Torun Sevgisi
Evladını evlendiren her anne- baba gibi ben de torunum olsun istiyordum. Ancak gençler birkaç yıl çocuk düşünmüyorlardı. Elbette evlenir evlenmez çocuk yapmak gençler birbirleriyle geçinip geçinmeyeceklerinden emin değillerse,
evlilikleri oturmamışsa problem yaratabilir. İlk bir iki yılda gençlerin evliliklerini düzene koymaları gerekir. Ancak bu sürenin de abartılmaması gerektiği kanaatindeyim.
Kızım ve damadım “Şartlarımız oluşsun.” diye birkaç yıl çocuk düşünmediler. Düşündüklerinde ise normal yolla çocuk sahibi olmalarının zor olduğunu öğrendiler. Panik içinde “Ya çocuğumuz olmazsa!” düşüncesiyle tüp bebek denemeye karar verdiler.
Tüp bebek olayı çok zordur, beklemesi de sıkıntılı bir süreçtir. Bunu ancak yaşayanlar bilirler. Bin türlü eziyetten sonra hamile olmayı ümit etseler de her zaman olumlu sonuca ulaşılmaz. Kızım da pek çok hayal kırıklığı yaşadıktan sonra beşinci tüp bebek denemesinde hamile kaldı. Aslında en başından beri doktor olan akrabalarım “Başkent Hastanesi bu konuda çok iyi… Oraya gidin.” demişlerdi ama gençler farklı tüp bebek merkezlerinde şanslarını denemişlerdi. En sonunda Başkent Hastanesine gittiler. Gerekenler titizlikle uygulandı. Testler yapıldı. Başkent Hastanesinde bölüm başkanı olan Kadın Doğum Uzmanı Prof. Dr. Esra Bulgan Kılıçdağ’ın titiz çabalarıyla müjdeli haberi duymak nasip oldu. Bu arada Esra Bulgan, benim Adana Kız Lisesi’nden öğrencimdir ama o zaman gençler “Esra Hanım” diye söz ettikleri için öğrencim olduğunu yeni öğrendim.
Dokuz aylık süreci hasretle bekledik ama erken doğum riski vardı. 33,5 haftalık olarak gebelik süreci noktalandı. Oysa normal doğumlarda bu süre 40 hafta ancak ikiz gebeliklerde 37. veya 38. haftada sezaryenle dünyaya gelebiliyorlarmış. Bekleyişimiz heyecanlıydı. Birkaç defa gebelik zehirlenmesi şüphesiyle hastanede yatıp çıktı. İkiz gebeliklerde bebeklerden birinin gelişimi bir en çok iki hafta geri olabilirmiş. Ancak aradaki fark 4 haftaya çıktığı için kızım zorunlu olarak erken doğum yaptı. Elbette bu durumda tavsiye edilen doğum şekli sezaryendi.
Benim de dünürümün de ilk torun sevincimiz olacaktı bu… Nihayet 7 Mayıs 2015 Perşembe sabahı ikizler dünyaya geldiler. Doğumu Kadın Doğum Mütehassısı Prof. Dr. Ebru Tarım ve ekibi yaptırdı. Hayatımda gördüğüm bence en bilgili, en ilgili, prensipli doktorların başında geliyordu. Zaten torunlarım için iki kuvöz ayarlanmıştı. Hemen iki bebek de kuvöze kondu. Anne odasına getirildi. Odayı ve beşiği çok güzel bir şekilde el elden süslemiştik. Bu konudaki becerisinden dolayı kızımın arkadaşı Feriha’ya çok teşekkür ediyorum. Tahminimizce kızı verirler, oğlan zayıf diye kuvözde kalır diyorduk. Olmadı, ikisi de yoğun bakım ünitesinde kaldılar. Arya solunum cihazıyla adını ve işlevini bilmediğim bazı cihazlara; Uygar da kapalı kuvözde çeşitli cihazlara bağlanmıştı. Sadece anne ve baba çocuklarını belli sürelerde görebiliyorlardı. Babanın evladını ya da evlatlarını görme hakkı günde bir kezdi, annenin ise beslenme saatlerinde görme hakkı vardı.
