Türkler “Eşek Türk” Düzeyinde mi Görünüyor?
Türkiye sınırları içinde yaşayan, kendini Türk kabul eden, Türklüğüyle övünen, Türk kültürüyle kişilik bulan, ulus-devlet içinde şerefli bir birey olarak dünyaya kendini kabul ettirmiş olan “Türk İnsanı” saldırı altındadır. “Türklük benliği” kolay elde edilmemiştir.
Osmanlı Devleti, bir Türk devletiydi. Avrupalılar, Haçlılar, Batılılar; Osmanlı’yı hep bir Türk devleti olarak bildiler ve öyle kabul ettiler. Hatta, dünyadaki bütün Müslümanları bile Türk olarak adlandırdılar. Türk ve Türklük bir etnik unsur olmaktan çok, içinde pek çok etnik unsurları ve değişik dinlere mensup toplulukları barından bir üst kimlik olarak ortaya kondu. Batılılara göre; Osmanlı topraklarında yaşayan bütün Müslümanlar tarihte Türk idi.Onlar tarafından, şimdi de Türktür, gelecekte de Türk olarak adlandıralacaktır.
Osmanlı Devleti içinde Türk üst kimliği; kavm-i Türk’ü, kavm-i Kürt’ü, kavm-i Arap’ı, kavm-i Boşnak’ı, kavm-i Lâz’ı vb. kavimleri temsil ediyordu. Bugün de Türkiye Cumhuriyeti topraklarında yaşayan bütün etnik toplulukların hepsi; Türk üst kimliği altında yaşayan Türklerdir.
Ne zaman ki; 1789-1799 Fransız İhtilâlinden sonra, etnik gruplar bütün dünyada yavaş yavaş ayrıştı, Osmanlı Devleti de hem topraklarını, hem de halkını kaybetmeye başladı.
1923’de Büyük Atatürk ve silah arkadaşları tarafından; parçalanan, bölünen Osmanlı Devletinin yıkıntılarından Türkiye Cumhuriyeti kuruldu.
Türklük çok bedeller ödedi. 1826 Vakayi Hayriyye’den sonra 1839 Tanzimatın ilânıyla devam eden tarihi süreç hep Türklüğün aleyhine sonuçlandı. 1856 Islahat Fermanı, 1876 I. Meşrutiyet, 1908 II. Meşrutiyet, 1915 I. Dünya Savaşı derken sonunda yıkılış.
Osmanlı yöneticileri; Batı’nın kendisine Türk demesine bile aldırış etmeden; toprakları altında yaşayan Türkleri hep hakir görmüş; “kaba, eblek, aptal, nadan bir dağlı” olarak değerlendirmiştir. Hattâ, Osmanlı tebasını oluşturan etnik grupları Laz, Arnavut, Boşnak, Çerkez, Kürt diye sayarken sıra Türk’e geldiği zaman “Etrak-ı bîidrak” diye nitelendirmiştir. Yani “idraksiz Türk” demiştir. Oysaki kendisi Türk olmakla birlikte, Türklüğünü inkar ederek, sanki Osmanlı bir milletin adıymış gibi kendini “Osmanlı” olarak adlandırmıştır.
Neden böyle bir Osmanlı yönetici tipi ortaya çıkmıştır?
Bunu Ziya Gökalp “Türkçülüğün Esasları” (1923) adlı temel eserinde çok güzel açıklıyor. Diyor ki; “Türk enmuzeci ile Osmanlı enmuzeci birbirine zıttır.” Enmuzeç “tip. numune, örnek” anlamındadır. Yani Türk aydını, Türk tipi ile Osmanlı aydını, Osmanlı tipi birbirine çok terstir. Devam ediyor Ziya Gökalp: “Niçin Türk tipinin her şeyi güzel, Osmanlı tipinin her şeyi çirkindir? Çünkü Osmanlı tipi Türkün harsına (kültürüne) ve hayatına muzır olan (zararı dokunan) emperyalizmin sahasına atıldı, kozmopolit (milli niteliklerini kaybetmiş) oldu. Sınıf menfaatini, milli menfaatin fevkinde (üstünde) gördü. Filhakika (gerçekten) Osmanlı İmparatorluğu genişledikçe, yüzlerce milletleri, siyasi devresine aldıkça idare edenlerle, idare olunanlar ayrı iki sınıf haline geçiyorlardı. İdare eden bütün kozmopolitler (milli özelliklerini kaybetmiş kimseler) “Osmanlı Sınıfı”nı, idare olunan Türkler de “Türk Sınıfı”nı teşkil ediyorlardı. Bu iki sınıf birbirini sevmezdi.”
