content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

06 Haz

Türkiye Suriye’ye Benzer mi?

Katliam haberleri yayıldıkça Beşar Esad’ın reformlara devam kararları ve mahkumları, tutukluları affettiği haberleri de yayılmaya devam ediyor. Ancak dünya bu olup bitenlere karşı oldukça sessizdir. Hiçbir Arap ülkesinden, yönetiminden bir tepki bu güne kadar duyulmamıştır. Arapların düşmanSuriye’den katliam haberleri gelmeye devam ediyor.Her gün yeni bir katliam haberi ile birlikte Suriye’nin yeni bir şehri kasabasının da adı duyuluyor. Hiçbir meşruiyeti olmayan Suriye diktası kimi affedebilir? Acaba Suriye halkı onu affedebilecek midir? Halkı gazabından Suriye’nin katillerini kim kurtarabilecektir? Haberlere bakıldığında, Beşar Esad, dayıoğlu Hafız Makhlouf, Mahir Esad, Zual Hima Şalis, Fevvaz ESad ve Munzur Esad gibi isimler sıkça duyulmaktadır. Adı geçenlerin hemen hepsi Esad ailesindendir. Suriye diktası bir aile/sülale saltanatıdır. 50 Yıla yakın bir zamandan beri sürmektedir.

Suriye şehirlerinde, son olarak Hama’da halkın üzerine tanklar sürülmüş, yüzlercesi sokaklarda ezilerek, cesetleri sokaklarda parçalanarak vahşi bir larının İsrail’den önce kendi yönetimleri olduğu bir kere daha görülmüştür. Lübnan Hizbüllah Lideri Nasrallah ise bu hengamede, Suriye halkının “Başkan Esad’ı sevdiğini” söyleyebilmiştir. Yani gönlünün Esad’dan yana olduğunu açıklamıştır. Dikkat edilirse İran yönetimi de tercihini Suriye’den yana yapmıştır. İsrail ise bu olaylar karşısında elbette sessizdir. Çünkü Suriye’de bir iktidar değişmesi halinde Müslüman Kardeşlerin tümüyle veya içinde bulunacağı bir Suriye Hükümetinin kendisi açısından nasıl bir kötü akıbet olduğunun farkındadır.

2006’da İsrail’in kara-hava ve denizden Lübnan’a saldırmasının ciddi bir savaşın sonunda Lübnanlıların toplam kaybı bin kişi olmuştur. Buna karşılık gösterilerde son üç ay içinde Suriye’de katledilenlerin sayısı ise resmi açıklamalarla bini çoktan geçmiştir. Elbette tutuklanan, işkencede öldürülen, kimsenin haberinin olmadığı ölümler bütün bunların dışındadır. Her şeye rağmen bütün beklentilerin aksine Suriye halkı korku duvarını aşmıştır. Ancak Suriye’deki dört ayrı istihbaratın (Askeri İstihbarat, Hava Kuvvetleri İstihbaratı, Devlet Güvenlik ve Siyasi Güvenlik adlarını taşıyan), polisin ve nihayet doğrudan göstericilerin üzerine ateş açan, şehirler kuşatan özel askeri birliklerin tümüyle Nusayri azınlıktan oluşması, Suriye’de yönetim değişikliğinin çok kanlı (belki bir iç savaşla mümkün olabileceği ihtimali ile birlikte) bir şekilde olabileceği görüşünü kuvvetlendirmektedir.

ABD ve AB’nin Esad yönetimine karşı aldığı yaptırım kararları ise henüz “yaptırım” olmaktan çok uzaktır. Hiçbir caydırıcılık etkisi de görülmemiştir. Bütün bunların yanında Arap sokağının “gözdesi” sayılan Türkiye ve Başbakan Erdoğan ise seçim çalışmalarının da etkisi ile olmalı ki bu katliam olayları karşısında yeterince tepkili değildir.

Buna karşılık, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Mısır’da Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek’in istifasıyla sonuçlanan halk hareketinde gençlik gruplarını örgütleyen “25 Ocak Tahrir Gençlik Liderleri”ni, İstanbul’da, Tarabya Köşkü’nün bahçesinde kabul etti. Gül, Kahire’yi ziyaretin de davet ettiği gençlere, Ortadoğu’daki gelişmeleri değerlendirerek, Suriye ve Libya yönetim lerinin ülkelerini özgürleştirmesi gerektiğini söyledi. Gül, şöyle konuştu: “Şu anda bazı ülke lerde mücadele devam etmektedir. Bu Müslüman Arap ülkelerinde de yöneticilerin gerçekçi olmasını, dünyayı çok iyi algılamalarını, kesinlikle artık otoriter yönetimlere, İslam dünyasın da yer olmadığını görmeleri gerektiğini hatırlatmak isterim.” demiştir. (Hürriyet Gazetesi, 5 Haziran 2011)
Türkiye’den Cumhurbaşkanı düzeyinde gösterilen bu tepkinin oldukça yetersiz ve sadra şifadan çok uzak olduğu açıktır. Türkiye’nin bu yetersiz tepkisinin nedenleri ise muhalefetin açıklamalarında yer almaktadır. Devlet Bahçeli’ye göre, “Türkiye, Suriye olmaya adaydır bunun için Erdoğan bırakıp gitmelidir”. PKK ve ona yakın çevrelerin ise seçim sonrasında Türkiye’yi “Suriyeleştirme” hayallerini gizleme ihtiyacı bir yana tehdit etmektedirler.
Oysa Türkiye’de Suriye’dekine benzer bir azınlık iktidarı yoktur. Zalim, kan dökücü bir Suriye azınlık iktidarı ile Türkiye’deki iktidarı ve ülke şartlarını mukayese etmek, siyasi bir kin ve ihtirasın sonucu olmalıdır. Türkiye’de iktidarların kanla darbeyle entrikayla değil, halkın rızası ile seçimle tayin ediliyor olması, Türkiye’nin Suriyeleşmesinin de önünde bir engeldir. 28 Şubat askeri darbe döneminde, “Türkiye’de bir Alevi azınlık iktidarının zorlama örnekleri” ortaya konulmuştur ama daha sonra yapılan seçimler ise bu zorlama örnekleri tasfiye etmiştir. Türkiye’de iktidarın dayandığı toplumsal taban bir azınlık iktidarı niteliğinden çok uzaktır. Seçimle iş başına gelmesi ise Suriye örneğinden apayrı farklı bir tarafıdır. Bir hafta sonra yapılacak seçim ise Türkiye’de bütün bu tartışmalara rağmen halkın kime iktidar yetkisini vereceğini göstermesi bakımından önemlidir. Buna rağmen Türkiye ile Suriye’yi karşılaştırmak için sınırsız bir hırs ve kine sahip olmak gerekir.

Türkiye yeni bir askeri darbeyle ancak Suriye şartlarının bir kısmına sahip olabilir. PKK ve onun partisinin bile Kürtlerin ancak bir kısmını temsil edebildiği düşünüldüğündeyse Suriye karşılaştırmalarının mizahi bir içeriğe sahip olduğunu göstermektedir.

Etiketler : , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank