Türbanda ‘Az Sonraaa’
Gittiğim yerlerde, özellikle de kadınların ağırlıklı katıldığı toplantılarda hemcinslerim, “Kadınların hiç mi başka sorunu yok türbanı Türkiyenin birinci maddesi yaptılar, bu gidiş bizi çok tedirgin ediyor” deyince eski bir gün geldi aklıma. Bir eski sahne...* * *
Yıllar önceydi, bir akrabamızın kızı ve ben aynı yaştayız. Hayal meyal ama derine kazılmış sahnelerden biri...
Bilemiyorum ki, galiba 10-12 yaşlarındayız. Sokağa çıkacağız, babası annesine sesleniyor, kadın bir eşarp getiriyor ve arkadaşıma takmaya çalışıyor. Başlıyor arkadaşım ağlamaya. Baba kızına bağırıyor. Bir ara hızını alamayan öfkeli amca bana da söyleniyor. “Senin de örtünmen lazım ama nerede senin baban ve annen asortik”
O başında yarım yamalak takılmış örtüsüyle ağlaya ağlaya sokağa çıkarken köşeyi döner dönmez arkadaşım örtüsünü yere fırlatıyor, hüngür hüngür ağlıyor. Abartmıyorum, hayatımda karşılaştığım ilk siyasi şoktu.
Oysa aradan geçen yıllarda da hep nazik, iyi bir dindar olarak tanıdım onu.
Ama o, yaşamının siyasi yönüne kızını tavizsiz zaman yitirmeden alıştırıyordu. Zaman içerisinde dini içselleştirerek kapanmasını beklemiyor, kızının hayattaki duruşunu netleştiriyordu, yarın öbür gün başka bir tercih kullanmasını engelliyordu.
Öyle de oldu.. Kızı şimdi türbanını gönüllü takıyor, babasından çok daha mutaasıp biriyle evli ve farklı bir yaşam tarzını düşünemiyor bile.
Söz üniversiteye geldiğinde ise okuma hakkına saygı duymak istiyoruz. Konu gelip çok yönlü soru işaretlerine takılsa bile...Türbanı üniversitelerde serbest bıraktığınızda, tüm kıyafet yönetmeliği de değişecek. Yahudi öğrencinin, Hristiyanın dini kıyafetlerle ya da cübbeyle üniversitelere girmenin de önü açılacak. Ama yine de yüreğiniz bilim çatılarının altında özgürlük, katı kurallara bağlanmasın istiyor...
* * *
Tabii, belli ki bu konu çok tırpanlanacak. Kırmızı halılar serildi, üzerinde tüm konular yürümeye başlayacak. Biraz daha geçsin liselerde de türban isteği çığ gibi artacaktır. Başbakan bu konuda net tavır ortaya koymuyor, Milli Eğitim Bakanımızın sözleri daha vahim. Yalnızca“Ailelerden anlayış, hassasiyet bekliyorum” diyebiliyor. Yani bekleyin... Az kaldı...
Kafaları örtmek için görünse de örtü, ülkenin diğer sorunlarını örtecek kadar uzun, örtünün altına birçok siyasi beklentiyi saklayacak kadar geniş...
Ekonomik özgürlüğü olmayan, şiddetten başını kaldıramayan, şanslıysa geliri ev kirası kadar olan bir iş bulabilen , evdeki tüm düzenin üzerine yığıldığı, çocuklarına ateş pahası bir hayatta, çikolatasını, sütünü, etini almak için çırpınan milyonlarca kadının sorununa eğilmeden türbanla oynamak, bu ülkedeki milyonlarca kadını “türbanın” altına süpürmektir.
Bizim tonton amcamız yaşanan gelişmelerden çok mutlu, türban ilköğretime de gelecek diye heyecanlanıyor.
Ne de olsa, kimse demokrasi meşalesini onun baskıyla yarattığı anlayışın üzerine tutmuyor.
