Türkiye Merkez Ülke mi?
11 Ağustos 2010 tarihli bir habere göre Güney Afrikalı Destmond Tutu, Kürt Sorunu’nun çözülmesi için Başbakan Tayyib Erdoğan’a hitaben yazdığı mektubu Türkiye’nin Londra Büyük Elçiliğine vermek istemiş ancak elçilik mektubu kabul etmemiştir.
Tutu, Başpiskopos unvanı taşıyan bir papazdır. Kendisine beyaz adamlar bir de Nobel Barış ödülü vermişlerdir. Dolayısı ile onu dünya çapında ünlendirip tahkim etmişlerdir. Tutu, mektubunda Güney Afrika Cumhuriyeti ile Türkiye asında benzerlikler kurarak buradan hareketle: “Türk ve Kürt halkları arasındaki sorunun kızışması bizleri kaygılandırıyor. Tecrübelerimizden biliyoruz ki böylesi sorunların kazanan tarafı da olmaz. Türkiye’de Kürt Sorunu’nun çözümü, Orta doğunun diğer parçalarındaki sorunların benzer şekilde çözülmesi için bir sıçrama tahtası olacaktır.”
Mektupta asıl dikkat çeken istek ise, Öcalan’ın Nelson Mandela’ya benzetilmesi ve onun serbest bırakılması halinde barış için çalışacağına olan Tutu’nun inancının vurgulanmasıdır.
Güney Afrika Cumhuriyeti eski bir İngiliz sömürgesidir. 1989 nüfus verilerine göre, ülkede Beyazlar: 4.5530.000, Siyahlar: 14.260.000, Melezler: 2.610.000, Hint kökenli Asyalılar: 810.000. Toplam ülke nüfusu 22.233.000’dir. Görüldüğü gibi beyazların nüfus içindeki oranı ise yaklaşık yüzde yirmidir. Elbette beyazlar sömürgeci olarak ülkeye gitmiş ve yerlilerin büyük çoğunluğunu da Hıristiyanlaştırmışlardır. Zaten Başpiskopos Tutu’da sonradan Hıristiyan yapılan bir aileden gelmektedir.
1961’de bütünüyle bağımsız olan Güney Afrika’da, beyazlarla beyaz olmayanlar arasıda evlilik yasaklanmış, ırk ayırımı okullarda, işyerlerinde, trenlerde hemen her yerde uygulanmıştır. Siyahların seçme ve seçilme hakları yoktur. Beyazların bu ırkçı uygulamalarına karşı ise 1912’de kurulmuş olan Afrika Ulusal Kongresi uzun yıllar mücadele etmiştir. Kongrenin 29 yıl cezaevinde kalan yasaklı lideri Nelson Mandela serbest bırakılmış ve 27 Nisan 1994’te yapılan seçimlerde siyahlar çoğunluğu elde ederek ülkede 342 yıl süren beyaz azınlık iktidarı sona ermiştir. Yüz yıla yaklaşan mücadelesinde ise Afrika Ulusal Kongresi ve onun lideri Mandela şiddetten ve terörden uzak durmuştur.
Şimdi Tutu efendinin mektubu sebebiyle, Güney Afrika Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti arasında bir karşılaştırma yapmak gerekir.
Kürtler, Türkiye’nin yerlisi ve zenci çoğunluğu, Türkler ise sonradan sömürgeci olarak gelen beyaz azınlığı mıdır? Herkes bilmektedir ki Türkler de Kürtler de Türkiye’ye sonradan gelmiştir. Nitekim iadesi istenilen eski adların büyük çoğunluğunun ne Türkçe ne de Kürtçe olmayışı bunun bilinen en yaygın belirtilerindendir. Buna karşılık, Kürt nüfus oranı tahmini olarak yüzde on civarındadır. Hiçbir dönemde, Türkiye topraklarında çoğunluğu elde ettikleri görülmüş duyulmuş değildir. Tarihin hiçbir döneminde, Güney Afrika da, Zenci çoğunluğun aleyhine beyazların lehine olan ırk ayrıcılığına benzer bir uygulama ile, Kürtlerin Türklerle evlenmelerinin yasaklanması, seçme ve seçilme haklarının ellerinden alınması, istedikleri yerlere yerleşmelerinin yasaklanması, Türklerin trenlerine binmelerinin engellenmesi, okullarında okumalarının yasaklanması vb olayların olduğunu ne İsmail Beşikçi ne de Mehmet Pamak bile iddia etmemiştir. Yine Mandela ile Öcalan arasında bir benzerlik kurabilmek için, insanın duyu organlarını, aklını, vicdanını bütünüyle kaybetmesi yada bunlara baştan beri hiç sahip olmaması gerekir. Tutu bu seçeneklerden hangisine uymaktadır, doğrusu meraka değer bir husustur.
Nelson Mandela seçimleri kazandıktan sonra 1994’te Türkiye alayi vala ile ona “Atatürk Barış Ödülü” teklif etmiştir. Türkiye adına bir ödül verilecekse bunun adı her halde Atatürk olmamalı gibi bir görüşü belli ki yönetenler hiç akıllarına bile getirmemiştir. Mandela bu ödülü, Tutu’nun mektubunda yer verdiği türden ıvır zıvır gerekçelerle kabul etmemiştir. Mandela 29 yıl içerde kaldığı için dünyayı, Türkiye’yi yeterince tanımamış, öğrenememiş olabilir. Ama aynı durum elbette Tutu için geçerli değildir.
Bu olaylar, Türkiye Dış İşleri Bakanlığı’nda işlerin iyi gitmediğini göstermiş olmalıdır. 1994’ten sonra her halde Dış İşleri, Türkiye’nin tanınmadığı, yanlış tanındığı ülkelerde daha çok çalışmış olmalıdır. Yanlış bilgileri ve yanlış anlamaları her halde düzeltmiş olmalıdır.
2002’den beri Türkiye Dış İşlerini başka bir kadro yürütmektedir. Türkiye’nin bölgede bir merkez ülke olduğu iddiasındadır. Güney Afrika elbette, Türkiye’nin içinde bulunduğu bölgeye çok uzaktır. Güney Afrika’nın Başpiskoposlarının yanlış ve saplantılı bilgileri, Türkiye’nin merkez ülke olmasına ne kadar zarar verebilir? Belki şimdilik veremezler. Ancak Sayın Abdullah Gül, Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu’nun yönetimindeki Dış İşleri Öcalan’ın terörist olduğunu bile dünyaya anlatamamıştır. Bu nasıl merkez ülke olmaktır?