Türkiye’de ABD-İngiltere Vesayeti mi?
Türkiye kamuoyu şaşkınlığı üzerinden henüz atamıyor. Gazetelerde, TV
ekranlarında yorum yapanlar, yazanlar, konuşanlar kırıntı bilgilerleyıllarca önce planlanmış uygulamaya konmuş stratejileri anlamlandırmaya
çalışıyor. Türkiye'de ve bölgede, ne oluyor, neler olacak konusunda
netleşen bir stratejik öngörüye sahip değiller.
Türkiye; yeniden yapılandırılıyor. Demokrasi, askeri vesayetin tasfiyesi
sürecinden geçiyor. Siyasi partiler, TSK, medya, iş dünyası, üniversiteler
ağır baskı altında.
Stratejik havuzlarda şekillendirilenler uygulandıkça; şaşkınlıkla olayı
izleyenlerden niçin sorusuna cevap bulmaya çalışıyor. Oysa *global
bakış;*olanları olacakları gösteriyor.
Nasıl mı? Bakın; Yıllarca sol kesim askeri vesayeti, Gladio'yu eleştirdi.
Sağ iktidarlar *ABD-İngiltere endeksli askeri vesayeti* benimsemişlerdi. Bu
yenilenmeliydi. Ve yenileniyor.
Ancak güçlenen TSK ve sivil yapı; sağında da solunda geleneksel algısını
tersyüz etti. ABD-İngiltere için Türkiye tehlikeli dönüşüm geçiriyordu.
Kontrol altına alınmalıydı. 1939 askeri anlaşmayla başlayan 1951 NATO ya
girişle devam eden *denetimli serbestlik uygulaması* hayal kırklıklarına
yol açabilirdi. Türkiye zaptedilemeyecek duruma geliyordu.
Onlara göre; Genç ve dinamik nüfusu, yetişmiş iş adamaları sorgulayan
aydın kesimi ile tehlikeli potansiyel bir güç olabilirdi. Bu algı batı
karar odaklarını harekete geçirdi.
Yaşananlar; Türkiye'nin demokratikleşmesinden çok siyasi iktidarın ve
TSK'nın NATO dışında baskın ve etkin bir güç haline gelmemesi ile
ilgilidir. Amerikan Hava Kuvvetleri istihbarat servisinde ve sonra CIA'da
görev yapmış, doktora tezi Osmanlı ordusu üzerine olan M. Gunter Amerikan
Kara Kuvvetleri'nin dergisi olan Parameters'da 2000 yılı yaz sayısında
"Yükselen
Hegemon:Türk Stratejisi ile Askeri Modernizasyon Arasındaki Boşluk başlıklı
makalesinde "Modern silahlara ve gelişmiş kabiliyete sahip olan Türk
Ordusu, ülke içinde kültürel ve anayasal gücünde önemli değişiklikler
yapılmadıkça, ne kısa vadede komşularına ne de uzun vade de Türkiye halkına
rahat yüzü gösterecektir" derken, ABD'nin güçlenen bir Türkiye ve etkili
TSK ile daha zor müttefik olduğunun da altını çizmektedir.
ABD ile TSK arasındaki ortaklık 1990'da TSK'nın K. Irak'a girmeyi
reddetmesi ile parçalanmaya başlamıştır. 1990'lı yıllarda ABD-TSK gerilimi
K. Irak merkezli olarak devam ederken, TSK hızla modernleşen, ateş gücü ve
hareket kabiliyeti artan, öz güveni yükselen, savaşan bir orduya dönüşmeye
devam etmiştir. Bu durum, Türk-Amerikan ilişkilerini daha da germiştir. 28
Şubat döneminde TSK ile Pentagon arasında kurulan yakın ilişki de
ilişkilerin genel olumsuz eksenini değiştirmemiştir. Org. Kıvrıkoğlu, dört
senelik görev süresi boyunca; Çin'i ziyaret ederken, ABD'yi ziyaret
etmeyerek gerilimi sergilemiştir. Org. Özkök ABD kaynaklarında TSK'nın
tekrar NATO'laşması için umut olarak gösterilmeye başlanmıştır.