Petrokimya parkı için güçbirliği
KOÇ Holding Yönetim Kurulu Üyesi Ali Koç geçtiğimiz günlerde Petkim’deydi. Petkim için hazırlanan ve hammaddeden faturaya kadar tüm işlemleri bilgi teknolojileri ile kolaylaştıran Kurumsal Kaynak Planlama Projesi (ERP) Koçnet’le hayata geçirildi.
Bir anlamda Petkim, rakibi sayılabilecek Tüpraş’ın da içinde yer aldığı Koç Topluluğu ile çözüm ortağı haline geldi.
Proje Koçnet’i dahi şaşırtacak kadar kısa sürede tamamlanmış. Üç yıllık proje yalnızca 13 ayda bitirilmiş.
İşin enterasan yanı petrokimya sektöründe bu projeyi Tüpraş için kuran Koçnet, bir diğer dev olan Petkim’in de tüm altyapısını biliyor şimdi.
Vizyonerliği ile Petkim’e bu ülkenin en sağlam kuruluşlarından biri olma vasfını kazandıran Socar& Turcas Enerji CEO’su ve Petkim Yönetim Kurulu Üyesi Kenan Yavuz’a soruyorum, “Rakibinize tüm bilgilerinizi açarken başlarda endişe duymadınız mı?” diye (aslında yatak odası diyorlar), Yavuz “Biz de onların altyapılarına yönelik birçok bilgi edindik” diyor gülümseyerek.
İşbirliğinin yazılım olan kısmı bana göre aysbergin görünen yüzü. Türkiye’nin iki dev şirketinin iki vizyoner yöneticisi, Petkim’in diğer yan yatırımlarla birlikte 5 milyar Tl’yi aşması beklenen rafinerinin etrafında, dev bir kimya endüstri parkını oluşturacak hedefe doğru ilerliyor.
Kimya endüstri bölgesi yani “Chemical Industry Zone.”
Kenan Yavuz’un yıllar önce Petkim Genel Müdürlüğü yaparken rüyasıydı. Özelleştirme sürecinde yetkilileri ikna ederek kurmak istedi. Olmadı. Yavuz, özelleştirmede Petkim’in doğru adrese gitmesiyle rahatladı. Azeriler’de Yavuz’un birikiminden, liderliğinden doğru yararlanınca, bugün Petkim yine hızlı ilerlemeye başladı.
Bir ara rafineriye izin çıkma süreci uzamış, Petkim’in canı sıkılmıştı. İzin nihayet çıktı ve yeni yatırımlar için 600 kişilik yeni istihdam kararı alındı, bir kısım çalışan işe alınmaya başlandı. İşte şimdi Petkim’in devasa arazisi veya yarımadadaki diğer araziler içinde “Kimya Endüstri Parkı” arzusu için ortam daha uygun hale geliyor. Birkaç mevzuat düzenlemesiyle bu alanda Petkim ve Tüpraş’a mal veren dünya devi kimya kuruluşları bölgede yatırım yapabilir.
Uygun şartlar sağlandığı takdirde bu yabancı kuruluşlar bölgeye yatırım yapmaya, her iki kuruluşa da yakın olmaya can atacaklardır.
Tüpraş ve Petkim’in ilişkisi yazılımla başlasa bile Ali Koç -Kenan Yavuz yakınlaşması bu büyük rüyanın gerçekleşmesinde etkili olacak. Sözkonusu bir endüstri parkı yepyeni bir bakış açısı ve milyar dolarlık yatırımlar konusunda umut veriyor.
Kenan Yavuz ve Ali Koç’u ayrı ayrı tanırım. İkisinin de ortak yanı iyi yönetici olmalarından öte vizyoner olmaları. Her ikisi de bölgeye yeni bir kimya parkı kurulmasına sıcak baktıklarının sinyalini verdi.
Gelecekte nereye kadar bilmesek de bu işbirliğinin yalnızca bilişimle sınırlı kalmayacağı açık. Ali Koç, “Daha çok Petkim’ler, Tüpraş’lar yaratmamız lazım. Kenetlendiğimiz zaman yapamayacak bir şey yok” diye konuşuyor.
