Türkiye Üzerine Oynanan Oyunlar
Kültür, milletleri birbirinden ayıran, milletlere şahsiyet ve kimlik kazandıran, iç dinamizmini veren bir olgudur. Kültür bir hayat felsefesi, yaşam biçimi olup yıllardan beri medeniyet birikimi ile meydana gelir. Kültür ve Medeniyetimizin temelini mutlak tefekkür ve inanç sistemleri oluşturmaktadır. Geleneklerimiz, göreneklerimiz, adet ve ananelerimiz milli kültürümüzün ana kaynağıdır. Kültür ve medeniyetlerini kaybeden toplumların parlak bir geleceği de olamaz. İnsan bir kere kültüründen kopmayı görsün, kendi benliğini kaybettiği gibi özendiği toplumlara da benzeyemez. Kültürünü, dilini, inançlarını kaybeden toplumları birbirine düşürmek, birbirleriyle de kavga ettirip yönetmek o derece kolay olmaktadır. Bugün bu durum maalesef bütün İslam ülkelerinde en acı bir şekilde yaşanmaktadır. Oysa ki, Yüce Allah(c.c.) Kur’an ı Kerim’in Rum Süresinin 32. Ayeti Kerimesinde şöyle buyurmaktadır:
“ O kimselerden ki, dinlerini parçaladılar ve fırka fırka oldular. Her grup yanında olan (anlayış ve yaşantı) ile sevinmektedir”. Mezhep kavgalarının içinde cebelleşen Müslüman dünyasının bu ayetten haberleri yok gibi…
Hz. Muhammet(s.a.v.) ile İslam dini yeryüzünde yayılmaya başlayınca dünya milletleri iki cepheye ayrılıverdi.Bir tarafta vahye dayalı İslam Dinine inanan Müslümanlar, diğer tarafta ise İslam Dinine inanmayıp ret edenlerin meydana getirdiği gayri Müslimler.
- yüzyılın sonlarına kadar dünya liderliği İslam toplumlarının elindedir. Maalesef bu yüzyıldan sonra üstünlük giderek batının eline geçmeye başlar. Batı, ikinci dünya ülkelerini sömürge haline getirmeye başlayınca zenginleşerek teknik üstünlüğü de sağlarlar. İslam Devletinin son temsilcisi olan Osmanlı Devletini iç ve dış düşmanlar elbirliği ile yıkmaya çalışırlar.
Osmanlı, düştüğü bu sıkıntıdan kurtulabilmek için batı ülkelerine güvendiği insanları göndererek batı ülkelerinde eğitim görmelerini sağlar. Eğitimlerini batıda tamamlayarak Yurda dönenler, kurtuluşun ancak batılılaşmak suretiyle gerçekleşeceğine inanarak çalışmaya koyulurlar. Önce eğitim sistemimizi değiştirerek işe başlarlar. Genç Osmanlılar, Jön Türkler, İttihatçılar hep bu görüşü benimseyip farkında olmadan koca bir imparatorluğun yıkılmasında batılıların maşası haline gelirler. II.Abdülhamit’i tahtan indirenler, Abdülhamit’in açtığı okullarda yetişen devlet adamları ve subayları olmuştur. Maziden kopup, kendi benliğini inkar edip batılı olmaya çalışmalarının acı sonucunu hem kendileri yaşar ve hem de millete acı bir şekilde yaşatırlar.
Üç yüz yıldan beridir batılıların Türkleri tarihten silmek için hazırlamış olduğu projeleri uygulamada batılılara bilerek veya bilmeyerek yardımcı olan bazı aydınlarımızdan birkaç örnek vermek istiyorum. Bu konuda yazılmış ciltler dolusu eser olmasına rağmen bir hatırlatma yapalım.
Osmanlı Devletinin son dönemi ile Cumhuriyet dönemi aydınlarından bazılarının din ve devlet anlayışıyla ilgili bazı görüşlerine ait örnekler aşağıda verilmiştir. İnsanlar, mazisinden kopunca ne hale getiriliyor ibret alına!…
Aydınlarımız Ne Diyor?:
1-Tevfik Fikret, Serveti Fünün Edebiyatının baş temsilcisi, Şair, yazar, teorisyen. Osmanlı Devletinin devlet Başkanı ve Halifesi olan II. Abdülhamit Han’a Ermeni çeteleri tuzak kurarak suikast girişiminde bulunurlar. Fakat suikast başarısız olur. Bu suikast üzerine yazdığı şiirde Fikret:
“Ey şanlı avcı,
Damını (tuzağını) beyhude kurmadın!