Ziya Gökalp bunları söylerken bu önemli eserinde; bize bugünün yöneticilerini tarif ediyor sanki. Bugün farklı mı? Yönetenler şimdi ayrı bir sınıf oluşturdu. Bu sınıfa “Ilımlı İslâm Sınıfı” diyebiliriz. Bu sınıf herhalde Türkleri sevmiyor. Hatta bu ılımlı İslâm sınıfı ve yöneticileri bilinçli bir şekilde Türk olmayanlar tarafından oluşturuldu. Çünkü bunlara göre, Türkler, sadece bir etnik gruptur. Ne demek Türk olmak, Türklüğüyle övünmek ve “Ne Mutlu Türküm” diyene sözünü kabullenmek? Çünkü “Her türlü milliyetçiliği ayaklar altına aldık” sözü aslında sadece “Türk milliyetçiliğini ayaklar altına aldık” anlamına gelmektedir. Bunlar, Osmanlı artıklarının torunları olunca Osmanlılık zihniyeti depreşti. Kendilerini Osmanlılıktan ayıran, etnik grubun Türkler olduğunu kabul ederek, bunları ayaklar altına almak gerekirdi. Şimdi aynen öyle yapılmak isteniyor.
Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları adlı kitabında şunları da söylüyor. İnanmayanlar açsın okusun bu kitabı.
“Osmanlı sınıfı, kendini millet-i hâkime(egemen millet) sûretinde görür, idare ettiği Türklere milleti mahkûme (bir hükümette din veya ırk bakımından azınlık olanlar) nazarıyla bakardı.”
Tekrar ben bugüne dönüyorum. Şu anda Türkiye’yi yönetenler; Türklere acaba “millet-i mahkûme” gözü ile mi bakıyorlar? Bu gözle baktıklarını herhalde açıkca söylemeseler de bunun böyle olduğu artık ortadadır. Ama Türkün büyük bir bölümü, halâ idrak edemedi. Halâ “Etrak-ı bîidrak” vaziyet içerisinde.
Ziya Gökalp, “Türkçülüğün Esasları” adlı eserinde sözlerine şöyle devam ediyor:
“Osmanlı, daima Türk’e ‘Eşek Türk’ derdi. Türk köylerine resmi bir şahıs geldiği zaman, ‘Osmanlı geliyor’, diye herkes kaçardı”.
İşte, Osmanlı’da Türk’ün durumu böyleydi. Büyük Atatürk ve arkadaşları yani Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucuları, toplumun sosyal yapısını milli devlete dönüştürürken ideolojik yapısını da oluşturmaya çalışıyorlardı. Bu ideoloji Türkçülük’dü. Türkiye Cumhuriyetine milli bir nitelik kazandırılıyordu. Bunun yapılması kolay değildi. Zaten zor oldu. Osmanlının mirasını tümüyle reddetmeye çalışmak hiç kolay değildi, hattâ mümkün görünmüyordu.
O sebeble; Batılılaşma, modernleşme (çağdaşlaşma) yolu seçildi. Ziya Gökalp “Türkleşmek-İslâmlaşmak ve Muasırlaşmak” olarak ortaya koymuştu bu hedefi. Yeniye dönüşmenin önünde iki engel vardı. Birincisi Hilafet, ikincisi din. Bu iki engelden birincisi kolaylıkla ortadan kaldırıldı. Ancak devleti lâikleştirmek kolay olmadı. Seküler davranışı yaygınlaştırmak bugün dahi sancılı bir süreçtir. Yeni cumhuriyet, bütünleştirici olma gerekliliğini de ortaya koymuştu. Tevhit (birleştirici olma, birleşme, birliktelik) uygulamalarına başlandı. Tevhid-i tedrisat (öğrenimin birleştirilmesi), tevhid-i adalet (adalet işlerinin birleştirilmesi), tevhid-i meskûkat (paranın, ekonominin, sosyal hayatın birleştirilmesi ) hep bu hedeflere yönelik çalışmalardı.
Bugün; Osmanlıya özlem çekenlerin, Cumhuriyet kurulurken destek vermeyenlerin torunlarının hesapları artık ortadadır. Biz Türkler, Osmanlıların bizi gördükleri gibi; “Etrak-ı bîidrak” değiliz, “Eşek Türk” değiliz. “Kaba, nadan, köylü, eblek, aptal dağlı” değiliz. Eğer böyle görüyorlar ve görmek istiyorlarsa çok yanılıyorlar çok. “Bu Cumhuriyetin %90’ı Türk oğlu Türk’tür” bu böyle bilinsin.