Trendeki Yabancı
Öğrenciliğimde tren benim için hayli ekonomikti. Her hafta sonu Edirne treniyle evime giderdim. Trende illaki bir teyzeye rastlar ve teyzenin hayatının tüm detaylarına vakıf olurdum... (O zamanlar da dinmeyi seviyor muşum demek ki…)
Trende hiç tanımadığınız birisine sırf “bir daha görmeyeceksiniz” diye diğer insanlarla olan sorunlarınızı hatta bütün hayatınızı anlatırsınız. Nasıl olsa bir daha ne o sizi, ne de siz onu görebileceksiniz.
Şimdi her gün internetteki sohbet sitelerinden bulunan yabancıyla eşlerini aldatmış veya eşleri tarafından aldatılmış insanlarla karşılaştığımda düşündüğüm de bu.
Kimliğin açık olmadığı internetteki sohbette karşınızdakine istediğinizi anlatabilirsiniz. Hiyerarşi de yoktur ayrıca. Ne o, sizin kim olduğunuzu bilir; ne de siz onun kim olduğunu bilirsiniz. Gerçek yaşamda var olan hiyerarşi, sanal ortamda yoktur. Sınırlar kolaylıkla kaybolur. Evli olup olmadığınız da güzel olup olmadığınız da yaşınızın ne olduğu da sadece sizin beyanınıza bağlıdır.
Kendinizi açabilmek ve sorumluluk almadan konuşabilmek için mükemmel bir alan. Yalan söylemek için de…
Evdeki eşinizin sizi hiç anlamadığından yakınmak için hiç tanımadığınız ötekine saatlerce içinizi dökersiniz.
Eşinizle veya yakın ilişkide olduğunuz herhangi biriyle ilgili bütün kızgınlığınızı kusabilirsiniz. Uyuz olduğunuz her şeyi ortaya dökebilirsiniz...
Ve o da sizi anladığını yazar. Anlaşılmış olmaktan değil ama anlatmış olmaktan rahatlayan bünye iz bırakmadan sohbetten çıktığını düşünür. Ama gerçekte hiç silinmeyecek izleri hem de yazılı olarak bırakmıştır.
En güvensiz ortamda, en içten duyguları paylaşmaya çalışmak, sadece bir zaman öldürme çabası değildir.
Yazdığınız hiçbir şey internet ortamında bir daha asla yok edilemez.
Bugün boşanma davalarında deliler en fazla internet ortamlarında yapılan konuşmaların çıktıları üzerinden delillendiriliyor. Trendeki kadını bulmak zor ama internetteki veriyi kaybetmek çok daha zordur.
Bu tabii ki şu demek değil: “İnternette istediğinizi yapabilirsiniz ama yakalanmayın sakın.”
Bu yazının amacı “nasıl oluyor da hiç tanımadığımız insanlara kendimizi bu kadar rahat açabilme cahilliğini taşıyor” oluşumuz.
Ve bu insanla en sevdiklerimizi nasıl da çekiştirdiğimizi görmezden gelişimiz.
Bir ruh kendisi hakkında konuşulduğunu hisseder. Arkasından onca şeyi konuştuğumuz ve hiçbir şekilde muhatabımız olmayan kişileri hayatımıza burunlarıyla sokturduğumuz ilişkilerimize döndüğümüzde, bizi ne bekliyor olacaktır?
Yaşanılan sorundan kısa bir kaçış ve uzun vadede büyük sorunlara çıkarılan davetiye...
Bir insana kendinizi anlatmak ve o insanında sizi anlamasını ummak ne kadar insani bir şey ise hiç tanımadığımız bir insanın yüzünü görmeden, sesindeki tınıyı hissetmeden bedeninin nasıl durduğunu algılamadan anlamakta ,anladığını sanmakta, anlaşıldığını zannetmekde o kadar yalandır…
İnterneteki hiçbir şey biyolojik izlerimiz gibi kaybolmaz… Ne yaptığınız bir daha düşünerek yapmanızı önerebilirim yanlızca size.
Gerçek ilişkiler gerçek yaşamlarımızdakilerdir.
Gerçek sohbetlerde linizde çayınızla karşınızdakini görerek yaptıklarınızdır… Diğerlerinin ne olduğunu zaman gösterecek yalnızca…