Türkiye’yi Yöneten Mevzuat Hazretleri – II
Bugün bu kapsamda önemle dikkat edilmesi gereken yaklaşımlardan birisi de “Dahilde İşleme Rejimi”dir. Ama Türkiye’ye bakıyorsunuz. Türkiye’nin kullandığı dahilde işleme belgesi bütün Avrupa Birliği’nde kullanılan belge sayısının on katı.
Bugün geldiğimiz noktada sorunun iki boyutu var. Birincisi yerli üretim kabiliyetini artırmadan köklü çözüme gidemiyorsunuz. İkincisi yerli üretim kabiliyetini artırmak için yerli üreticilerin nefes almasını sağlamak lazım.
Kenan Yavuz da bu durumu sözleriyle güzel ortaya koyuyor:
“PVC ürününde benim 69 büyük rakibim var. Özellikle şu dünya krizinin olduğu Ağustos ayından bu yana 69 rakibin 69 farklı fiyat politikası oldu. Kimi batmak üzere elindeki malı çıkarmak istiyor. Kimi kendi ülkesindeki fiyatları dengelemek için Türkiye’yi kullanıyor kimisi Türkiye’de pazara girmek her yolu deniyor. İçlerinde kanserojen etkili asetilen bazlı ürünler var. Yani şimdi 69 tane farklı fiyatlandırma stratejisinin her birine ben tek gariban yerli üretici olarak nasıl uyum sağlayayım. Böyle bir şey olabilir mi?
Batmak üzere olan bir Avrupalı kimya devi bankalardan kredi kullanamadığı için malını nakde dönüştürmek için inanılmaz ucuz fiyatlarla mal verdi. Şimdi ben yerli üretimle, istihdam gücümden de taviz vermeden bunlarla nasıl başa çıkayım ?
Diğer birçok ülkede devlet problemlere teknik açıdan sektörel veya tek tek konulara bakarak sorunlara çözüm üretiyor ve o şekilde davranıyor. Bizde ise toptancı yaklaşım var. Çok iyi çalışan bürokrat arkadaşlarımız da var ama mevzuat temelinde Türkiye’nin çözmesi gereken çok önemli problemler va. Kimse bana “sen ne yapıyorsun, bu işin altından nasıl kalkıyorsun. Çünkü sen Türkiye’de konuşlanmış bir şirketsin. Sen doğalgazı Botaş’tan 400 dolara almak zorundasın. Elektriği şöyle yapmak zorundasın. Toplu sözleşmeyle çalışanına bunu ödemek zorundasın. Sen EPDK ya pay ödemek zorundasın. Bu kadar yükün altından nasıl kalkıyorsun’ diye sormuyor. Aynı ürünleri satıyoruz ama onların hiçbiri EPDK’ya lisans parası diye bir şey ödemiyor. Ben de şunu soruyorum o zaman üretim tesisinin Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde olması suç mu?”
*****
Sonuçta Kenan Yavuz’un yanıtını aradığı temel soru şu: “Türkiye’nin hala sanayileşme iddiası var ise; aramalı üretimini Türkiye sınırları içerisinde yapamadığınız takdirde, sanayinizi ara malı üretimiyle destekleyemiyorsanız, lojistik desteği yerli üretimle sağlayamıyorsanız bu hedefinize nasıl ulaşacaksınız ? “
Evet, Türkiye bu gerçeği 50 sene önce,1965 yılında görmüş ve bunun stratejik planını yapmış. Ama 50 yıl sonra sanayileşme stratejisi taslağı açıklandı yani içinde kimya yok tekstil yok. Kimya olmadan sanayileşme olur mu?
Mesala olayın şu yönü de var… Kenan Yavuz da doğruluyor ki; 1990 yılında 2002 yılına kadar 12 yıllık süreçte PETKİM’de dahil kamu kurumları, KİT’lerin hiçbirine çivi dahi çakılmadı. Bu dönemde ülkeye giren döviz, faiz borsa üçgeninde kayboldu .