Attın…fakat
Ne yazık ki, vuramadın” der.
Yazar teröristleri şanlı avcı olarak takdim eder ve Sultan’ı öldüremedikleri için de hayıflanır .
2- Meşhur şairlerimizden biri !
… Kafes ardında hanımlar gibi saklıydı Hamid !
… Adam mı, cin misin?
Yok bir gören eden
Çünkü saklanıyorsun bucak bucak bizden”. Der.
Kartel medyasının, emperyalistlerin kan donduran propagandaları, yabancıların algı operasyonları sonunda batı hayranı kesilen aydınlarımızın ne hale geldiğine çarpıcı bir örnek değil mi?
Vatanın parçalanıp yok olmasına sebep olan Siyonist akımların iç yüzünü öğrenen bu şair, sonradan vatan şairlerinin başında gelerek bu necip milletin gönlünde taht kurmuş,Kurtuluş savaşını bütün varlığıyla desteklemiştir.
3-Mizancı Murat, Lise Öğretmeni, aydın.
Darüşşafaka Lisesinde öğrencilerine ders verirken;
“Padişah II. Abdülhamit, insanların ayaklarına zincirler vurdurup İzzettin vapuruna bindirterek Tekirdağ açıklarında denize attırmaktadır”. Rahmetli Menderes’in, öğrencileri kıyma makinelerinde kıydığı yalanı gibi…
4-Ömer Taşpınar’ın hazırlayıp yönettiği “Türkiye’nin Yeni Anayasal Krizi: Yargısal Bir Darbe mi?” Paneline konuşmacı olarak; Hukuk Prof. Levent Köker ve Mümtaz Soysal katılır. Mümtaz Soysal sunduğu tebliğde:“Bu Cumhuriyeti biz kurduk, onu koruyacağız ve onun ilkeleriyle ters düşen partileri elbette kapatacağız. Aldıkları oyun, toplumsal desteğin herhangi bir önemi yoktur. Bu, Cumhuriyet ile düşmanları arasında bir savaştır ve çok uzun bir süre devam edecektir. Bunun sona ermesi, ancak toplumun tümünün Cumhuriyet ilkelerini benimsemesiyle mümkün olur”. Cumhuriyet düşmanları olarak nitelediği kendilerine oy vermeyen halk mı acaba? (Mustafa Akyol/STAR)
5-Prof. Erbay Bardakçıoğlu, İstanbul’un fetih yıldönümünü kutlayanlar için bakın ne buyuruyor?“Bugün muhteşem bir uygarlık olan Doğu Roma imparatorluğunun başkenti Konstantinepolisin barbar ve bağnaz bir kabile tarafından işgalinin yıl dönümünü mü kutluyorsunuz?”. (Ahmet Anapalı/ Akit)
6-Sanatçı Mustafa Altıoklar’ın fetih olayı ile ilgili düşüncüleri:
“İki dandik takayı Haliç’in uysal sularından geçirip topu topu Avcılar kadar bir üvey kasabayı gasp etmeyi fetih diye kutlayan aptallar”.
7-Bekir Coşkun: Yazar. 15 Temmuz 2016 isyanı ile ilgili olarak isyanın hemen ertesi günü yazdığı makalede:(Sözcü)
“Müsamere…Korkmuş ve sinmiş bir Türkiye: Bir taşla üç kuş: Hem; Askeri Şurada yapılacak temizlik bu sefer böyle oldu. Hem; kahraman sayılır ve “Başkanlık” yolu daha açıktır. Hem; bir dinci kalkışmanın provası yapıldı. Daha ne istersin!
8-Emin Çölaşan, Sözcü gazetesi yazarlarından Eylül 2016 Sözcü gazetesinde yazdığı makalede özetle:
“Ulu Hakan Abdülhamit Han diye söz ettikleri onursuz padişah, meclisi kapattırmış ve bir daha açtırmamıştır”. O gün o meclis kapatılıp Osmanlı Devletinin ömrü 40 sene daha uzatılmasaydı, bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti de yoktu. O Mecliste bulunan milletvekillerinin üçte ikisi gayrı Müslim olup Osmanlı İmparatorluğunu biran önce çökertmek için devleti 93 harbine bile bile sokmuşlardı..
