Tükenme Tüketme
1957’de New York’ta başlayan grevin ve çoğu kadın 129 işçinin can verişinin ardından geçen 153 yılda, 8 Mart Kadınlar Günü’nü kutlamak bizler için güzel bir simge.
Ve aradan geçen onca yıla rağmen hala zor aşılır haksızlıklar, güçlükler var.
Bu haftada tek yapabileceğimiz bunları bıkıp usanmadan dile getirmek.
Bu yıl 8 Mart’ta erkeklerden en çok “Sizler zavallı mısınız ki, kadınlara özgü bir gün düzenleyip, ayrımcılık istiyorsunuz” yaklaşımlarına maruz kaldık.
Çoğu erkek meslektaşım evlerini kadınların, eşlerinin yönettiğini söylüyordu.
(Aslında kendilerini de yönettiğini söylemeye çalışıyorlar da cesaret buraya kadar!)
Evet ama bunu söyleyenler, sizler bu toplumun yüzde 30’usunuz.
Gerisinde tablo net...
Erkekler belirliyor, sistem belirliyor, dini inanış, gelenek görenek belirliyor ve kadın, yalnızca bu alanların bir figürü olabiliyor.
Yine de şurada anlaşabiliriz.
Dallandırmaya budaklandırmaya, ah vah etmeye, hele erkek dünyası diye karşı bir dünya varmış bizler de onlarla savaşıyormuşuz gibi göstermeye hiç gerek yok.
Derdimiz net; özgürlük ve eşitlik.
Net de, çözüm biraz uzak.
* * *
Hangi noktada olduğumuza dair rakam çok. Birkaçını yansıtalım. AB’nde kadınların yüzde 64’ü, (İskandinav ülkelerinde bu rakam yüzde 80’leri geçiyor) iş hayatı olmadan bir yaşamı düşünemiyorlar.
Türkiye’de bu oran yüzde 26. Diğer kadınlarımız çalışmayı bile düşünmüyor, düşünemiyor.
Asıl sorun elbette eğitim.
Çünkü bu kadınlarımız genellikle ortaöğretim ya da lise mezunu.
Bu eğitimle de işsizliğin yüzde 15’lere yaklaştığı ülkede ya iş bulamayacağını ya da bulsa dahi asgari ücrete yani ayda 546 liraya ancak çalışabileceğini bilen kadının umudu, çaresi yok. Bugün 500 TL’den aşağı ev kirası, 400 TL’den düşük kreş yok.
Biz ülkenin yüzde 20’sini aşmayan üst gelir grubuna bakıp, tüm toplumu bu sanıyoruz.
Üstelik yalnızca erkeklere iş bulabileceğini bilen, kadını evinde pasifize etmek de düsturlarına ters düşmeyen bir iktidar, açıkça bağırıyor. ÜÇ çocuk yapın.
Üç çocukla değil iş aramaya, yandaki semte zor gidersiniz.
* * *
Sorunlara girmeyeceğiz dedik de dayanamadık. Göz göre göre böyle bir tabloda yaşayıp, sessiz kalmak çok zor. Şansımız, eğitim düzeyi yüksek ailelerin kızlarına da güçlü eğitim verebilmeleri.
Sistem şimdilik yalnızca bunun önünde duramıyor.
Tabii bu arada mutaasıp ailelerin erkek çocuklarına bakın muhteşem eğitimlerinin ardından nerede görev aldıklarını görebiliyoruz. Kimisi Federal Reserve Bank yani FED’de, kimisi Dünya Bankası’nda, kimi ülkenin en hızlı büyeyen enerji ve iletişim sektörlerinde yüksek mevkide çalışıyor. Peki kızlar ne yapıyor? Rastlıyor ya da görebiliyor muyuz?
Sorunlara dalmayacağız dedik, duramıyoruzzz.
Kadını birey yapmanın yolu, eğitim ve onun ardından iş hayatına kazandırmakla geçer. Ekonomik gücü olmayan kadın yönlendirilir.
“Kadınlarımızın yüzde 39’u yani her üç kadından biri şiddete maruz kalıyor, sen uzay metotları öneriyorsun” diyenler, bu gidişatın seyircileri olmaktan öteye gidemezler.
Biz işimize bakalım.
Öncelikle kadınlar olarak birbirimizi tüketmenin, dedikodu malzemesi haline getirmenin önüne geçip, destekleyeceğiz lamı cimi yok.
Çalışmanın sınırı olmayacak, çalışmaktan yorulup evde pasta, börek, çörek yapma hayallerine kapılmayacağız.
Bu ürünleri yapacaksak satacağız.
İy yaşamında özellikle ev hanımlarının, zor durumda olan kadınların el emeklerini değerlendiren kadın şirketleri yaratmaya çalışacağız. Yerel yönetimler kanalıyla kadınlara meslek kazandıracak semt evlerinin açılımını destekleyeceğiz.
Israrla kreş isteyeceğiz. Belki bunun için kampanyalar, daha sık yürüyüşler yapacağız.
“Başka arzunuz” diye soracaklardır ama biz ısrarlı olacağız.
* * *
Kadın çalışanlarla ilgili gelişmeler yeterince yansıtılmıyor. Örneğin, işe alınan kadınlarımıza ait SSK primleri, beş yıl boyunca İşsizlik Sigortası Fonu’ndan karşılanmaya başladı. Kadınlara ait sigorta priminin; birinci yıl için yüzde 100’ü, ikinci yıl için yüzde 80’i, üçüncü yıl için yüzde 60’ı, dördüncü yıl için yüzde 40’ı, beşinci yıl için yüzde 20’si İşsizlik Sigortası Fonu’ndan karşılanıyor.
Kaç kadınımızın, kaç işverenin haberi var?
Tabii eşitlik ve özgürlük adına daha çok beklentimiz var.
Açıkçası zor olacak güç olacak, dayanacağız. Kariyer de yapacağız, çocuk da...
Ve ben, yani medya adına söyleyim.
Kadınlarımızı güzellik unsuru olarak anmaya itirazımız yok, doğru güzeliz ama hemcinslerimizi sadece içi boş dişi bir obje değil, başarılarıyla, girişimleriyle vermeye çalışacak, önlerini açacak bilgilereağırlık vereceğiz.
Kendi adıma elimden geleni yaparım. Yine de işimiz zor.
En iyisi Nitche’nin dediği gibi yapalım.
Şöyle diyelim...
Kim yıkar, yıpratır seni izin vermezsen.
Kim sever seni sen kendini sevmezsen .
Her şey sende başlar sende biter .
Yeter ki yürekli ol.
Tükenme tüketme ve unutma.
Korkarak yaşıyorsan .
Yalnızca hayatı seyredersin.