“Türk Şiiri Yoktur” Diyenlerin Büyük Ayıbı (II)
Ve bir diğer şiir biçimi de "Koşuk" denilen aşk, yiğitlik ve doğa konulu şiirlerdir. Halkın özel törenlerinde, coştukça kendi lehçesiyle sözlü olarak söylediği bu şiirler, etkileyici düzeniyle toplum idealini perçinlemektedir. Ölçü bilmeyen bir halkın hece özgüsü içinde söylediği bu şiirler insanda hayret uyandıracak kadar etkili ve çoşkuludur.
Öpkem kelip ogradım Öfkelenip dışarı çıktım
Arslanlayu kökredim Arslan gibi kükredim
Alplar başın togradım Yiğitler başını doğradım
Emdi meni kim tutar Şimdi beni kim tutabilir.
***
Kanı akıp yoşuldu Kanı akıp boşandı
Kabı kamug teşildi Derisi baştan başa deşildi
Ölüg birle koşuldu Ölülerle bir oldu
Togmuş küni uş batar Doğan güneş işte batıyor
***
Kaklar kamug kölerdi Kuru yerler hep gülerdi
Taglar başı ilerdi Dağbaşları göründü
Ajun tını yılırdı Dünyanın soluğu ılındı
Tütü çeçek çerkeşür Türlü çiçekler sıralandı
***
Etil suwı aka turur İtil suyu akar durur
Kaya tübi kaka turur Kaya dibini oyar durur
Balık telim baka turur Bütün balıklar baka durur
Kölün takı küşerür Gölü bile taşırırlar
Tüm edebiyatlarda olduğu gibi, Türklerde de yazıyı kullanılmadan önce, sözle söylenen bir edebiyat vardı. Ve şiir, Türk edebiyatında önemli bir öneme ve bilgeliğe sahipti. Hangi millet olursa olsun, şiirde ki dilin eleştirilmesi anlamsız ve yanlıştır. Ve Osmanlı edebiyatı da, Türk edebi duyguların devamı niteliğindedir.
Batı hayranı birkaç Osmanlı mensubundan yardım alınarak yazılan bir kitabın, eksikleri de tabi ki derin ve hüzün vericidir. Ama şu da bir gerçektir ki, Osmanlı'ya duyulan bir hayranlıkla ortaya konulan bu eserin, yaklaşımındaki bazı noktaları eksikte olsa, batılı bir araştırmacının dilinden ve elinde edebiyatımızda yerini bulmuştur. İfade etmek istediğim bir mesele de; birkaç batı yanlısı, Osmanlı şair ve düşünürün anlatımıyla ve bilgilendirilmesine yazılan bir eserdir, "Osmanlı Şiir Tarihi I-II." Sözlü ve yazılı edebiyat tarihinin varoluşunu insanlık tarihiyle birlikte alırsak, toplumların yerleşik hayata geçecekleri dönem kadar, tüm insanlığın birbirinden etkilenerek toplumsal davranış biçimlerini de, hayatlarına geçirişini göze almak gerekir. Küreselleşme dediğimiz günümüz kavramının, o dönemde ki iletişim sorunlarına rağmen, göçler dolasıyla işlevini de düşünmek gerekmektedir.
"Katıksız bir tat kalemimin ucundan
parmaklarıma dağılan,
harflerim de sancıyan telaşeler
kırık dökük paragraf aralıklarım,
yüreğimde zil çalıyor bakmam gerek
şiirim gelmiş gözlerinde yaşlarla" AYSUN GÜL
Yazının Adem Peygamber sonrasındaki kaybedilişiyle birlikte tekrar bulunması ile, yerleşik hayata geçen Türkler de edebiyata atılan sikkelerini her fetihten sonra, biraz daha yenileyerek ve geliştirerek günümüze kadar getirmişlerdir.
"Gerçeği sürdüm acıların çıkmazına
Perdeleri çektim aklımın kıyılarına
kapıları kapattım sonsuzluğun yüzüne
sebepleri gizlediğim sonucumun fikri karışık." AYSUN GÜL
"Türk edebiyat dili ve mahiyeti kabadır", diyen Osmanlı Şiir Tarihi yazarı, Osmanlı öncesi edebiyatı sınırlandırarak kısa cümlelerle geçiş yapması ve Osmanlı edebiyatını överken bile, imalı şekillerde yermesi iç burkutucudur. Osmanlıda ki; İran edebiyatı salgınını, edebiyatın gelişme süreci olarak görmekte, ayrı bir sıkıntıdır. Oysaki Türk edebiyatına ait örnekleri Arap, Fars ve Çin kaynaklarında elde edebilmekteyiz; oysaki Türk edebiyatı çok zengin lehçelere sahip edebiyattır. Kavimler göçüyle, dünyanın her yerine dağılan Türk kabilelerinden etkilenerek ortaya çıkan bir edebiyat anlayışı vardır, zaten. "Bir çok Türk boyunun da kendine ait tarzı, şiire kattığı anlam ve edebiyata getirdiğini en büyük yenilik, "kavimler göçüdür." demekten kendimi alamıyorum." Bunun örneklerinden biri de Uygur Türkçesinde yazılan aşağıdaki şiirdir.
"Kamag iş kodgıl
Buyan edgü kılıç kıl" açıklaması; "Her işi bırak, iyilik ve hayırlı işlerle meşgul ol", tabi aynı hece ölçüleriyle yazılan aşağıdaki Kıpçakça şiirde ayrı bir örnektir.
"Tap tap tamızık
Tamadırgan tamızık
Kölege a (tar?)
Koyedirgan tamizık (köbelek)"
Bir alemin kabul ettiği bir edebiyatı; batının kabul etmemesi kabul görür, bir düşünce değildir. Ve son olarak Türk edebiyatından, anlamlı bir kıtayla yazıma son vermek istiyorum.
Öküz adakı bolgınca başı bolca yig
(öküz ayağı olacağına buzağı başı olmak daha iyidir.)