Türk Telekom’dan Yerel Basına!
Türkiye’nin en stratejik kurumlarının başında yer alan Türk Telekom, tüm karşı çıkmalara karşın mevcut iktidar tarafından özelleştirildi.Türk Telekom’un yüzde 55 hissesini 6.55 milyar dolara satın alan Suudi Arabistanlı Oger Telekom, suikaste kurban giden Lübnan Başbakanı Refik Hariri’nin ailesinin kurduğu bir aile şirketi.
Başta Ordu olmak üzere hemen hemen tüm stratejik kurumların karşı çıkıp da, iletişimin böylesine bir devinin hem bu kadar ucuz bir fiyata hem de yabancı bir kuruluşa satılması eleştirildi.
Ha eleştirildi de ne oldu? Tabii ki hiçbir şey!.. Atı alan Üsküdar’ı geçti.
Madem satılacaktı, hiç olmazsa en azından değerine satılsaydı bari denilmeye başlandı bu kez.
Hatırladığım kadarı ile Tansu Çiller’in hükümeti zamanında 15-20 milyar dolar arasında bir fiyat biçilmişti de, beğenilmemişti.
Tabii cep telefonları yaygınlaşıp, kapsama alanları ile kullanım alanları son derece genişleyince, masamızın üstündeki normal telefonların bir anda pabucu da dama atıldığından, değeri de düştü.
Sonra da, 6.55 milyar dolar ettiğine dua eder olduk!..
Ama yine de, şu ortamda en az 20 milyon abonesi olan Türk Telekom’u satın alan Oger Telecom, aslında son derece kârlı bir yatırımın da sahibi oldu.
Taksit taksit ödediği paraları, yıl sonu kârlarından tek seferde aldığı yazılıp çiziliyor.
Neyse... Ben bunları tartışacak değilim.
İktidarın, Oger Telecom’a altın tepsi içerisinde ikram ettiği Türk Telekom’un, yerel basın ve yayın organlarına yönelik bir stratejisini(!) dile getireceğim.
Biliyorsunuz son aylarda sabit telefonların daha çok kullanılmasına yönelik bir hayli yoğun kampanya başlatan Türk Telekom, bu kampanyalar çerçevesinde diziye dönüştürdüğü reklam filmlerinde de Cem Yılmaz’ı kullanıyor.
Cem Yılmaz da, bildiğimiz kadarı ile milyon dolar almadan bu tür kampanyalarda yer almaz.
Aldığında gözümüz yok tabii ki. Helali hoş olsun.
Söylendiğine göre, normal telefon görüşmeleri onun sayesinde bir hayli artmış da, Türk Telekom ona verdiği reklam parası olan milyon dolarları birkaç misli ile kısa sürede geri bile almış!..
Tabii, bu reklam kampanyaları, sadece Cem Yılmaz’a milyon dolarlar verip, reklam filmi çektirmeyle de kalmıyor malum.
Ülke genelinde ne kadar yaygın yayın yapan televizyon kanalı varsa, milyon milyon dolarlar ödenerek, prime-time denilen en çok izlenen saatlerde yayınlanması da sağlanıyor bu reklamların.
Onlarca televizyon kanalında bir günde yine en az onlarca kez yayınlanan reklam filmlerinin, saniyesinin 300 dolardan hesabını yapın ve artık kaç yüz milyon dolar ödediğini de hesaplayın Türk Telekom’un!..
Türk Telekom’un reklamları tabii ki bunlarla da kalmıyor.
Yine, ülkenin yaygın basın kuruluşları olan ne kadar gazete varsa, onlara da çarşaf çarşaf ilan vererek, telefon ve ADSL kullanımını yaygınlaştırmaya çalışıyor.
Şurası yanlış anlaşılmasın ki, özel bir kuruluş ürünlerinin satılması ya da hizmetlerinin kullanılması için tabii ki reklam vermelidir. Buna hiç kimsenin itirazı olamaz.
Sonuçta, tüm bu ödenen belki de milyar doların çok üstündeki paralar, kimden çıkacak?
Tabii ki bizlerden. Her telefon konuşmamızda, her internet kullandığımızda, bu Cem Yılmaz’a ödenen milyon dolarlara, yaygın basın yayın organlarında yer alan ilan ve reklamlara ödenen milyon dolarlara birer katkı sağlayacak.
Eh, bizler de üzerimize düşen bir görevi yerine getirip, Türk Telekom’u mağdur etmemek için, bol bol sabit telefonlarla konuşup, bol bol internet abonesi olup, internet kullanalım bari!..
En azından Oger Telecom’un kâr hanesinin katmerlenmesine bir nebze de olsa katkımız olsun, değil mi? Hani çorbada tuz örneği gibi...
Ayrıca konuşalım ki, Cem Yılmaz Porche araba koleksiyonlarına yenilerini de ekleyebilsin!.. Biliyorsunuz o arabalar milyon YTL’den aşağı değil. Eğer biz böyle bol bol sabit telefonlarla konuşamazsak, Cem Yılmaz da nereden alabilecek bu kadar Porche’yi? Yazık günah, onu da düşünmek boynumuzun borcu olmalı...
Efendim, gelelim şimdi Türk Telekom’un, yerel basın ve yayın organlarına nasıl baktığına!..
Önümde, bir basın bülteni duruyor.
Türk Telekom, Balıkesir İl Müdürlüğü’nden çekilmiş.
Altında da Şükrü Şık, İl Telekom Yönetici diye son derece soyadı gibi şık bir imza atıp, sağolsun bize fakslamış... Lütfetmiş!.. Allah razı olsun!..