TSK ile ilgili şikayetlerin ve Org. Özkök'e beslenen umutların sadece
Amerikan askerleri ile sınırlı kalmadığı *Wikileaks
belgelerinin*yayınlanmasından sonra ortaya çıkmıştır.
18 Nisan 2003 tarihinde ABD'nin Ankara Büyükelçisi Pearson'un Washington'a
geçmiş olduğu telgrafta TSK'da üç grup olduğu savunulmuştur*: "Birincisi,
Türkiye'nin stratejik çıkarlarının, ABD ve NATO ile sıkı bağları
sürdürmekte olduğunu, istekli olsa da olmasa da kabul eden Atlantikçiler.
İkincisi, ABD ile bağları sürdürme ihtiyacına öfkelenen, Türkiye'nin AB
üyeliğine karşı çıkan, kimseye güvenmemeyi (Irak topraklarında kurulacak
bağımsız bir Kürt Devleti'ni destekleme niyetinden emin oldukları ABD de
buna dahil) yeğleyen ve Kemalist devletin tavizsiz biçimde korunmasında
ısrar eden katı Milliyetçiler. Üçüncüsü de Avrasya konseptinin, Rusya'nın
hakimiyetindeki tabiatını kavramaksızın, uzun zamandır ABD'ye bir
alternatif arayan ve Rusya'yla ya da Rusya ile İran'ı veya Rusya ile Çin'i
içine alan iyi tanımlanmamış bir gruplaşma ile daha yakın ilişkiler kurmayı
düşünen Avrasyacılar."
Belgenin devamında, "Türk Genelkurmayı'nın ABD'nin Irak stratejisine
karşı uzatmalı muhalefeti, operasyonel konularda ayak sürümesi ve ABD'nin
Irak'ta Türk karşıtı bir gündemi olduğuna dair devam eden suçlamaları,
Genelkurmay'ın ABD ile ilişkilere ne kadar bağlı olduğu konusunda daha çok
soru sorulmasına yol açtı... Özkök'ün ABD ile yeniden sağlam bir işbirliği
inşa etmek için Türk Genelkurmayı'ndaki muhaliflerinin emekli olmasını
bekleyerek fırsat kolladığı yönünde bazı ipuçlarına sahibiz. İrtibatta
olduğumuz kişiler, Türk devlet sistemi üzerindeki mevcut askeri hakimiyette
köklü değişiklikler olması kadar, ABD-Türkiye ilişkisinin yeniden dinamizm
kazanmasının da, hem katı muhafazakarların istifasını hem de özellikle
modern, ileri görüşlü, yeni bir subay kadrosunun yetişmesini
gerektireceğini tahmin ediyorlar."
Yine belgede; katı milliyetçi ve Avrasyacı olarak isimler verilmiştir.
2002'de AB tam üyelik sürecini destekleyen TSK, askeri vesayetten
vazgeçmeye hazır olduğunu ortaya koyarken, yapı iktidara gelince bir
şaşkınlık dönemine girmiş, yanlış bir tavır ile koalisyonun ABD/AB/NATO ile
ittifakının boyutunu yeteri kadar algılayamamıştır.
Olanlar; askeri vesayetin tasfiyesi ile ilgili olmaktan çok TSK'nın
NATO'laştırılması ile ABD-İngiltere vesayetinin devamının
sağlamlaştırılması *çabalarıdır.
Yaşananlar dinamik insan gücü ile bölgesel ve küresel aktör sürecine giren
Türkiye'nin ABD-İngiltere vesayetinde kalma veya çıkma mücadelesi olarak
görmek gerekir.
Günün Sözü: Algısı zayıf olanların kullanılması kolaydır.