Yabancı Devlet Liderlerinin Osmanlı Devleti ile Türkiye Cumhuriyetine Karşı Takındıkları Yıkıcı Tavırları:
1- Patrik Gregorios’un Rus Çarı Aleksandr’a yazdığı 1821 tarihli mektubu, târihî ve ibret verici olması bakımından çok dikkat çekicidir.“Türkleri maddeten ezmek ve yıkmak imkânsızdır. Çünkü Türkler Müslüman oldukları için çok sabırlı ve mukâvemetli insanlardır. Gâyet mağrurdurlar ve izzet-i îmân sâhibidirler. Bu hasletleri, dinlerine bağlılıkları ve kadere rızâ göstermeleri yanında kumandanlarına, büyüklerine olan itâat duygularından gelmektedir. Türklerde evvelâ itâat duygusunu kırmak ve mânevî bağlarını parçalamak, dînî metânetlerini (sağlamlığını) zaafa uğratmak icâb eder. Bunun da en kısa yolu, millî geleneklerine, mâneviyâtlarına uymayan hâricî fikirler ve hareketlere alıştırmaktır. Yapılacak olan, Türklere bir şey hissettirmeden, bünyelerindeki tahrîbi tamamlamaktır.”
2- Siyonist Yahudi Süleyman Mansur un ABD’leri senatosuna verdiği 1967 tarihli Raporda: “Biz Türklerden Kudüs’te bir parça arazi almak için izin istemiştik. Bunun için milyonlarca altın rüşvet bile teklif etmiştik. Ama, Sultan Abdülhamit Han, adamlarımızın bu teklifini ret ettiği gibi onları huzurundan da kovdu. Şimdi emin olun ki, biz bu mağrur devleti yerin dibine geçireceğiz ve kibirli Türk Milletini de İslam’dan koparıp, Kızılderililerden daha beter duruma düşüreceğiz”.Der. (M.Necati Özfatura/Türkiye)
3- AB’liği. Dönem Başkanı olan İtalya dış işleri bakanı Gianni, 19.12.1989 tarihinde AB’liği. yetkililerine verdiği raporda:
“Başta Cezayir olmak üzere Kuzey Afrika’da Müslüman gençler hızla İslami hayata yöneliyor. Bu İslami uyanış ise, Avrupa’nın güneyden İslam tarafından kuşatılması demektir. Kuzey Afrika’daki İslami uyanışı boğmak için, Müslüman gençleri; eğlence merkezlerine, gece kulüplerine, fuhuş, cinsi sapıklık ve kötü alışkanlıklara kanalize etmeliyiz. Bu ise onları küçük yaşta Kur’an ı Kerim’den, dini bilgileri öğrenmeden koparmakla olur. Bu proje için AB’liğinin 14 milyar dolar ayırmalıdır.”.Der. Acaba batılılar istedikleri için mi okullarda Kur’an ı Kerim’i yasakladık.
4- Blair( Eski İngiltere başbakanı, Ortadoğu BM,ABD,AB,ve Rusya’nın özel Ortadoğu temsilcisi) 23 Nisan 2014 tarihinde Londra’da yaptığı konuşmada:
“Batılı liderlerin Ukrayna konusunda Rusya ile farklılıkları bir yana bırakıp radikal İslam tehdidine odaklanmaları gerekmektedir. Radikal İslam tehdidi toplumların hatta milletlerin istikrarını bozuyor. Küreselleşme çağında, hep birlikte barışçıl bir şekilde yaşama imkanını zayıflatıyor. Bu tehdidi kabullenmekte isteksiz; etkin bir şekilde mücadele etmek konusunda da güçsüz görünüyoruz” der.
5- ABD Başkanı Bush,Yahudi asıllı Danimarkalı sosyolog Cheryl Benard’a “İslam’ı Farklılaştırma Raporu” hazırlatır.Amaç ABD’nin İslam Dünyasında izlenmesi gereken stratejiyi belirlemektir. Bütün Müslümanları üç gruba ayıran bu raporda:
“a- Modernistleri destekleyin, layıkları kayırın,
b- Kökten dincilere karşı gelenekçileri destekleyin,
c- Fundamentalistlere karşı savaş açın ve bunların teröristlere yardım ettiğini ilan edin.
“Bizim yolumuza uyanlar, modernistlerdir. Bunlar, batılı yaşam tarzına yakındır. Şerif Mardin, sivil yaşam tarzını İslam ile özleştiren birisidir.