Diyor ki Şükrü Şık bey; “Kablolu ve kablosuz modem kampanyasında süreyi uzattık. Bunları, gazetende haber olarak kullan, televizyonunda ve radyonda da yayınla... Yayınla ki, kamuoyunun da bilgisi olsun. Olsun ki, gelip bizden bol bol kampanya kapsamında ADSL aboneliği talebinde bulunsun... Bulunsun ki, biz de milyon dolarlar kazanalım... Kazanalım ki, Cem Yılmaz’a milyon dolarlar ödeyelim... Ödeyelim ki, o gariban da kendine yeni yeni Porche’ler alsın, ülkede ne kadar cıbıldak hatun varsa arabasına atıp, televole türü magazin programlarında, bizden kazandığı milyon dolarları, nasıl ve kimlerle har vurup harman savurduğunu bir kez daha kamuoyuna göstersin... Bu konuda sen bize yardımcı ol ey muhterem yerel basınım!..”
Tabii, bu işin latifesi. Ama Şık bey gönderdiği faks basın bülteni ile kampanyanın uzatıldığını kamuoyuna duyurulmasını istiyor.
Hemi de, rica falan da etmiyor. Alenen demese de, “Al bunu yayınla” diye, bir anlamda emrivaki yapıyor.
Yani, yaygın basın ve yayın kuruluşlarına milyon hatta milyar dolarları gözünü kırpmadan ödeyen Türk Telekom, ayakta durmaya çalışan, kendi yağı ile kavrulmak için büyük bir mücadele sergileyen yerel basın ve yayın kuruluşlarına, üçün birini gösteriyor!..
Bize, basın bülteni yollayarak geçiştirmeye çalışıyor. Hemi de, dünyanın en pahalı telefon görüşmesini, en pahalı internet erişmesini yapmamıza karşın...
Bakıyorsunuz, Avrupa ülkelerinde kişi başına düşen gelir 40 bin dolar seviyesindeyken, dünyanın en ucuz telefon konuşması ve internet erişimi... Türkiye’de ise daha yeni yeni 5 bin 500 dolar olduğu öne sürülen (ki, ne kadar doğru Allah bilir!..) kişi başı gelire karşı, bırakın Avrupa’nın, dünyanın en pahalı telefon konuşması ve internet erişmesi... Buyrun, değerinizi görün ey muhterem Türk insanı ve yerel basın...
Haa, unutmadan İl Telekom Yönetici Şükrü Şık ile yaptığım telefon görüşmesinde, burada anlattıklarımı kendisine de yansıttım ve bu durumun kendisini ilgilendirmediğini, genel müdürlüğün bir stratejisi olduğunu öğrendim. Kısaca, “ben ne yapabilirim ki?” demeye getirdi Şık bey.
Bir de, rekabetten dolayı ağustos ayından itibaren internet erişiminin ve telefon görüşmelerinin fiyatlarını ucuzlatmışlar. Yani artık dünyanın en pahalı telefon ve internet görüşmesini biz yapmıyormuşuz. Bilginize.
Herhalde ya ikinciliğe ya da üçüncülüğe düşmüşüzdür çok çok... Kalkıp da, beşinciliğe ya da onunculuğa düşecek halimiz yok ya!.. Allah korusun, ya bu durumda Türk Telekom batarsa ne yaparız?
Sonra, aklıma geçen günlerde yine gazetelerde yayınlanan bir haber geldi. O habere göre, büyük bir medya kuruluşuna ait özel telefon ve internet kuruluşu, Türk Telekom’u haksız rekabet yapıyor diye şikayet edip, kampanyalarını durdurmuştu.
Yani, “Biz onun uyguladığı fiyatları uygulamayız. Biz daha pahalı fiyatlardan kakalamak durumundayız. Bu nedenle, siz rekabet kurumu olarak Türk Telekom’un kulağını çekin, haddini bildirin de, biz de vatandaşa daha rahat bir şekilde daha yüksek fiyattan bunları kakalayalım...” demişmiş...
Eh, bir takım kurum ve kuruluşları ile büyük büyük medya kuruluşlarının etkisi altında olan bazılarımız da, “Emrin başüstüne abicim” diyerek, Türk Telekom’un bu kampanyasını sonlandırmıştı.
Şimdi parçaları bir araya getirmeye kalktığımızda, acaba Türk Telekom özellikle Türk basın ve yayın sektörünün büyük bir kısmını elinde bulunduran ve de tamamını ele geçirmek için büyük bir uğraş veren bu medya kuruluşuna ait gazete, televizyon ve radyolara ilan ve reklam vererek, bir parça da olsa kakalamaktan doğan zararını mı karşılamaya çalışıyor?
Çünkü, bizim bu köşelerde yazdıklarımız sinek vızıltısı gibi kalırken, malum medya kuruluşuna ait gazete ve televizyonlarda hükümetler devriliyor, hükümetler kuruluyor, biliyorsunuz.
En son örneğini Almanya’da, DSP-MHP-ANAP hükümetinin yıkılması AKP’nin tek başına iktidara gelmesi ile görmedik mi?
Bu durumda, kendisine bir takım menfaatler sunanlara karşı duyulan minnet duygusu ile iktidar da bir takım yerlere diyet borcunu bir şekilde ödemek zorundadır.
Ya bunu devlet ihaleleri vererek yerine getirecektir veya hiç eliyle ateşi tutmadan, arada maşalar kullanarak bir takım kuruluşlara yaptıracaktır.
Tabii bu arada “atlar tepişir, arada eşekler ezilir” örneğindeki gibi yerel basın da, üçün birini almaya devam edecektir.
Taa ki, birlik olup, bunlara ses çıkarıncaya kadar!..