Türkiye Kurtuluş Savaşında
“Olayların Türkiye başbakanı Tayyip Erdoğan düşene kadar sürmesi için dua ediyoruz" (İsrail Meclis Başkan Yard. Moshe Feiglin)
Son yazılarımı çok keskin bulanlar var/mış;
Yazılarımda "Batı’ya, Hıristiyan dünyasına çok sert davranıyormuşum. Bu da Batı ile aramızda var olan diyaloga zarar veriyor"muş…
Doğrusu bu kadar etkili bir yazar olduğumu! bilmiyordum, yoksa şimdi yazacaklarımı ta ilk başlarda yazacaktım. Bir ara bana 'İsrail'e çok yükleniyorsun, Yahudilere haksızlık yapıyorsun' diyen şaşkınlar da olmuştu.
Kimse Batılıların Türkiye’ye düşmanca musallat oluşundan söz etmiyor, kaldı ki nasıl bir düşmanlık ve alçaklıkla Türkiye’de kanın akması için planlar çevirdiklerini unutmuşuz gibi.
Bu Batı değil mi bu ülkede darbeler yaptıran?
Bu Batı değil mi 30 yıl boyunca bu ülkede 60 bin kardeşimizin ölümüne sebep olan..?
Bu Batı değil mi PKK’nın silahlarını onlardan izin almadan susturmasını çekemeyip daha ilk günlerde Avrupa’daki PKK temsilcilerine “Türkiye’de silahları susturursanız yıllardır Avrupa’da gösterdiğiniz faaliyetlerinizi ‘terör faaliyeti’ olarak değerlendirir ve Avrupa’da yaşayanlarınızı hapishanelerde çürütürüz“ diyen?
Bilmeliyiz ki Ortadoğu'da söz sahibi olan, kendi kendine yeten, bölgesinin değil dünyanın güçlü ülkelerinden biri olacak Türkiye yerine, daha önce düşürdükleri gibi yine 'hasta adam' Türkiye isteyen Batı'nın Yahudi-Hıristiyan ittifakı ile karşı karşıyayız. Bu ittifak bütün diplomatik, stratejik, ekonomik, siyasi yollardan ülkemizi tekrar 'hasta adam' haline getirmek için çabalıyor. Yani biz bugün bambaşka bir “Kurtuluş Savaşı” sürecindeyiz.
1900’lü yılların ilk çeyreğinde bu ülke ne yaşadıysa şu sıralar tam da onu yaşıyor. Tek farkı top tüfek çok kullanılışlı/rantabl olmuyor, gerçi bazen top tüfekle de saldırmıyorlar değil, ama medya bombardıman, diplomatik saldırı, ekonomik kuşatmalar Batı için daha sonuç alıcı.
Batı, askerlerinin öldürüleceği korkusundan Doğulu ülkelerin enerjisini sömürmek için artık eskisi gibi kendi halkının çocuklarını buraya (ölüme) göndermiyor. Sömüreceği ülkedeki asker, sivil, bürokrat, medya, burjuva gibi piyonlarını sahaya sürerek savaşını veriyor. Mısır'da olduğu gibi, Gezi ile başlayan süreçte olduğu gibi.
Bunun için Batı artık enerjiyi bedava ve sorunsuz taşımak için önce bu ülkelerde yaşayan ve silahlı güçlerden medet uman sivilleri! kullanarak ortam hazırlar, ülkeyi yönetilemez hale getirir ve istediğini yaptırır. Son kertede de gerekiyorsa silahlı elemanlarına darbe yaptırır, Mısır'da olduğu gibi. Bunun için etik metik dinlemezler.
Dünyayı kendi oyun alanı gibi görenler oyunun kurallarını da kendileri belirlerler ve bu kurallardan herhangi birsini istedikleri zaman, istedikleri şekilde değiştirebilirler. Yani,
Derin dünya istediğini yapmakta bir beis görmez; bugün çok iyi dediğine -hiçbir şey değişmediği halde- yarın çok kötü diyebiliyor.
Derin dünya kurduğu kukla teşkilatlarla (BM, NATO, UNESCO gibi) uluslararası kamuoyunu hipnotize edip istediği gibi hukuksuz kararlar alabiliyor ya da Mısır'da olduğu gibi olaylara sessiz kalarak zulme ortak olabiliyor.
Bu BM tarihinde aleyhindeki hiçbir karara uymayan bir İsrail var. İşin daha acı tarafı hiç kimse 'bana işleyen kurallar zalim, katil ve üstelik devlet terörü estiren İsrail için neden bağlayıcılığını yitiriyor' diyemiyor ve BM bu aşağılanmaya sessiz kalıyor.
