Türkiye’nin Tarımsal Biyoteknoloji Fobisi
İngiltere’nin resmi FSA (Food Standards Agency) kuruluşu 80 sayfalık bir rapor hazırlattı. GDO’ların kabullenilmesinde “karşıt” ve “taraf”ların, olaya yaklaşımlarının analizi ile yola çıkılan raporun asıl amacı, kamu oyunun karar verirken daha sağlıklı düşünebilmeleri için bazı eksik bilgilerin sunulması. Karşıtların yaklaşımlarının bilimsel olmaktan uzak “duygusal” ve “ideolojik” şeklinde tanımlayan raporun yayınlanma çalışmaları halen sürüyor.
Diğer taraftan GDO karşıtlarının savundukları “kral kelebeklerinin ölümleri” gibi bir seri savın tutarsızlıkları izlendikçe, GDO’lu ürün tüketimi artarak devam edecektir. AB’nin transgenik ürünlerin ithalatına karşı çıkması nedeniyle ABD ve Arjantin tarafından Dünya Ticaret Örgütüne şikayet edilmişti. Söz konusu hukuk savaşını AB kaybetmiş idi. Gerekçede ise Rusya ve Avusturya’da yapılan fare deneyleri sonuçlar gibi bir seri iddiaların tutarsız bulunması idi.
Bilindiği gibi GDO gerek bitkisel üretimde ve gerekse ilaç sanayiinde kullanılmaktadır. Domuz gribi aşısının da GDO’lu olduğu da bilinmektedir. Karşıtlarının, ilaçda GDO olayına tarımsal biyoteknolojiden farklı yaklaşımı “duygusal” ve “ideolojik” değil midir?
Tarımsal biyoteknolojiye geçen ülkeler her bir bitkide GDO olayını adım – adım, olay – olay ele almışlardır. Böylece konunun topluma tanıtımı ve benimsetilmesinde daha kolay olacaktır. Türkiye’nin bazı bitkilerin birincil ve ikincil gen merkezi oluşuna ve hatta gen merkezi olmayaşına bakılmaksızın “çevreye salım” konusunda tartışmaya açılabilir. Aslında gen merkezi Türkiye olan buğday, arpa gibi bitkilerin biyotek çeşitlerinin ülkemizde ekiminin şu aşamada konu dahi edilmemelidir. İşte bu aşamada Meksika örneği devreye giriyor. Ortalama %30’luk bir avantajdan ABD’li mısır üreticisi yararlanırken, Meksika’nın salt mısırın gen merkezi olması nedeniyle yararlanamaması bir an evvel tartışmaya açılmalıdır. Bu konuda Meksika, olayı eyalet – eyalet değerlenlendirme yolunu seçmiştir. Aceba olayı bu denli detaylı ele alabilecek, tartışabilecek zeminlere gereksinim var. İşte bu aşamada STK’lara büyük işler düşmektedir.
Tüm bu karalama kampanyaları sürüp giderken, Avrupa Komisyonunun GDO kayıtlarından sorumlu kuruluşu “Joint Research Center”’in AB’de tarla denemeleri ile ilgili son kayıtlara bir göz atmakta yarar. Aşağıda da görüleceği gibi son zamanlarda değişik amaçlara hizmet edecek çok sayıda biyotek hat (çeşit adayı) bazı AB ülkesinde Tarla Denemelerine alınmışlardır.
Diğer taraftan AB’de de çok yıllık (meyve – orman ağacı) bitkilerin tarla denemeleri sürdürülen ülkelerin listesine göz atıldığında, hemen hemen her AB ülkesinin bir biyotek çeşidin peşinde olduğu gözlenecektir.
Şimdi insan düşünüyor. Çin, Hindistan, İran. Mısır, Uganda ABD, biyoteknolojiden ülkelerinin ihtiyaç duyduğu çeşitleri biyoteknoloji ile kapatadursunlar, Türkiye’yi bu olanaklardan yararlandırmamak için sanki bir güç oluşmuş. AB, biyoteknoloji ülkelerinin konsorsyumunca GDO’ya “hayır” konulu mahkemeyi kaybetmişti. Burda temel neden bir sürü savın “tutarsız“ bulunması idi. Şimdi aynı sav Türkiye’de hem de üretimle öncelikle ilgilenmesi gerekli kesim tarafından tekrarlanıp duruyor. Aceba kime servis veriyorlar? Ortalama %30 daha ucuz olan transgenik soya’dan yararlanamayan Türk yem, et sanayi rakiplarine nasıl direnebilir? Yarının dünya düzeninde, o uluslar arası rekabet ortamında hangi silahla savaşılabilir? Tarımsal biyoteknolojinin avantajlarından yararlanamayan Türk çiftcisnin durumu ne olacak? Biyoteknoloji karşıtı olarak yetişen kadroların bu alanda desdeklebilceklerini mi zannediyorsunuz? Bakın bir biyoteknoloji karşırı bir web sitesinde skandal olarak nitelendirilen özel habere:
MEB NE YAPACAK? Çocuklarımız geleceğimize dönük canlı bomba olarak eğitiliyor ama MEB uyuyor. İlköğretim 4. Sınıf Türkçe kitabında çocuklara GDO ürünleri bakın nasıl anlatılıyor...Milli Eğitim Bakanlığı'nın bu skandalla ilgili ne yapacağı merak konusu...
Söz konusu site, benzer yurtdışı STK’lardaki gibi “ne kadar acı, o kadar para” prensibine göre hareket etmekte ve olaylara doğal olarak “duygusal!” yaklaşmaktadır. Hatta biyoteknolojiye bilimsel yaklaşanların “deşifre” edilmelerinin gerektiği dahi savunulmakta.
Bu durumda “Türkiye Bilimler Akademisi Temel Bilimler Öngörüleri” olan:
· “DS11 İlk GDO üretim ve araştırma merkezi açılacaktır”
· “DS17 Stratejik kültür bitkilerinin en az birinde tuz ve kuraklık stresine toleranslı transgenik bitki geliştirilmiş olacaktır”ın
gerçekleştirilebileceğini mi bekliyoruz? Lütfen madalyanun diğer yüzüne bir göz atalım. Özellikle hayati bilim alanında çalışanlar. Üreticinin yanında olduklarını savunanlar. Bırakın şu ideolojik yaklaşımınızı da “yarının Türk üreticisinin rekabet gücü”, “yarının Türkiyesi için yeni çeşitlerin nasıl geliştirilebileceği”, “biyoteknolojiden nasıl yararlanabileceğimiz” konusunda kafa yoralım.
Prof. Dr. Nazimi Açıkgöz