasına konumlandırdığı ayan beyan görülür.
Sabah akşam Yunus'tan, Mevlânâ'dan, sair mutasavvıflardan hatta batılı filozof ve düşünürlerden, sevgi, saygı, insan, hoşgörü temalı hikmetli sözleri dillerinden ve sosyal medya profillerinden düşürmeyen yığınlarca kişinin, dile getirdikleri insan, sevgi, hikmet terennümlerinin, aslında sadece içi boş bir tenekesi olduklarını hayretle müşahede edersiniz.
Soru: İş pratiğe dökülünce kağıt üstünde veya sanal ekranda durduğu gibi durmayan bu kadar insan nerede yetişiyor???
Atıp tuttuklarına bakarak hak, hukuk, erdem bahsinde kürsünün tepesine çıkıp vaaz edecek kertede donanımlı ve kâmil olduğu intibaı veren nicelerinin, gerçekte sadece söylediklerinin papağanı olduğunu, buna karşılık er meydanında yerlerde süründüklerini ibretle görürsünüz.
Soru: Azımsanmayacak büyüklükte insan kitlesi nasıl bu kadar tutarsız, hatta riyâkar olabiliyorlar???
Mesela, lokanta gibi çeşitli müesseselerde bedeli karşılığı kendisine verilen hizmete ve bazen de üç kuruş bahşişle satın aldığı ayrıcalıklara kendini fazla kaptırıp, turnusolunu batırdığı bu sosyal laboratuvarda herkesin kendisine bilâ-bedel hizmet ve ikram etmeye, daha açık ifadeyle haklarından feragat ederek kolaylık göstermeye mecbur olduğu varsayımıyla hareket eden ve ("Ç")aldığı(!) bu hizmete "bedel" olarak insanlığını peşkeş çektiğini asla farkedemeyen cüzdanı kabarık idraksizleri farkedersiniz.
Soru: Cebine giren bir avuç yolunu şaşırmış mangıra bakıp, sahip olmadığı hiç bir imtiyaz kalmadığını düşünen bu kadar 'imitasyon beyni' neye borçluyuz???
Bu memleketin eğitim-öğretim tezgahında senelerce dirsek çürütmüş, lakin hayatın en temel kurallarından habersiz, eşyanın tabiatından bîhaber, 'iz'an deyince upuzun uzanan' kerli ferli hanımlar-beylerle yolunuz kesişir.
Soru: Biz, yol güzergahı belirlemek için eşşeğin himmetine müracaat etme hikayesini şehir efsanesi zannederken bir başka şehir gerçeği ile mi karşı karşıyayız???
Sırf açgözlülüğünü tatmin dürtüsüyle, 'aman, bir başkasının işine yaramasın' telaşıyla yaptığı hamle sonucu başkalarıyla birlikte kendine de zaman kaybettiren, hem kendini hem başkalarını zora sokan, hatta bu yüzden pişkin pişkin sırıtacak kadar hasetkar ve aynı zamanda arsız, sûreta insan kılıklı ama benim onlara içimden 'toynaklarını sevsinler!' diye hitap ettiğim, birileri hakkını kullanamasın diye bütün varlığını takoz haline getirip onun önüne koyan, sıfat bulmakta zorlandığım tiplere rastlarsınız.
Soru: Başka bazı huylar gibi hasedin de insanın insanlığını yakıp kül edebilecek afetlerden biri olduğunu biliyoruz da; mazbut insanları, zaaflarının dizginini kaçırmış arızalı tiplerin insafına mı terkedeceğiz???
Biraz daha geniş perspektiften; işi gücü ve sorumluluğu, burada her şeyin önceden belirlenmiş kurallara göre işleyişini sağlamak olan; hiçbir ayırımcılık yapmadan, beher sosyal elementin diğerini ezmeden/eritmeden/bastırmadan ve alaşımı bozmadan sistemin tıkır tıkır işlemesini sağlamak olanları düşünürsünüz. Ve fakat gözünüzle görüp yaşadıklarınız bu denetleme ve düzenlemenin hakkıyla yapıldığına inanmanıza mani olur.
Soru: Bu alandaki veriler ve istatistikler pek yüzağartıcı cinsten olmadığına göre, sıkıntı kurallarda mı, kuralların en iyi şekilde uygulanmasını sağlamada mı??? Ya da 'idâre-i maslahat' kuralı mı devrede; eğer öyleyse hep böyle mi kalacak???
Hayatın her alanında olduğu gibi bu sosyal laboratuvarda da zaman zaman beklenmedik sorunlar ortaya çıkabilir. Bu sorunların hızlı ve etkili bir şekilde çözülmesini beklerseniz çoğunlukla hüsran hazırdır. İhmalin bininin bir para olduğu, akılcı planlamanın sırra kadem bastığı; eşyanın tabiatını bilme, sosyal elementlerin davranış kodlarına vakıf olma vesair hususlarda sonu gelmez bir kaht-ı ricalin hüküm sürdüğü, liyakatin ve ehliyetin hükümsüz olduğu durumlar gırla gider.
Soru: Gözümüzü kapatınca sorunların da kendiliğinden kaybolduğu bir dünya mı özlemeliyiz, yoksa sorunları samimi ve etkili bir şekilde çözmeyi mi öğrenmeliyiz; hangisi daha akılcı olur???
Daha fazla uzatmadan bu sosyal laboratuvarın adını koyalım. Bunun adı, bütün mütemmim cüzleriyle beraber "trafik düzeni", tek kelimeyle söylersek "trafik"tir. Bu konuya devam etmeyi umduğum bir sonraki yazıya kadar dilerseniz kendimizden başlayarak turnusolların hangi renge meylettiğine biraz bakalım ve altını çizdiğim soruları tekrar tekrar düşünelim.
Bu konuyu önemseyelim, zira; bölge, aidiyet, sınıf, meslek-meşrep, yaş, cinsiyet, âlim, zalim farkından bağımsız olarak yetmiş küsur milyon insanı birden ilgilendiren, bu kadar kapsamlı ve bir o kadar karmaşık, bu kadar vazgeçilmez ve bir o kadar sorunlar yumağı olan başka bir alan daha gösterilemez.