Rafinerinin hemen ardından ikinci petro kimya tesisi kurmaya niyetli olduklarını söyleyen Kenan Yavuz ise şimdi yıllır önceki rüyası için arkasına Türkiye’nin en önemli gücünü almış görünüyor.
Ali Koç
Ali Koç: Ege son yıllarda sessiz kaldı
Ali Koç, yurtdışı eğitiminin ardından holdingde görev yapmaya başladığında, alanını kendi belirlemiş, “İş geliştirme ve bilişim” olarak açıklamıştı. Hatat o dönemde bu talep ‘ veliahtlar göstermelik işler yapacak üretim sorumluluğu profesyonellere bırakılacak’ yorumlarına neden olmuştu. Ancak Koç’un göreve başladığı son 10 -12 yıl teknolojide yeni bir çığır açılınca Ali Koç’un başında olduğu alan ilk sıraya yerleşti. Grubun gelecek vizyonları, şimdi bu departmanın öncülüğünde ele alınıyor, tartışılıyor. Kurduğu Koçnet de yüzde 50 Koç Grubu’na yüzde 50 piyasaya hizmet verir hale geldi.
Toplantının bitiminin ardından Ali Koç oldukça rahattı, Petkim’de hemen tüm çalışanlarla sohbet etti, hatta dayanamayıp kendisini sürekli izleyen fotoğrafçıyla da fotoğraf çektirdii. Bu ortamda Ege’yi bilişim sektörü açısından konuşma fırsatı bulduk.
- Petkim sayesinde yazılım açısından Ege’ye de yakın olacaksınız.
Evet ama İzmir ve yakın çevresinin durumu teknolojik yatırımlar yönünden pek iç açıcı görünmüyor.
- Bu izlenim nasıl doğdu ?
Yazılım sektöründe İstanbul’un payı yüzde 60’larda, Ankara yüzde 25’ler, İzmir ise yüzde 5 -6 civarında. Ki bu rakama Manisa gibi güçlü bir kent de dahil.
- Bu yatırımlar çok maliyetli yatırımlar, firmaların güçleri yetmeyebilir.
KOBİ’ler için de birçok program var. Bilişim yatırımı geleceğe olan yatırım demektir. Şu an var olanla daha çok idare ediliyor.
- İstanbul cephesinden bakınca İzmir pek umut vermiyor galiba...
Biraz rahatlık var tabii. Kendi arkadaşlarımdan da biliyorum. Burada ortam rahat olunca hırs biraz azalmış görünüyor. Ege son yıllarda sessiz duruyor.
- Sizin de grup olarak İzmir’e, Ege’ye üretim açısından pek yakın olduğunuz söylenemez. Petkim’le olan ilişkileriniz grubun yönünü Ege’ye çeker mi?.
Bu proje bizim için çok farklı oldu. Türkiye’nin en büyük projesi. Ama daha da önemlisi hiçbir projemizde böyle bir özgüven, inanç görmedik, herkesin dört kolla sarıldığı başka bir proje yaşamadık. Doğru bakış açıları ve yatırım alanları oluşturabilirsek Ege’yi ön plana alacağımızı söyleyebilirim.
Dilek Hanım, yazınızın her satırına katılıyorum. Türkiye'de petro-kimya parkı mutlaka oluşturulmalıdır. Malumumudur, İzmit-Adapazarı bölgesi de bilişim teknoparkı olarak tasarlanmaya başlandı. Hatta yazarımız Prof.Dr. Ahmet Vefik ALP in de güzel bir bilişim teknoparkı projesi vardı.
TÜRBANLA İLGİLİ OLARAK:
Bu günkü taleplerin ardı gelecek midir. Pek tabi ki gelecektir.
Bu günkü "mahalle baskısı korkusu" dünün "derse alınmama" "devlet dairesine girememe korkusu" nun bir sonucu.
İLKİNİN YANİ MAHALLE BASKISININ DENETİMİNİN devletin (yönetimin) elinde olmaması kaygı uyandırmakta.
Baskı da korku da şiddetle karşı çıktığımız olgulardan birisi.
Ekim 26th, 2010 at 15:26