Hastanede eşi ve ben refakatçisiydik. Doğumdan sonra doktoru kızımı ziyaret etti ve ertesi gün doçentlik sınavında görevli olduğu için sabah erkenden Ankara’ya gideceğini, sabah imkân olursa çok erken bir saatte uğramaya çalışacağını ama uğrayamazsa kusura bakmamasını söyledi. Kızım da “Ebru Tarım kesinlikle uğrar. Ben sizi biliyorum.” dedi. Aslında saat yedi uçağıyla önemli bir görevde sınav heyetinde bulunması gereken bir profesörün o saatten önce uğramasının imkânsız olduğunu düşünüyordum. Sabah beşte doktorun ekibiyle beraber odamıza girmesi bende şok etkisi yarattı. İnanmaz bir halde şaşkınlık içinde gözlerimi ovuşturarak doktorun yüzüne bakıyordum. Gerçekten hastanede çok güzel bakıldı. Odası sık sık temizleniyordu, çarşafları sık sık değişiliyordu ve banyo da daima pırıl pırıldı. Hemşire çağırma düğmesine bastığımız anda gecenin hangi saatinde olursa olsun bekletmeden geliyorlardı. Yemekleri hem temiz hem lezzetliydi. Servis
yapanlar da lüks otellerin çalışanlarından geri değillerdi. Ben bu kadar ilgili doktorları bir Balcalı’da görmüştüm- Bu arada Genel Cerrahi Uzmanı Profesör Doktor Hüsnü Sönmez ile Genel Cerrahi Uzmanı Doçent Doktor Orçun Yalav’a çok teşekkür ederim.- bir de burada gördüm.
Beş gün sonra kızım taburcu oldu. Ancak bebekler yoğun bakımdalardı. Evde süt makinesiyle sütünü sağıyor, özel poşetlere koyuyor ve bebeklerine götürüyordu. Günde dört kez çocuklarına gidiyordu. Sevincinden kendinin ameliyatlı olduğunu unutmuştu. Bir hafta sonra Arya taburcu oldu. Arya eve ilk geldiğinde hüngür hüngür ağladım. Kucağıma verdiler. İçim titredi, kalbim küt küt atıyordu torunumla ilk buluşma anımızda… İncitmeye çekinerek kucakladım, kokladım ama öpmedim.
Uygar hastanede yatıyordu ve ne zaman çıkacağı da belli değildi çünkü 1.390 gramdı. Üstelik fizyolojik sarılık olmuştu ve ışın tedavisi uygulanıyordu. Arya ile ben ilgileniyordum. Kızım günde dört kez oğlunu görmeye ve onu beslemeye gidiyordu. Uygar, memeyi emecek güce sahip değildi. Bu nedenle evde süt makinesiyle saydığı anne sütünü biberonla veriyordu. Aslında hemşireler dört dörtlük bakıyorlardı ama kızım çocuklarına dokunmaktan ve onlara sevgisini aksettirmekten haz duyuyordu. Çocuklarını biberonla beslerken onların minicik parmaklarıyla elini tuttuklarını söylüyordu. Hemşirelere sorduğunda ise onlar çocukları beslerken hemşirelerin ellerini tutmuyorlarmış. Bebekler demek ki annelerini hissedebiliyorlar diye düşündük. Bilimsel yönünü bilemem ama ben de anne ile bebek arasındaki bağın güçlülüğünün dokunmayla ve kokuyla devam ettiğine inanıyorum.
15 gün sonra da Uygar evine geldi. 1.680 gram olmuştu. İkizler doğum sonrası ilk kez yan yana geldiler. O anda kızım ve damadım mutluluktan uçacak durumdaydılar. Altı yıl boyunca iki kişilik bir aile iken dört kişilik bir aile olmalarını en tatlı bir mucize olarak değerlendiriyorum. Allah dualarımızı kabul etmişti. Uygar’ı kucağımda tutarken çok korktum çünkü Arya 2.250 gramdı oysa Uygar, 1.680 gramdı. Ömrümde gördüğüm en küçük bebekti. Dualar okuyarak pusetine yatırdım. Artık ben de ikiz ninesi olmuştum ve bu mutluluk kelimelerle anlatılmayacak kadar güzel, bambaşka bir duyguydu.
“Evlat ağaçtır, torun da o ağacın meyvesidir.” derler. Allah evladı olmayanlara evlat versin, torun isteyenlere de torun… Torunlarım Arya ile Uygar’a sağlıklı, uzun, huzurlu ömürler dilerim. Anneleri Seda ve babaları Can ile mutlu yaşasınlar. Vatana, millete, ailelerine yararlı ve hayırlı bireyler olsunlar. Masallardaki gibi “Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine…” diyerek hepinize sağlıklı, huzurlu, gönlünüzden geçirdiğiniz gibi güzel bir yaşam temennisiyle selamlarımı yolluyorum.
HARİKA UFUK
ADANA
25.05.2015 SAAT: 13.47