Trabzon’un Gözbebekleri, Bizim Çocuklarımız Onlar…
Trabzon’un varoşlarından çıktılar zafer yolculuğuna. Hepsinin de geçmişte herkes gibi belli bir hikâyesi vardı. Fakat artık sıra dışı hikâyeler yazmak için yola düşmüşlerdi. Hepsi de gizli bir hazineydi, hepsi de birer cevherdi. O cevherlerin üstündeki külleri üfleyecek güçlü nefeslere ihtiyaç vardı. Bu yolculuğun başlangıcında kimse tanımıyordu onları. Hayalleri boylarından büyüktü. Bu büyük hayalleri gerçeğe dönüştürmekti hedefleri. Bu düşüncelerle mütevazı bir takım olarak Trabzon’u Türkiye finallerinde temsil etmek için yollara düştüler.
Bizim çocuklarımız onlar!….
Yüreklerinde Türkiye ve Trabzon sevgisiyle çıktılar uzun ince bir yola. Başarıyı bir yaşam tarzı olarak gören Trabzon’un inançlı çocuklarıydı onlar. İnançlarını yoldaş edindiler. Karadeniz kadar hırçın, Zigana kadar heybetliydiler. Yüreklerinin götürdüğü yere gittiler. Onlar hem Trabzon’un hem de Türk futbolunun altın çocuklarıydı; hepsi gururumuzdu. Karşılarına çıkacak rakiplerin ne ismi ne de cismi önemliydi onlar için. Önlerine kim çıkarsa çıksın silindir gibi ezip geçmeye kararlıydılar. Çünkü başarıya aç bir ekipti bu genç yürekler.
Bizim çocuklarımız onlar!….
Erdoğdu’nun eteklerindeki mütebessim bir okulda kesişti kaderleri. Önce arkadaş, sonra da sıkı bir ekip oldular. Meşin yuvarlağın çevresinde, hayallerinin etrafında el ele, gönül gönüle verdiler. Güçlerini birleştirdiler. Böylece daha iri ve diri oldular. Dostlarına güven, rakiplerine korku verdiler. Futbolun yanında, derslerini de ellerinden geldiği kadar başarıyla yürütme gayreti içerisinde oldular. Öğretmenlerine saygıda kusur etmediler. Sporda centilmen olmak kadar, hayatta da centilmen olmanın önemini hocalarından öğrendiler.
Bizim çocuklarımız onlar!….
Onlar hocalarından, okul idaresinden ve okul aile birliğinden güç aldılar. Çıktıkları bütün maçlarda moral ve motivasyonlarını yüksek tuttular. Yaptıkları işim önemine inandılar. Ciddiyet ve disiplinden asla taviz vermediler. Futbolun doksan dakika olduğunu akıllarından çıkarmadılar. Doksan dakika boyunca ilk dakikadaki disiplinle mücadele ettiler. Oyundan hiç kopmadılar. 18 oyuncu da her an oyuna girecekmiş gibi hazır bekledi. Aralarındaki tatlı rekabet, dostluklarına gölge düşürmedi. Alçakgönüllülüklerini muhafaza ettiler. Başardıkça olgun bir buğday başağı gibi başlarını öne eğip tevazu gösterdiler. Ne oldum delisi olmadılar, kibirlenmediler. Antrenörlerine saygıda kusur etmediler. Verilen taktikleri sahaya ustaca yansıttılar. Hocalarının bir dediklerini iki etmediler. İdmanlarda söylenenlere kulak kesildiler.
Bizim çocuklarımız onlar!….
Geçen yıl çıktıkları fakat çeşitli nedenlerle zirveye varamadıkları yolda bu yıl daha temkinli yürüdüler. Davranışlarının sağlamasını yapıp hatalarını ve eksikliklerini anında düzelttiler. Onlar büyük bir hayalin birer domino taşıydılar. İlk domino taşı yerinde ve zamanında düşünce diğer taşlar da aynı düzende düşmeye ve zirveye koşmaya devam etti. Onlar on bir parçadan oluşan bir puzzle’ın parçalarıydılar.
Hepsinin de yeri belliydi. Hatta puzzle’lardan biri vazifesini yapamaz hâle gelince diğeri onun boşluğunu doldurdu. Ayakta kalan, düşeni kaldırdı. Rakiplerini düşman olarak değil, bir oyunun paydaşları olarak gördüler. Yeri gelince özür dilemesini bildiler, düşene el verip kaldırdılar. Futbolun bir savaş değil, dostluk ve kardeşlik oyunu olduğunu bizzat sahada davranışlarıyla kanıtladılar.
Bizim çocuklarımız onlar!….
Bu çocuklar gelecek hayatlarında çocuklarına onurla bahsedecekleri bir sayfa yazdılar. Zira Erdoğdu’nun altın çocukları Antalya’daki Türkiye şampiyonasında herkesi yenip sadece bir gol yediler. Erdoğdu Anadolu Lisesi turnuvanın Türkiye ayağının final müsabakasında Trabzonspor’un ezeli rakiplerinden biri olan Fenerbahçe’nin altyapısını oluşturan İstanbul Kadıköy Ticaret Meslek Lisesini yenerek Türkiye’yi dünyada temsil etme hakkı kazandılar. Fakat yine de zafer sarhoşu olmadılar. Sorumluluklarının çoğaldığı bilinciyle idmanlarını sıklaştırdılar. Milli duyguları kabaran Trabzon’un gençleri dünyada da birinci olmaya ant içtiler. Bunun için hocaları eşliğinde kendilerine bir yol haritası çizdiler, o yolda yürüdüler.
