Türkiye’ye Geçmiş Olsun
TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Fransa Meclis Başkanı Bernard Accoyer’e gönderdiği mektupta, Fransız meclisinin gündemine alınan 1915 olayları ile ilgili yasa teklifine karşı Türkiye’nin rahatsızlığını dile getirdi (Hürriyet Gazetesi 14 Aralık 2011). Aslında ne Ermenilerin bu konudaki iddiaları yenidir ne de Fransa, ABD benzeri ülkelerin meclislerinde konunun gündeme gelmesi yenidir. Ancak Türkiye’nin tutumunda bir iki yüzlülük örneği vardır.
Çünkü Ermenilerin iddiaları daha çok 1915 olayları etrafında yoğunlaşmaktadır. Uzun yıllar Türkiye’yi yönetenler, “bu olaylar Osmanlı döneminde oldu, biz Osmanlı değiliz Cumhuriyetiz” gibi uçuk kaçık cevaplar verdiler. Güya Osmanlının devamı olmadıklarını söyleyerek bu tartışmaların tarafı olmayacaklardı. Hatta bununla da yetinilmedi, İttihat ve Terakki Partisi(İTP) yöneticileri gizli açık ifadelerle suçlanmaya başlandı
Günümüz Türkiye’sinde siyasi yelpazede en çok rastlanan husus İttihatçı (İTP) aleyhtarlığıdır. Belki buna düşmanlık demek daha doğrudur. Hemen her siyasi çevrede ittihatçılar hakkında oldukça olumsuz kanaatler gözlemek mümkündür. Şaşılacak olan husus ise benzeri kanaatlerin Ermeni partileri ve cemaati arasında da olmasıdır.
Türkiye kendisi için 19 Mayısı bir milat seçerek, ittihatçıları reddederek hatta mahkum ederek bu tartışmaların dışında kalmaya çalıştı uzun süre. Ancak Ermeni tarafı aynı yolu tercih etmedi. Mondros Mütarekesinden sonra yurt dışına kaçan ittihatçı liderlerini öldüren Ermeni fedailerini birer kahraman gibi, adlarını, hatıralarını yaşatmaya yöneldi. Günümüz Ermenileri arasında Teyleryan adını bilmeyen, onu hayranlıkla anmayan kaç Ermeni bulunabilir? Talat Paşa 15 Mart 1921’de Sogomon Tehliryan, Cemal Paşa 21 Temmuz 1922’de Tiflis’te Karakin Lalayan ve Sergo Vartanyan adlı iki Ermeni tarafından, 6 Aralık 1921’de Roma’da Sait Halim Paşa yine bir Ermeni fedai tarafından öldürülmüştür.Türkiye tarafı uzun süre bu ölümlerle ilgisiz kalmayı tercih etmiştir. Zaten İttihatçı olmak onlara yakın olmak İngiltere ve Rusya ile düşman olmak anlamı da taşırdı. İttihatçılara uzak olmak hele onlara hasım olmak ise İngiltere ve Rusya’ya yakın durmak anlamı taşırdı.
Türkiye uzun bir dönem bu isimleri unutarak Ermeni Sorunu’nu da kendince bitirmiş oldu. Sadece ittihatçıları değil, Ermeni terörüne karşı 33 yıl mücadele eden Abdülhamid’i bile Türkiye bazen “bir müstebit” bazen de “bir kızıl sultan” diye anmıştır. Hiçbir yerde Abdülhamid’in adı okul, cadde, sokak, mahalle, park ve üniversitelere verilmemiştir. Ama ona suikast yapan Ermeni teröristlerini “ey şanlı avcı” diye şiir yazarak öven Tevfik Fikret baş tacı edilerek adı okullara verilmiştir. Benzeri bir durum İttihatçılar içinde geçerlidir. İttihatçı ileri gelenlerinden ikisinin adının olduğu okul ismi bilinmektedir: Kuzguncuk Cemal Azmi bey İlköğretim Okulu ve Şişli Talat Paşa İlköğretim Okulu.
Her yıl özellikle Nisan ayında Türkiye’den pek çok heyet ABD’ye giderek lobi faaliyeti yaparak ABD meclisinden 1915 yılı olayları hakkında Türkiye’nin aleyhine bir kararın çıkmasını engellemeye çalışır. Son yıllarda buna bazı Avrupa ülkeleri de katılmıştır. Cemil Çiçek’in yazdığı mektupta böyle bir girişimin sonucudur.