Adaletin, hakkaniyetin ayaklar altına alındığı Batı'nın çifte standardından söz ediyoruz. Bu münafıkça tutumu Mısır'ın seçilmiş cumhurbaşkanına yapılan askeri darbede de gördük. Darbeye darbe demeyen ABD’nin Dışişleri Bakanı John Kerry, "Mısır'da ordunun demokrasiyi yeniden inşa etmekte olduğunu" ifade eden Kerry, "… ordu ülkeyi yönetmek için yönetime el koymuş değil, ortada sivil bir hükümet var" dedi. Bu anlayışın demokrasi ve insan haklarında, hukuk ve evrensel değerlerde ne demek olduğunu lise düzeyindeki herkes biliyor.
Mısır'daki Firavunî darbe sonucu "sivil bir hükümet var"mış! Binlerce silahsız sivili öldürecekler ve siz “sivil hükümet var” şarkısını dinlememizi isteyeceksiniz.
Zaten bütün darbelerden sonra siviller! kabineyi oluşturuyor. Bu siviller! halklarını katlediyor silahlılara verdikleri emirlerle. Düşünebiliyor musunuz? ABD'ye göre ordular yönetime tank sokarlar ve bu darbeyle “demokrasi yeniden inşa edilir”miş. Batı bu darbede nerede duruyorsa, insanlıkta, insan haklarında, hak ve hukukta da aynı noktadadır.
Ama bunlar için Türkiye tehlikeli: “...Türkiye’nin bölgede bağımsız bir güvenlik faktörü olarak güçlenmesi ve artan askeri gücü, istikrarsızlığı artırmaktadır” diyenlere bakar mısınız?
Haklılar, çünkü böyle bir Türkiye Batılıların Ortadoğu halklarını sömürmelerine göz yummayacak, bölgenin Batılıların istediği diktatörlüklerle yönetilmesine razı olmayacak. Razı olsa bile bölge halkı Türkiye'nin başarılarını gördükçe özgür-bağımsız seçim isteyecek, demokrasi isteyecek ve bu da Batı uşağı diktatörlerin sonu demek olacak.
Böyle olunca Batı’nın teslis inancının bile önüne geçen varil hesabı tutmayacak. Çünkü halkların özgür seçimlerle iktidara taşıyacağı yöneticiler Batı’nın kendi enerjilerini hoyratça ve en ucuza kullanmalarına izin vermeyecek ve Paris’in, Roma’nın, London’ın, Las Vegas’ın ışıkları böyle ışıl ışıl yanmayacak.
Bunun için bu Türkiye’ye yeni bir saldırı başlattılar. Hem de çok yönlü saldırı;
Alevilik üzerinden, laikçilik üzerinden, Kürtlük, komşu ülkeler, ekonomi üzerinden yeni bir savaş. Bu savaşla Türkiye’yi kuşatma altına almak istiyorlar. Böyle bir kuşatmayla gelişmesiyle, özgür vatandaşlarıyla, prestijiyle Türkiye Ortadoğu halklarına örnek olmasın ve tekrar ‘hasta adam’ olsun istiyorlar.
Peki, biz bu alçak oyunu nasıl bozmalıyız?
Her şeyden önce şiddete bulaşmadan, varsa talebimiz hukuka başvurarak, seçimlerin sonuçlarına saygı duyarak, sandığa gitmeyi teşvik ederek, demokratik tepkiler vererek…
Tabi, hükümetin de vatandaşlarının bütün insani ihtiyaçlarını karşılamak için azami gayrete devam etmesiyle, varsa bir ihmal, kusur ve yanlışları bunu da gidererek.
Bizim çözümsüz sorunumuz yok, bizim devasız derdimiz hiç yok, bizim kavgaya ne zamanımız ve ne de hakkımız var,
Zaten kavga için kuşatma altına alınmamış mıyız?
Mısır’daki darbenin önemli bir hedefi de Türkiye,
Türkiye ile dost olan iktidarları bertaraf etmek.
İran, Irak, Suriye, Mısır, Rum, Ermenistan… bütün bu ülkeler şu anda bayram ediyorlar.
Biz de onlara bu bayramı yaşatmak için birbirimize düşmeyelim.
Bakın açık ve net söylüyorum, Batı'nın bizimle kavgası Türkiye'nin var-yok olma savaşıdır. Biz kazanırsak var olacağız, ama Allah korusun onlar kazanırsa beş yıl sonra bu ülkede 1940'lı yılları mumla arar hale geliriz. Karar verin;
Kardeşlik ve eşitlik mi, yoksa 1960'ların Bulgaristan'ı olmak mı?
Mazeret kabul edilmez...
Twitter: @ahmetay_