Tuncel Kurtiz Öldü Diyorlar
O zamanlar hastasıydım sinemanın tüm akranlarım gibi. (Hoş şimdi de farklı değilim ya..). Siyah-beyaz, renkli Türkçe, cinemaskop fark etmiyordu. İlle de Yılmaz Güney filmleri, kaçırmazdık. O bakışlar… Düşmanlarına kök söktürür, zalimlere acımazdı.. Sevgiliye farklı bakar, ölümüne sevdalar gösterirdi bize.. Hele de gariban, fukara babası bakışları… “İşte adam gibi adam!” dememek mümkün müydü? Evet, o bir “Beyoğlu Canavarıydı”!
Sanırım Uşak’ta son yılımızdı. Yani 1971 veya 1972 yılları olabilir. Bende 10-11 yaşlarındayım. Uşak’ın ahşap-kerpiç evlerinin henüz yıkılmamış eski mahallelerine yakın yerdeki sinemaya gitmiştim. Kartal Tibet’li Karaoğlan filmlerinin ardından Cüneyt Arkın’lı Malkoçoğlu filmleri henüz başlamıştı. Gittiğim filmi hatırlamıyorum ama gelecek program Yılmaz Güney filmi idi. Bende filmin parçasını (şimdi fragman diyorlar) göreceğim için heyecanlıydım. Acaba Yılmaz Güney kimleri tepeleyecek, kimlere acımasızca kurşun sıkacak, hangi garibanlara sahip çıkacak, hangi güzel gözlü kıza tutulacaktı?
Oda ne? Adı “Umut” olan filmde Yılmaz Güney garibandı, zavallı değildi ama itilip kakılıyordu. Ve hiçbir sahnede “Yeter !!” diye bağırarak ve de ölümü göze alarak kimseyi öldürmüyordu? Ne olmuştu “Çirkin Kral”a? Hele de “Beyoğlu Canavarı”na?.... Üstelik üzeri yırtık pırtık, cin bakışlı ağzı kalabalık bir adam O’nu ha bire kandırıyordu?
Tabii o filme gitmedim. Arada bir basında “Umut” filmini övücü yazılara rastlıyordum. Ama Yılmaz Güney’in 1972 de tutuklanması ve filmlerinin yasaklanması ile zaten bir daha vizyona girmemişti. Bende bu arada büyümeye devam ediyordum.
1974 genel affı ile hapisten çıktıktan sonra çektiği ve başrolünü oynadığı “Zavallılar” filmini de Siirt’te seyrettiğimde yine hep bir “Çirkin Kral” beklemiştim, ama filmi de sıkılmadan, düşüne düşüne izleyebilmiştim. Dedim ya büyüyordum işte. Artık “Arkadaş”, “Endişe”, “İzin” filmlerinden sonra Yılmaz Güney artık farklı bir kimlikti benim için: “Sistemin” ipini pazara çıkaran, bununla da kalmayıp başkaldıran inatçı bir devrimci…
Ve 1978 de “Sürü” filmi… Ankara’da artık üniversiteye başlamıştım. Filmin oynadığı salonlar tıklım tıklım doluyordu. Başrollerde Tarık Akan, Melike Demiray ve Tuncel Kurtiz (“Senaryo Yılmaz Güney” yazısı da başrol oyuncuları kadar büyük puntolu idi). Tarık Akan malum, sinemanın yakışıklı züppe jönlüğünden vazgeçip, bizden biri olmuştu, yani yakın ve tanıdık. Melike Demiray arkadaş filmindeki şarkısıyla ünlenmişti, devrimci çizgideydi, yani yakın ve tanıdık. İyide bu Tuncel Kurtiz de nereden çıkmıştı?
……………
İşte benim Tuncel Baba’yla tanışıklığım 17 yaşında böyle oldu. Sonra onun Yılmaz Güney’le “Umut” filminde oynadığını okumaya, duymaya başladım. Ama bir türlü hangi rolde olduğunu çıkaramıyorum. Gel zaman git zaman, yaş 50 yi aşmaya başladığında, dostum ve sınıf arkadaşım yapımcı Oğuz’un Yılmaz Güney filmlerini set yaptığını öğrendim kendisinden ve “Bana Umut filmi olan setten verir misin?” dedim bir İstanbul istiklal Caddesi gecesinde iki duble rakı parlatırken. Ve filmi 50 lik yaşımla seyrettim. Demek ki, koca Tuncel Kurtiz bu imiş. Aslında filmi sürükleyen neredeyse Tuncel Baba imiş…
Davudi sesi, kimi zaman sufi yumuşaklığı ve filozofluyla nasihat ediyor, kimi zaman gürz gibi beyinlere iniyordu artık filmlerde ve dizilerde. Şiirlerde, belgesellerde hemen tanırdım onun sesini ve kulak kabartırdım. Tuncel Baba söylüyorsa o şiir güzeldir, o belgesel izlenirdi olurdu benim için. Dizileri ise ben pek izlemem, Tuncel Baba’nın rol aldığı dizileri de, denk gelmenin dışında, pek izlemedim. Ama halkın onu izlemesini beni memnun ediyordu. Özü sözü bir, insan ve doğa sevgisiyle dolu yürekli birini, insanların tanıması ve “Yahu bu zamanda böyle insanlar da mı var?” diye kendini ve çevresini sorgulamasını umuyordum. Güle güle Tuncel Baba!!!! 28.09.2013