“TSK İstediği Zaman Operasyon Yapar”; Mı Qé Va
"Savaşın ilk şehidi, akıl, vijdan ve hakikattir." (AİSKHYLOS)
Bu ülkede TSK/ordu/askeriye içindeki derin yapılanma (GLADYO-ETÖ-İttahad ve Terakici) darbeci anlayış iki asır boyunca her zaman “istediğini” ve hep “istediği zaman” yaptı.
Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan bugüne halktan kopuk, hatta İ. İNÖNÜ’nün itiraf ettiği gibi “halkı düşman belleyen” anlayış hiçbir zaman milletin değerlerini, inancını, isteklerini önemsememiştir. Onlar, kendi bekaları neyi, nasıl gerektiriyor ise öyle yaptılar. Bu her zaman böyleydi; istisnasız.
Aslında halkı “teb’a” görenlerin halk için iyi, doğru, halka yarar bir şey yapmaları beklenemezdi. Bunların halka yaptıkları/reva gördükleri en büyük güzellik onu vatandaş olarak kabul etmesiydi!
Ama bu anlayışı “silahlı olması hasebiyle” en güçlü temsil eden TSK idi. TSK bu kanadın isteklerini “bir adet düdük”le anında yerine getiriyordu. Ancak hep beraberce “düdük vaktinin dolması için” seferber olurlardı.
Mesela;
İşçilerin iş hukukunu geliştirerek demokratik haklarını talep etmelerini ve almalarını sağlamak yerine, işçileri yine işçilerle karşı karşıya getirecek düzenlemeyi dayatırsınız. Bunun üzerine proleter başkaldırı kaçınılmaz olur. Bu biiir.
Toplumun büyük bir kısmı hakkını aramak için sokaklara dökülmelidir. Ama siz bunu provoke edecek elemanlarınızı gidişata müdahil olacak şekilde yerleştirirsiniz. Bu elemanlarınız hak aramayı anarşi, sonrasında terörize edecek. Bu ikiiii.
Ortalığı dağıtanlara karşı “oluşturulan” grup elemanları ile sokaklara düşen grubun içindeki elemanlar silahları konuşturup TSK’yı “düdüğüne” bir adım daha yaklaştırır. Bu üüüçç.
Bu silahlı elemanlar “kendini bilmez” memurlarca yakalanırlar. İşte bu aşamada Baki TUĞ gibi yargı içindeki “elemanlar” devreye girip bu silahlı elemanları yeniden “alana” iade ederler. Bu döööört.
Basın içindeki elemanlar “bugün de … vatandaş katledildi, artık yeter!” diyerek ve alıştıra alıştıra TSK ile düdük arasındaki mesafeyi kısaltır. Bu beeeeeşş.
Proleter kesimin temsilcileri olan “elemanlar” ile yargı içindeki “elemanlar” medyadaki “elemanlar”la TSK’yı muhatab alıp aynı sesi vermeye başlarlar;
Bu işe son verin!..
Düdük çalar ve TSK istediğini istediği zaman yapmış olur. Aslında konumuz “eleman-düdük” ilişkisi değildi, biz, emekli paşa KOŞANER’in ses kayıtlarındaki bir anlayışı ifade eden; “istediğimiz zaman operasyon yaparız” cümlesine giriş yapalım derken lafı uzatmışız, özür beyan ederiz. Ne yapalım “zaman”(lama) konusunda “birileri” gibi başarılı sayılmayız.
KOŞANER Paşa “istediğimiz zaman operasyon yaparız, kimse bize yapmayın diyemez.” Tut ki dediler “ deseler de dinlemeyiz”…
Tamam, da bu “istediğiniz zaman” çok mu iyi bir zaman(lama)? Şöyle bazı çarpıcı eylem ve operasyonlara baktığımızda art niyet aramayanlar da resmen gafletinizi görebiliyor, art niyet aramasalar da…
Kısa bir film şeridi gibi o “istendiği zaman” ki operasyonları gözümüzün önünden geçirelim mi?
TSK, 1993 yılının baharında MİT ve emniyet istihbaratının kendisine getirdikleri “Bingöl yakınlarında büyük bir eylem/saldırı bekleniyor” bilgisine rağmen 33 erini silahsız ve korumasız yola vurdu. O bölgede kim vardı biliyor musunuz? Şimdi “devletin koruması altında bululan” Şemdin SAKIK…
TSK ŞEMO’nun eylem yapacağını devletin resmi birimlerinden öğrenmesine rağmen “TSK’nın operasyon yapmak istediği zaman olmadığı için” hiçbir şey yapmadı. Ama Allah var; ŞEMO 33 erimizi öldürdükten sonra TSK yağmur çamur demeden günlerce operasyon yaptı.
Neden yaptı?
Çünkü ”TSK’nın istediği zamandı!”
TSK, 250 kişilik grubu ile karakolları basıp 11 askeri vurduğu ve 8 askerin de “esir” diye alıkoymadan önce PKK’ya operasyon yapmıyordu; “operasyon yapmak istediği zaman olmadığı için”.