Madem Petkim genel müdürüyle konuşuyoruz onun Petkim üzerine verdiği örnekten devam edelim:
“Örneğin Petkim’de biz ikibinli yıllardan bu güne kadar 500-600 milyon dolarlık modernleşme, teknoloji yenileme yatırımları yapmışız ama bu dişe dokunur bir şey değil.. Türkiye’nin temel ihtiyacı olan yeni bir petrokimya rafinerisiydi ki, zaman göz göre göre geçti. Bu arada dünyada öyle başarı hikayeleri oldu ki inanamazsınız. Tayvan mesala. Dünyanın öbür ucunda denizin ortasında bir ada. Petrol yok doğal gaz yok hiçbir şey yok. Ortadoğu’dan petrolü taşıyorlar orada işliyorlar ve dünya pazarlarına 50 milyar dolarlık petrokimya ürünü ihraç ediyorlar. Sizce böyle bir başarı karşısında ben Petkim olarak “şöyle başarılıyım, böyle başarılıyım diyebilir miyim? “Biz Türkiye olarak petrokimya sektörüne girdiğimizde Suudi Arabistan, İran, Katar, Malezya, Singapur yoktu. Ve bugün geldiğimiz noktada baktığımız zaman adeta biz nal topluyoruz. Fotoğraf bu. Buna baktığımız zaman ne yapalım oturup ağlayalım mı? Hayır ama artık yeter, ülke olarak yapmamız gerekenleri yapmamız lazım”
PETKİM oniki yıl kadar Özelleştirme İdaresi’nin elinde kaldı. Daha önce Koç Holding’di üst düzey yöneticilik yapan Kenan Yavuz bu sürecin bir bölümünde genel müdürdü ve o zaman da bu düşüncelerini açıkça dile getiriyordu. Şimdi Petkim özelleştirmenin ardından Socar &Turcas ortaklığına geçti. Yavuz da hem görevini başarıyla sürdürüyor hem de düşüncelerini açıkça dile getirmeye devam ediyor.
“Türkiye’de öyle bir mevzuat hazretleri var ki inanın bu mevzuat hazretlerinin üzerine siyasi irade de çıkamıyor bazen. Biz petrokimya parkı oluşturmak için Bakanlar Kurulu’ndan yetki aldık ama devletin mevzuat hazretlerini aşamadık. Şimdi düşünün kendi arazimiz içinde özel kimyasal park yapacağız ve bu parkı dünyada bir kişi ya da iki kişi yapabiliyor onlarla ortaklık kuracağız . Devletin mevzuat hazretlerine göre benim o arsayı o yatırımcıya tahsis edebilmem için arsayı kiralama ihalesine çıkmamız gerekti. Ben şimdi dünya devi yatırımcıya diyeceğim ki ; sana on dönüm yer veriyorum ama ihaleye gireceksin. Adam gelecek filanca arsa mafyasıyla beraber ihaleye girecek. Bu mevzuat hazretleri dediğimiz şey var ya; kendi ayağımıza kurşun sıkmak gibi bir şeydir. Türkiye’deki bürokrasinin kilitlenmesinde, doğru kararlar alamamasında en büyük engel bu denetim mantığıdır. Devlet kuruluşlarının denetim metodolojisi yanlıştır. Bürokratı karar almamaya iter. Atık yakma tesisini ekonominin hizmetine açtık ama ondan sonra o kadar problem yaşadık ki, başımız öyle derde girdi ki, havuzun bir bölümünü neden beton yapmadınız diye ceza yazdılar.
Oysa biz çevreye odaklanalım diyerek, 25 milyon dolar yatırım yapmışız. Eksik ne varsa yol gösterici bir şekilde gelirsin bakarsın onu da yaparız. Ama adam bir rapor yazıp bir de ceza yazınca doğru iş yaptığını sanıyor. Oysa o tesisi oraya yapmasak kimsenin başı derde de girmeyecek”