Bizim çocuklarımız onlar!….
“İnanmak başarmanın yarısıdır” demişti atalarımız. Onlar Türkiye’yi Okul Sporları Dünya Futbol Şampiyonası’nda temsil etmek üzere uçağa binerken geriye zaferle ve zaferin en güzel semeresi olan kupayla döneceklerine yürekten inanıyorlardı.
Onlar 12-20 Nisan 2015 tarihleri arasında Guatemala’da düzenlenen, şampiyonada oynadıkları beş maçın hiçbirinde yenilgi yüzü görmediler. Dört maçı kazandılar. Sadece Çek Cumhuriyeti’yle 1-1- berabere kaldılar.
Çeyrek finalde Danimarka’yı devirerek yarı finale çıktılar. Yarı finalde Fransa ekibini 1-0 mağlup ettiler. Ülkemizi olağanüstü bir azim ve başarıyla temsil ettiler. Bu altın çocuklar Guatemala’da yapılan şampiyonada finalde Brezilya ile karşılaştılar. Brezilya karşısında Volkan Batman ve Talha Aydemir'in golleriyle büyük zafere ulaştılar. Futbolda dünyanın en büyüğü olan Brezilya’nın altyapısı hükmündeki güçlü bir takımı da yenerek zafere ve zaferin meyvesi olan kupaya uzandılar. Türkiye’yi haklı bir sevince boğdular.
Bizim çocuklarımız onlar!….
Onlar Brezilyalıların samba oynamasına izin vermediler. Dünyanın öbür ucunda geleneksel halk çalgımız olan kemençe eşliğinde” Arafilli Farozli/Arafilli Farozli/ Mahallenun mastisi/Mahallenun mastisi/Oynayalum uşaklar/Oynayalum uşaklar/ Trabzon kolbastisi/Trabzon kolbastisi/Üçtür Beştir, kızlar hoştur/Dünya boştur, coştur coştur” diyerek doyasıya kolbastı oynadılar. Trabzon’u Guatemala’ya taşıdılar. “Bize Her Yer Trabzon” sloganını hayata taşıdılar. Bize Guatemala’nın da Trabzon olduğunu gösterdiler. Onlar Trabzon’un futbolda ihtilal yaptığını ve futbolun beşiği olduğunu tüm dünyaya duyurdular.
Bizim çocuklarımız onlar!….
Onlar aynı güzel kaderin paydasında buluştular. “Mücahit Çakır, Mehmet Yeşil, Volkan Batman, Yusuf Yazıcı, Berkan Burak Turan, Hamza İpekçi, Selim Dervişoğlu, Selim Dilli, Kerem Civelek, Alperen Bektaş, Alihan Aydın, Talha Aydemir, Mahmut Emin Kabul, Furkan Ödemiş, Umut Şafak, Mehmet Kahyaoğlu, Furkan Taş, Ahmet Eren” bize bu tarihî zaferi yaşatanlar... Bu şehrin adını Türkiye’ye ve dünyaya ezberletenler… Hepsi de adlarını futbol tarihine kazıdılar. Çoğu Trabzonspor’un U-16 ve U-17 takımlarında oynuyor. Hepsinin de alınlarından öpüyor, kendilerine futbol kariyerlerinde üstün başarılar diliyoruz.
Bizim çocuklarımız onlar!….
Onlar ellerinden geleni değil, daha fazlasını yaptılar. Ayaklarıyla değil, yürekleriyle oynadılar. Çünkü onlar futbolda İstanbul saltanatını yıkıp yerle bir eden Anadolu beyi Trabzonspor’un altyapısının gözbebekleriydi. Başarmak onların ana felsefesiydi. Kaybetmek yoktu onların lügatlerinde. Doğru yolda giderek özlenen neticeye vardılar. Abilerinin Avrupa ve Dünya Kupaları elemelerinde beceremediğini onlar becerdiler. Onlar Dünya Kupasına uzanarak isimlerini en büyüklerin yanına yazdırdılar. Guatemala’yı haritada bile göstermekten aciz olanlara nispet edercesine büyük bir zaferle döndüler aziz vatanlarına.
Bizim çocuklarımız onlar!….
Onlar Dünya Şampiyonluğu Kupasını bu şehre ikinci kez getirdiler. Bilindiği gibi Trabzon Lisesi 2003’te Çin’in Şanghay kentindeki turnuvada şampiyon olmuştu. O zaman Trabzon Lisesi’nin müdürü Ömer Eyüboğlu’ydu. Tevafuka bakın ki 12 sene sonra gelen bu ikinci dünya şampiyonluğunun mimarlarından birisi olan Cahit Eyüboğlu da Ömer Eyüboğlu’nun oğlu ve ilk kupayı kaldıran oyunculardan biri. Bu turnuvada Beden Eğitimi Öğretmeni Cahit Eyüboğlu şampiyon takımın yardımcı antrenörü olarak başarıyla görev yaptı. Bu arada okulun Beden Eğitimi Öğretmeni genç antrenör Adem Cebeci’yi de yürekten kutluyoruz. Okul müdürü Ali Turan’a bu takıma imkân tanıdığı için teşekkür ediyoruz. Bir zamanlar Trabzon Lisesi’nde mesai arkadaşım olan Türkiye Okul Sporları Federasyonu Başkanı Ayhan Pala’ya da bu takıma desteklerinden dolayı şükranlarımızı sunuyoruz.