Ama TSK, PKK tek taraflı silahları susturunca haftalarca ağır silahlarla dağ bayır operasyon yapıyordu.
Neden?
Çünkü “TSK’nın istediği zamandı!”
PKK Karakol basmadan önce Heronlar 200 kişilik PKK’li grubu tespit edip çekiyor, KOŞANER Paşanın TSK’sı izliyor bunları; “çoban” diye!
Sonuç:
Bu “çoban”lar karakolu yerle bir edip 11 askeri katlediyorlar. Bu hale gelmeden önce PKK’lilere bir operasyon düşünülmedi.
Neden?
Çünkü KOŞANER Paşanın TSK’sının operasyon yapmaya istekli olduğu bir zaman değildi.
Ama bunun yerine KOŞANER Paşanın TSK’sı Hatay'da yeşillikte kekik toplayan 72, 62 ve 61 yaşlarındaki köylü amcaları ince ve hassas bir operasyonla vuruyordu.
Neden?
Çünkü “TSK’nın operasyon istediği zamandı!”
Geçen yıl, (2010 8 Eylül’ü) PKK bizim de çabalarımız sonucunda eylemsizlik kararı almış, anayasa paketi referandumuna 3 gün, ramazan bayramına 1 gün kala yeni atanan kara kuvvetleri komutanın komuta ettiği bir operasyonla (eylemsizlik kararı gereği mağaradan dışarı çıkmayan) 9 PKK militanı beklenmeyen bir operasyonla mağara içinde öldürülüyor. PKK Hantepe’yi10 metre öteden vurmadan önce operasyon yapmayan TSK, vesayetleri sona erdirecek anayasa paketi referandumundan sadece 3 gün önce eylemsizlik kararı alan 8 PKK’liye operasyon düzenleyip öldürüyor.
Neden?
Çünkü referanduma 3 gün, ramazan bayramına da 1 gün kala “TSK’nın operasyon istediği zamandı!” Bu operasyondan sonra sayın başbakanın ne dediğini bilmiyorum…
KOŞANER’in TSK’sının bütün uyarılara rağmen Çukurca şehir merkezini basıp 4 güvenlik görevlisinin öldürülmesine sebep olan PKK’lilere operasyon yapma zamanı gelmiyor. Ama;
Van’lı 14 yaşındaki Nuri’yi kaçak çay satılanlardan bir çocuk olduğu bilindiği halde PKK’li diye! operasyonla katlediyor.
Neden?
Çünkü “TSK’nın operasyon istediği zamandı!”
KOŞANER’in TSK’sı istediği zaman operasyon yapar, TSK istediği zaman müdahale eder, TSK istediği zaman …
KOŞANER’in TSK’sı bir türlü bir işi gerektiği zaman ve yerde yapmayı bilmedi gitti! Askeri okullarda “işi zamanlama”nın önemini öğretmiyorlar mı?
Peki, ya zamansız yapılan bir “işin” zararlı olduğunu?..
Rahmetli büyük amcalarımız yaz mevsiminde çayırdaki otları biçip yığın (lod) yaparlar ve karda-kışta hayvanlarına yem olarak verirlerdi.
İşte böyle bir yaz gününde otlar biçilir, öğle yemeği köyden çayıra, mer’aya götürülür. Bir çocuk ekmek taşır, biri, yemekleri, diğeri ayranı-suyu, bir diğeri de varsa sebze, meyve çatal, kaşık, bıçak taşıyorlar. Yemeği götüren çocuklar her seferinde bir şeyi unutuyorlar.
Büyük amcamız, yaşı büyük ve yemekten sorumlu olana sorar;
Kéném kard çaya?/Kızım bıçak nerede?
- mı qé va wayé arda/Ben dedim ki bacım getirmiş (bizde ‘sandım ki, zannettim ki’ ifadesi; ‘ben dedim ki/mı qé va’ şeklinde söylenir)
Bir diğer gün ayran unutulmuş amca sorar:
Kéném (av)dew çaya?/Kızım ayran hani? Ceva aynıdır:
- mı qé va bıro arda/ ben dedim ki (zannettim ki) kardeşim getirmiş… Amca "la havle"lere başlar.
Yek diğer gün pilav, kaşık veeee ekmek yok; amca hışımla sorar;
Kéném non çaw?/Kızım ekmek nerede?
Kız mahcup ve ürkek:
- mı qé va bibi arda/ben dedim ki halam getirmiş deyince amcam patlar:
Kéném kénén qey Alleh, rekij mıqé mevaj!!! Kızım kızım Allah için bir gün de "dedim ki" deme (yani ben getirdim de)
Bilmem anlatabildim mi?
Önemli iki not:
(Bu yazı ile operasyon yapma kutsanmıyor bu biiir, bütün TSK değil, KOŞANER Paşanın ifadelerinden çıkardığımız bir kesim kast ediliyor bu da ikiii)