Tüfek İcat Oldu Mertlik Bozuldu
Şimdilerde var mıdır bilmem ama yakın geçmişe kadar en çok da mahalle kültürümüzde olan, bulunduğu mekânda bizatihi görev yapmayı kendince namus sayan ağır ağabeylerden bahsetmek istiyorum bu yazımda.
Omzunda siyah ceketi, ökçelerine basılmış yumurta topuklu ayakkabıları, o gıcır siyah rugan ayakkabıların içine giydiği beyaz çorapları, ceketin içine giydiği yeleği ve o yeleğin cebinden sallanan köstekli saati ve tabii ki elinde tespihi ile ağır ağabeydir, hakiki bir kabadayı. Silah kullanmayan, genellikle ‘heytttt’ tarzında başlayan girizgâhları çok gerekirse falçata çekerek tamamlayan, asayişi berkemal eden ağabeydir O.
Kabadayılığa, ‘bir çeşit şehir şövalyeliği’ der bazı yazarlar. Kabadayılar mecbur kalmadıkça kavga etmeyen, bilmedikleri konularda da ahkâm kesmeyen kişilerdir aslında. Dedim ya ağır ağabeydir kabadayılar.
Kabadayı deyince akla hemen mafya gelir nedense. Ama bunun tek sebebi son yıllarda yayınlanan mafya dizileridir. Hâlbuki mafyalık ve kabadayılık taban tabana zıt kavramlardır aslında. Çünkü kabadayı diye adlandırılan ağabeyler; delikanlılığın kitabını yazdıklarını iddia eden, çoluk-çocuğun canını yakmayan, ananın-bacının namusuna yan gözle bakmayan, garibanın ekmeğini korumayı kendine vazife bilen mahallenin racon kesenleriymiş ama kimseyi sırtından bıçaklamazlarmış.
Oysa Mafya racon keserek bir düzene yaslanandır. Haraç kesendir. Haraç vermeyene, kendince kestiği racona uymayana her türlü zararı vermekten çekinmeyendir. Çetecilikle dikiş tutturan tiptir aynı zamanda. Tek başına mafya olunmaz mesela. Ama kabadayının düzenle de, çeteyle de işi yoktur zira Kabadayı bizatihi düzenin ta kendisidir ve zarar vermez.
Külhanbeyi ile de karıştırılır kabadayılık genellikle. Verdikleri zarar ve saldıkları korku açısından asıl mafya tabiriyle uyumlu olan külhanbeyliğidir ama onların da Kabadayılıkla alakası yoktur. Eskiden bir kabadayıya külhanbeyi demek yapılabilecek en büyük hakaretlerden biriymiş mesela.
Kabadayı kendince mahallenin namusunu koruyan, halkı kollayan, zayıfa güçsüze gizliden yardımda bulunan, sarhoş olmayan, ağır başlı ve kendinden çekinilse bile sevilen kişiymiş zamanında.
Tek kanat yürüyüşü denen bir omuz yukarıya doğru kalkık, sol tarafta takılı usturası her an saldırmak için hazır pozisyonda duran Külhanbeyi soygun olaylarına karışan, mahalleye, halka zarar veren bozguncu, yaygaracı aynı zamanda fiyakacı kişiymiş ve bu açıdan mafya ile benzerlik gösterse bile, şimdilerin mafya dedikleri tiple karşılaştırılınca yine de ehveni şer kalan ekolmüş külhanbeyliği.
Çünkü eskiden külhanbeyliğinin bile bir edebi, bir haysiyeti varmış. Kötülerin bile kötülüğü belli bir hadde kadarmış.
Köroğlu’nun dediği gibi tüfek icat oldu mertlik bozuldu. Şimdi eline silah alan her üç kişiden biri mafyayım diye ortalıkta dolanıyor. Kendini mafya zanneden çapulcular bazen kendi aralarında öyle bir düzen tutturuyorlar ki, geçen günkü yazımda bahsettiğim Devletin İstanbul’da ‘Acarkent Sitesi’nin yapımını oradaki mafyalaşma sebebiyle durduramadığı gibi, bunlar Devlete bile baş kaldıracak cürette olabiliyorlar.
Tabi bu mafya denilen örgütlerin Devlet içinden güç aldıkları ağabeyleri illaki vardır ama bunlar asla kamuoyuna deşifre edilmez. Kalın enseli bazı bürokratların mafya üzerinden nasıl nemalandıklarını da aslında herkes bilir de kimse bildiğini belli etmez.
Racon kesmeye gelince herkes kendince bir şeyler keser oldu. Geçen otobüs durağında 20 yaşlarında bir delikanlı kulağında küpe, az önce tarifini yaptığım külhanbeyli havasıyla yanındaki kıza; ‘seversem destan, kızarsam katliam olur’ dedi. Güler misin, ağlar mısın?
Kumar oynayan varsa aranızda ‘racon kesmenin’ asıl manasını onlar biliyor olmalılar. Çünkü kumarda anlaşmazlık çıkması durumunda kumarbazların mekâncıya bir dilekçe yazarak başvurmaları halinde mekâncı şikâyetleri inceler, değerlendirir ve son kararı verirmiş. İşte racon kesmenin tarifi de buymuş.
Kurtlar Vadisi Pusu dizisinde Polat Alemdar’ın İsraillilere racon keserek ayar verdiği sahne uzun süre konuşuldu malumunuz. Bu hadiseden sonra Kahraman Türk Hekırı(!) İsraillilerin haber sitelerinden jerusalemonline.com’u kırarak, siteye Polat Alemdar’ın fotoğrafını ve fona da Hekimoğlu türküsünü koymuşlar. Fotografta Polat Alemdar ağzından Türkçe kesilen racona rağmen bu işi yapan kahraman hekır abimizin kod adının ‘Bond’ olması da, 20 yaşlarında kulağı küpeli, çakma külhanbeyli kardeşimizin durumu gibi trajikomik tabi. (kaynak: pclabs)
Çoğu zaman Mecliste çıkan tartışmalar sonucunda o çok kalantor görünen vekillerin bir anda nasıl külhanbeyine dönüştüklerine şahit oluyoruz ama bu konuya şimdilik girmemek yazının akıbeti açısından daha hayırlı gibi gözüküyor
Bir kitapta yahut bir makalede bazen denk geliyorum da, eskiden savaşta bile racon kesmenin bir adabı varmış. Mesela 70li yıllarda (asla tasvip etmemekle beraber) İsrail-Arap Savaşlarında bayram günlerinde karşılıklı ateşkes ilan edilirmiş.
Son yıllarda birinin ayağı tökezlemeye görsün gecede, tekme vuranı çok oluyor karanlıkta.
Uygarlık denilen, medeniyet diye görülen milletlerin kestikleri ahkâmlara ve insanlara inat, Kurtuluş Savaşı esnasında Türklerin Anzaklara, acıyla kıvranan Yunanlılara nasıl merhamet ettiği birçok tarihi belgede kayıtlara geçmiştir.
Artık jest yapmanın adını acizlik koymuşlar.
Koş yoksa düşersin!