Transgenik Meyvelerin Ayak Sesleri
Mısır, soya, pamuk gibi ekonomik önemli birçok yıllık bitkinin transgenik çeşitlerinin ekim alanları, özellikle üretim maliyetini aşağıya çeken avantajları nedeniyle, yıllık %9 genişlemektedir. 2009 yılında bu biyotek ürünlerin ekim alanı 134 milyon hektara ulaşmıştır. GDO’ya izin verilmeyen ülke çiftçisinin, bu biyotek çeşitleri başka ülkelerden kaçak olarak getirme nedenleri, gıda krizinin eşiğindeki dünyamızda sorgulanmak durumundadır. Şu anda 25’e ulaşan ülkede üretimi yapılan transgenik çeşitlere, yıldan yıla yenilerinin ekleneceği bir gerçektir. 2008 yılında ABD ve Kanada’da uygulaması başlanan şeker pancarı, 2010'da Almanya'da tescil edilen patates bunlara birkaç örnektir.
Çok genel bir yaklaşımla değişen biyotik (hastalık vs.) veya abiyotik (tuzlanma vs.) nedenlerle kültür bitkilerinde ortalama her 5-10 yılda bir yeni çeşitlerin üreticiye sunulması gerekir. Bu, tek yıllık bitkilerde büyük bir sorun yaratmayabilir. Fakat yeni bir çeşidin ıslahı için 20-40 yıl gereken meyve – orman ağaçları için büyük bir sorun oluşturur. Özellikle aniden ortaya çıkan ve hızla yayılan bir hastalığa dayanıklı bir meyve çeşidinin tarıma kazandırılması yalnız ekonomik değil, stratejik bir kaçınılmazlıktır. Bu gibi gereksinimler önce monokültür meyve ağırlıklı ekonomilerde kendini göstermiştir. Havai’deki papaya (Carica papaya) ürertimi buna bir örnektir. Virütik halkalı leke (ringspot) hastalığı tüm adadaki plantasyonlara yayıldığında yeni geliştirilen iki transgenik papaya çeşidi tekrar üretime olanak kazandırmıştır.
Erikte görülen şarka virüs (plum pox) zararı ile ancak dayanıklı çeşitlerle baş edilebileceği anlaşılmıştır. Ne var ki klasik bitki ıslahının amaca ulaşımda uzun zaman alacağı da bir gerçektir. Bu nedenle, markörsüz bir transgenik ıslahı deneyen araştırıcıların genetik materyali, henüz serada tescil deneme aşamasındadır.
Meyvelerde transgenik çeşit geliştirmede, alınan genin meyvede değil de yalnız vejetativ organlarda etkili olmasını sağlayan sistem arayışları, değişik modellerle (sharka) hala denemeye devam etmektedir. Diğer taraftan meyvedeki renk, aroma ve diğer kalite karakterler, klasik ıslah esnasında partner genotipten gelecek kromozomdaki diğer genlerin olumsuz etkilerinden arındırma sorunlarına neden olabilecektir. Yani uzun süren ıslah programlarında başarı için kromozom düzeyinde değil de gen düzeyinde transfer daha başarı olacaktır. Bu da ancak gen mühendisliği ile olasıdır. AB’de böyle bir uygulama elmada, aynı türün yabanilerinden elde edilen genin, biyomühendislik yoluyla transferi (cisgenesis) şeklinde gerçekleştirilmiştir. Ne varki bu yöntemin de GDO kapsamına sokulması, bu tür çalışmaların ticarete aktarılmasını geciktirecektir. Özellikle son yıllarda önemli ölçüde ekonomik zarara neden olan bakteriyel ateş yanıklığına herhangi güvenli bir mücadele şansı yoktur. Bu nedenle Avrupa’da biyotek elma araştırmaları, hızla yayılma trendindeki çok sayıda hastalığa dayanıklı çeşitlerin geliştirilmesinde, tek seçenek görünmektedir. AB’de de henüz tescilli bir transgenik elma çeşidi yoktur. Fakat onlarca genotipe ait tarla denemeleri devam etmektedir. Aynı durum ABD için de geçerlidir. Bu ülkedeki ıslah hedefleri arasında uzun raf ömrü de öne çıkmaktadır.
Özellikle şaraplık üzüm ıslahında klasik ıslah açık vermektedir. Çünkü yüzyılları bulan ıslah çalışmaları ile arzulanan gen kombinasyonları henüz yakalanmışken, klasik ıslahın sunduğu kromozom bazlı bir gen aktarma, özellikle şarap gibi kalitenin öne çıktığı bir türde, kaliteyi yönlendiren amaç dışı genlerin devreye girmesine neden olabilmektedir. Yani yakalanan şarap kalitesinin sabit tutulabilmesi için, arzulanan haslılıklara dayanıklı çeşitlerin geliştirilmesi, tek gene dayalı transfer sistemleri yani biyomühendislikle olasıdır.