“Türk Şiiri Yoktur” Diyenlerin Büyük Ayıbı
Türk ve Osmanlı tarihi adına yazılan “Osmanlı Şiir Tarihine Bakış I-II” adlı eserin beni rahatsız eden yönlerine değinmek istiyorum. Yarım kelimeler, belli belirsiz eleştiriler ve tutarsız cümle atışlarıyla, Türk tarihini küçümsemekte ve yok saymaktadır. Yazarın ikilemleri, “Türk şiir tarihine” yaklaşımını zedelemektedir.
“Zamansızdır, kelimelerin hislere dağılışı
Mekânsızdır, arzuhalin kalem ucunda namlu oluşu
İtilip kakılan her hecenin ardında
Edebiyatın gözlerinden yaş damlıyor” AYSUN GÜL
Osmanlı öncesi, Türk şiir anlayışının ve dilinin kaba olduğunu çekinmeden yazabilmektedir. Oysaki Osmanlı şiiri fethedilen topraklardaki, şiir anlayışından ne kadar etkilenmiş olsa da, Türk tarihinin devamı niteliğindedir. Fars ve İran şiiri, Osmanlı şiirini ne kadar etkilerse etkilesin, yaşayış ve anlayış farkı şiirlerdeki biçim farkını da ortaya koymuştur.
Osmanlı öncesi, Türk şiiri belli Anadolu beyliklerin farklı dil lehçeleriyle de olsa, ortaya koydukları sade ve anlaşılır ve doğal niteliklerle halkın dilinden söylenmiş ve yazılı tarihe geçmiştir.” Türk dili kabadır” anlayışı, bir tarihin geçmişi yok saymaktır. Aslında, halkın dilinde cesaret ve aşkla yazılan dilden dile söylenerek, zamanımıza gelen anonim eserleri kabullenmemek, ne kadar doğru bir düşüncedir! Türk halk edebiyatının anlatımdaki coşkunluğu tarihin yansıyan yüzüdür.
“Aprın Çor Tigin, Çuçu, Ki-ki, Kül Tarkan, Asıg Tutung, Pratyaya Şiri, Kalun Kayşı, Çisuya Tutung” ilk Türk şairleridir. Bu şairlerin adlarına, “Kaşgarlı Mahmud'un Divânü Lûgati't” Türk adlı eserinde görmekteyiz ki, Türk şiiri kendine özgü tarzlarıyla can vermişler, tarihin sisli sayfalarında. Halkın dilinde ve o dönemin toprak savaşları cesaret ve kahramanlık cümlelerinin yazılmasına sebep olmuştur. Kendine özgü bu anlayışın içtenliği, halkı özümseyerek ortaya çıkmıştır.
Bilinen ilk Türk şiiri; Uygur dilinde hece ölçüsü kullanılarak yazılan aşk şiiridir.
“Yaruk tengriler yarlıkazun Nurlu tanrılar buyursun
Yavaşım birle Yumuşak huylum ile
Yakışıpan adrılmalım Birleşip bir daha ayrılmayalım
Küçlüg biriştiler küç birzün Güçlü peygamberler güç versin
Közi karam birle Kara gözlüm ile
Külüşügin oluralım... Gülüşerek yaşayalım”. Aprın Çor Tigin
Eski Türk şiiri örneği olarak, Eski Türk Yazıtları bilinen adıyla Orhon Yazıtları da kabul edilir.
“Bunça bitig bitigme Bunca yazıyı yazan, (men) kül tigin atısı (ben) Kül Tigin yeğeni”, şiirin kendine özgü dil ve yaklaşımı, “Wilkinson Gibbsin” Osmanlı şiir tarihindeki Türklerin, “sadece cesaret ve kahramanlık şiirleri yazıyorlardı “ anlayışını ortadan kaldırmaktadır. Denilebilir ki, tabiatla savaşın ve toplum biçiminin, yine milletin ortak hayal gücüyle sanatsal bir biçimde yoğrulması, bir sonraki edebiyat aşamasında destanî şiir anlayışının doğmasına neden olmuştur. Bu destanlar günümüze tarihin yazılı belgeleri olarak can vermiştir.
Türk şiirinin duygusal ve edebi yaklaşımı “Sav’larla” yani şiir tadında atasözleriyle, edebiyata geçmiştir. Kısa ve özlü anlık düşünce ve yaşanmışlıklarla yazılan bu ince sözler edebiyat tarihinin, söz anahtarları olmuştur.
“Aç ne yimes tok ne times : Aç ne yemez tok ne demez.”
“İt ısırmas at tepmes time: İt ısırmaz at tepmez, deme.”
Biş erngek tüz ermes: Beş parmak düz (bir) olmaz.”
Bazen iki dize, bazen de tek dizeli bir sunumla, günümüz edebiyatında kendilerine yer bulmuşlardır. Sözün çıkışını, yazılışını bir hırsız vari, edebi dünyadan çıkarmak yakışık almaz.
Türk şiirinin, bir başka şekli de ölülerin arkadaşından söylenen, “Sagular”dır. Edebiyatımızdaki en bilinen sagu, Türk hanına yazılan sagu örneğidir.
“Alp Er Tunga öldi mü Alp Er Tunga öldü mü?
Issız ajun kaldı mu Fani dünya kaldı mı?
Ödlek öçin aldı mı Zaman (felek) öcünü aldı mı?
Emdi yürek yırtılır Şimdi yürek yırtılır”
Şiirin, zamanı ve mekânını olmadığını yaşadığımız olaylara ve olgulara ve her şeyden önce duygulara göre şekillendiğini unutmamak lazım. Hislerin milliyeti olmaz ve edebiyatı yaşadığı zamana göre anlamak ve yorumlamak gerekir.
“Aşk kokuyor cesaretin harflere konan kanatları
Kırgın bir selam bekliyor,
Korkularımı saniyelerin kollarında
Tükenişlerin tüketildiği bir boşlukta
Seni beni birilerini özleyen sözcükler var.” AYSUN GÜL
Türk üniversitelerinde okutulan bir kitapta bu dilin şekilsizliğinden bahsedilmesi ve belli bir şairin başlangıç olarak belirtilmesi kadar yanlı bir anlayış olamaz. Tarihinde edebiyatı olmayan toplumların, başka toplumlara laf atması kolaydır. Türk şiirindeki anlayışa ve biçime bir sonra ki, yazım da devam edeceğim.
Selam ve dua ile