Ancak Amerika ve Avrupalıların konu hakkındaki algısı, şimdiye kadar Ermenilerin ve onlara destek olan ilgili ülke yöneticilerinin de telkinlerinin bir sonucu olarak, 1915’te Ermenilerin bir soykırıma uğratıldığı ve bundan Türkiye’nin sorumlu olduğu şeklindedir. Türkiye’yi yönetenlerin biz Osmanlı değil Cumhuriyetiz gibi komik savunmaları yeterli bulunmamıştır.
Türkiye’nin savunması aslında 1915’i bir soykırım olarak kabul etmesidir. Çünkü 1915’te yönetici olan ittihatçılar zımnen suçlu sayıldıklarından bu şahısların isimleri unutulmaya çalışıldı. Biz Osmanlı değil cumhuriyetiz söyleminde de bu anlam fazlası ile vardır. İttihatçılar suçlu oldukları için zaten biz onları kendimizden saymıyoruz gibi bir kabuldür bunun adı. Ancak böylesi bir kabulü ne Ermeniler ne de onların destekçileri yeterli bulmamıştır.
Son dönemde Hükümete yakın duran medya organlarında 1915 olayları için ittihatçıları sürekli suçlayan yazı ve haberler yer almaktadır. Şimdi yurt dışına giden milletvekili heyetlerinin okudukları gazete ve izledikleri tv’ler büyük ölçüde bu haberleri yayınlamaktadır. Lobi faaliyeti ile yurt dışına gönderilenlerin okudukları gazete ve izledikleri tv’lerde bu haberler ne ölçüde yer almaktadır? Milletvekilleri bu konuya ne kadar vakıftır? Yurt dışında el aleme 1915 olaylarının iç yüzünü anlatmaya çalışan bu sayın yetkililer öncelikle kendilerine yakın olan yayın organlarına işin doğrusunu anlatmalı değil mi? Hatta devletin TRT’sinde bile bu tür görüş ve haber örneklerine tartışma programlarında rastlanmaktadır.
Günümüz Türkiye’sinde, hükümete yakın yayın organlarında 1915 olaylarında İttihatçıları suçlamayan görüşlere neredeyse hiç yer verilmez. Tek yanlı olarak neredeyse bütün bir yıl İttihatçıları suçlayan, 915’te Ermeniler soykırıma uğramıştır tezini işleyen görüş haber ve yazılar bu yayın organlarında sürekli tekrarlanmaktadır.
Hükümet çevreleri bu işe bir son vermelidir. Gerçekten yakın oldukları yayın organlarındaki bu görüşleri paylaşıyor iseler, yurt dışına el aleme mektup yazarak bu işi anlatmak bir iki yüzlülük değil midir? Ya dışarıda savunur oldukları görüşleri içerde de savunmalı, ya da içerde hoşgörü ile karşıladıkları, ittihatçıları Ermeni Soykırımı yapmakla suçlayan tezlere dışarıda da sahip çıkmalıdırlar. Çünkü böyle içerde başka dışarıda başka bir tez savunmak Türkiye’ye bir fayda sağlamamıştır.
Gelinen sonuç itibarı ile Türkiye bu davayı kaybetmiştir. Ermenilerin Tehliryan’a gösterdikleri ilgiyi Türkiye, Abdülhamid, Sait halim ve Talat Paşa’dan esirgemiştir. Ancak böyle bir tutum Türkiye’yi Ermeni Soykırımı tartışmaları dışında tutmaya yetmemiştir.
Türkiye’yi yönetenler kararlarını vermelidir. Ya Abdülhamid, sait Halim ve Talat Paşalara itibarlarını iade ederek, “hayır bir Ermeni katliamı değil, bir Ermeni Mukatelesi olmuştur” diyecektir ya da böyle ezik, mahcup, utangaç bir havada ittihatçıları mahkum eder görünerek, Türkiye’yi mahkum etmeye devam edeceklerdir.
Türkiye bu sonucu hak etmemiştir. Avrupa ülkelerinde neredeyse meclisinden soykırım kararını geçirmeyen ülke kalmamıştır. Türkiye’ye geçmiş olsun demek mi gerekiyor?