Fetullah Gülen de “Sufizimden” çok etkilenmiştir fakat İslam modernistlerini savunur. Buna rağmen bunlarla birlikte çalışabileceğimiz anlaşılmaktadır”.denir. Strateji belirlenmiştir artık
Fetö, 22 Mart 1999 tarihinde Ecevit’tin tavsiyesi ile devlet memuru olmadığı halde yeşil pasaport alarak özel uçakla Chicago’ya sözde ameliyat olmaya gider, ama ameliyatta olmaz.
6- Diyanet işleri Başkanı Prof.Dr. Mehmet Görmez, Sapanca Etkinliklerinde yaptığı bir konuşmada; bir papazın konuşmalarından bir pasaj sunar.”Papaz;
“Bizim atalarımız ellerinde bir İncil’le o günün çetin şartlarında şark memleketlerinin daha da çetin şartlarına giderek misyonerlik faaliyetlerinde bulunuyor, insanları Hıristiyan yapmaya çalışıyorlardı. Biz ise hazır imkanlara kavuştuk. Şarkın evlatları kendi ayakları ile başta Almanya olmak üzere Avrupa’ya geldiler ama onları Hıristiyan yapamadık”.diye Müslümanları Hıristiyan yapamadıklarına üzülmekte ve kendisini affedememektedir.
7-15 Temmuz 20016 gecesi ülkemizde başlatılan Fetö İsyanını, asil milletimizin canı, kanı pahasına bastırması üzerine;
-Amerikalı bir emekli asker olan Ralph Peters, Fox News’ta yaptığı yorumda:
“ Eğer darbe başarılı olsaydı, İslamcılar kaybedecek biz kazanacaktık”. Diyerek hayıflanarak darbeyi bizzat hazırladıklarını itiraf etmektedir.
Sonuç:
Batılılar bunca tarihi, etnik, dini ve fikri ayrılıklarına rağmen bir araya gelerek AB birliğini kurdular. Aralarında çıkan yüz yıl ve otuz yıl savaşları ile birinci ve ikinci dünya savaşlarında kaybettikleri maddi ve manevi kayıplardan ders alarak bütün geçmişlerini unutup A.B.’ğini kurdular. BM’leri Güvenlik Konseyi’ni kuran batılı beş devlet, soğuk savaş döneminde Varşova Paktı ülkelerini düşman ilan ederek yıllarca dünyayı idare ettiler. Varşova paktı dağılınca yeni bir düşman icat etmeleri gerekiyordu. Bu düşman hazırdı ve yanıbaşlarında bulunan :İslam ve İslam ülkeleriydi…
Ülkemizin aleyhine yapılan düşmanca çalışmalara ait binlerce örnekten bir tutam yukarıda sunulmuştur. Üç yüz yıldan beridir sinsi olarak yapılan düşmanca çalışmalar son on yıl içinde daha planlı, daha acımasızca ve daha kanlı yürütülmektedir.15 Temmuz İsyanı bunun en kanlı tanığıdır.
Akla hemen şu soru geliyor.
Son yüzyılda yaşayan aydınlarımız kendi toplumuna neden bu denli yabancılaşarak vatanına, milletine düşman kesiliveriyorlar?
Devlet, kendi Milli Eğitim kurumlarında okutup yetiştirdiği subay ve akademisyenler neden vatan haini olup düşmanları ile birlikte vatanı yok etmek için bu kadar istekli çalışıyorlar, hainlik yapıyorlar? Bu soruya birlikte cevap bulmaya çalışıp “Müslüman bir delikten iki defa ısırılmaz” veciz sözünde belirtildiği gibi bir daha bu çıkmazlara düşmeyelim.
Bu soruya en başta verilecek cevap; “Türk Eğitim Sisteminin Milli Olmamasıdır”. Kısaca bu soruyu birlikte analiz etmeye çalışalım.
Eğitim sistemi şu başlıklar altında değerlendirilmektedir.
1- Müfredat Programları- Verilen Bilgiler
2- Öğretmenler, Öğretim Görevlileri
3- Öğrencilerin psikolojik yapıları, Kişilik durumlarının değerlendirilmesi
4- Öğretmen- Öğrenci ve Veli ilişkileri
5- Okulların Fiziki Donanımları
Nasip olursa bir sonraki yazımız da bu konuları analiz etmeye çalışacağız.
Selam ve dua